Şüphesiz, global bilim tarihi yapmak dünyadaki bütün her şeyin bilgisine sahip olmak demek değildir. Global bilim tarihi yapmak, coğrafyaların hakkını coğrafyaya vermek demektir.

Bilim tarihinde merkezkaç metot arayışları

Derya Gürses Tarbuck

Bilim tarihi, aynı zamanda metodolojik arayışların da tarihidir denilebilir. Ancak 20. yüzyıldan itibaren geri dönülemez şekilde metodolojik değişime uğramaya aday bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır bilim tarihi. Öncelikli olarak emperyalizm karşıtı niyetlerin ifade edildiği kolonizasyon karşıtı metodolojiler, aynı prensipten yola çıkan “derin tarih” anlayışı; 21. yüzyıl bilim tarihine damga vurmaya aday metodolojiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca 20. yüzyılın bilim tarihine kazandırdığı metotlardan olan global tarih ve mikro tarih unsurlarının beraber ele alınması da yeni bir metot olarak dikkat çekmektedir. Bu yazının problematiği şudur: Bütün bu metodolojik arayışlar, 18. yüzyıl Avrupa bilim tarihi yazımı için ne ifade eder? Bu soruya verilecek ilk cevap, bahsedilen metotları Avrupa merkezci bilim tarihi yazımını eleştirmek ve değiştirmek amacıyla kullanmak olacaktır. Niyetimiz bu olsa da metodolojik birtakım değişiklikler yapmadan zor olacaktır.


Yakınlarda ‘Avrupa Bilim ve Düşünce Tarihi’ konuları kolonileşme tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmeye başladı. Bu ne demek? Bilimsel Devrim sadece Avrupa bağlamında gerçekleşmedi demek; kökleri, finansmanı, hammaddesi ve insan gücü bağlamında devasa bir sömürgecilik tarihi gölgesinde kendisini var etti, demek. Bu argüman da tam bir merkezkaç yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. Bilimsel Devrim gibi devasa kavramsallaştırmaların Avrupa merkezci bir bakış açısıyla anlaşılamayacağı fikri aynı zamanda Newton gibi büyük bilimsel isimler ve doğa felsefecileri için de geçerli olmaya başladı.
Avrupa Bilim Tarihi çalışanlar, yeni metotlarla merkezkaç bir bakış açısı getirmeye çalışıyor, dedik. Peki, nedir bu metotlar, isterseniz biraz bunlara bakalım:
En çok bilinen metot, Mikro Tarih metodudur; aslında Avrupa merkezci bakış açısından tam bir merkezkaç metottur, zira araştırmanın öznesi küçük ya da tekil olabilir ama altındaki tarihsel bağlam bizi coğrafyalar arası bir yolculuğa çıkarabilir. Buna örnek olarak “Sıfırın tarihi” diyebiliriz.

Bir diğer metot Global Bilim Tarihi; Avrupa merkezinden kaçmak, uzaklaşmak ya da tartışmaları küresel olarak anlamak çabasından yola çıkan bu metot, çok kullanılmaya başlamıştır, özellikle de sömürgeciliğin küresel etkileri söz konusu olduğunda bu metot önem kazanıyor.

Şüphesiz, global bilim tarihi yapmak dünyadaki bütün her şeyin bilgisine sahip olmak demek değildir. Global bilim tarihi yapmak, coğrafyaların hakkını coğrafyaya vermek demektir. Bir dönemde bir coğrafyada bulunan bilimsel fikirler, konuşmalar ve bilimsel şahsiyetler izole unsurlar değildir. Nitekim bilginin dolaşımı, kültürün aktarımı, kültürel alışveriş meselesi, coğrafyalar arası etkileşim var. Dolayısıyla bunu göz ardı etmek bilim tarihçisini eksik yapacaktır.

Bir başka metot, Derin Tarih metodudur; dünyanın nasıl ortaya çıktığı, arkeoloji ve antropolojik metotların birbirinin içine geçtiği ve bu anlamda bir dünya tarihinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bir çaba olarak Avrupa Bilim Tarihçileri arasında popüler olmaya başladı.

Bu metodolojilerin ışığında söylemek istediğim şey şudur ki; içinde bulunduğumuz durumda Avrupa bile bilim tarihine Avrupa merkezci bakmamayı öğreniyor. Sömürgeleştirilen coğrafyaların kültürel olarak özgürleştirilmesi, tarihçiliğin bir tür aktivizmi olarak bilim tarihinde de yerini almalıdır.