Üniversite, mücadele ve dayanışma eksenli bir tartışma ancak bilimsel pratikler ve bilimsel bilgi üretimi dahil edildiğinde bütünlüklü bir biçimde ele alınabilir.

Bilimsel özgürlük

UMUT YÜKSEL

Özellikle bugünlerde üniversite, üniversitenin toplumdaki konumu ve nasıl yönetildiği temelinde şekillenen tartışmaların tekrar yükseldiğini görüyoruz. Üniversite özerkliğini kuran koşullardan biri elbette üniversite kurumunun kendi bileşenleri tarafından çok-yönlü kurulan ve işletilen bir yönetimdir. Ancak üniversitenin özerkliği de onu kapsayan ve aşan bilimsel bilgi üretimine dair düşünmeyle kapsamlı bir şekle bürünebilir. Çünkü bilimsel pratikler de bir çeşit mücadelenin parçasıdırlar.

BİLGİ VE ÜRETİM

Barış Mücen, Çağatay Topal ve Erdoğan Yıldırım tarafından derlenen ‘‘Paylaşımlar: Üniversite, Bilgi ve Üretim’’ kitabında bu türden bir ‘mesele’yi görebiliriz. Çoğunluğu 2012 ve 2013 yıllarında ODTÜ’de gerçekleşen Hasanbilimsel-ozgurluk-840840-1. Ünal Nalbantoğlu Sempozyumları’ndan temellenmiş yazılardan oluşan bu derleme, ‘bilimsel bilgi üretme çabasını’ üniversite, bilgi ve üretim başlıklarıyla birlikte üç bölümde tartışır.

Kitabın derleyenler tarafından ortak yazılan önsözünde takip edilebileceği üzere, üniversitenin bilimsel bilgi üretiminin belirlenmesi üzerindeki konumu, devlet ve piyasanın etkilerine nazaran daha geride kalmıştır. Bunu takip eden bilginin araçsallaşması da bilginin bu tür etkilerle girdiği ilişki sonucunda özerkliğini de tartışma başlığı olarak açmıştır. Böylesi bir tartışmada bilim, iktidar ve piyasa ile ilişkilerinden bağımsız değerlendirilemez. Diğer yandan, bilgi üretimi ve bununla birlikte hakikat üzerine gelişen tartışma; yalnızca bilim insanları için değil, toplumun geneli için önemli konulardır. Fakat Çağatay Topal’ın yazısındaki ifadesiyle, bilim insanı bir tür ‘hatırlama ve hatırlatma’ içinde aynı zamanda bilgi üretimi ve hakikat arasındaki ilişkiyi araştırmasının merkezine alır. Bu da bizi kitabın içinde farklı bakış açılarının inşa ettiği ortak ‘meseleye’, bilim insanlarının bilimsel bilgi üretimiyle olan ilişkisine yönelik tartışmaya götürür. Burada yazıların genelinde referans verilen Nalbantoğlu, bu ‘ortak meselenin’ ortağı olurken bilimsel bilgi üretiminin dinamik ve kolektif yapısını da simgeleyen bir isim olarak karşımıza çıkar.

BİLİMSEL BİLGİ

Üniversitelerde ya da daha geniş bir anlamda bilgi üretim kurumlarında gözlemlenebilecek ticarileşme, bilginin metalaşması ve kapitalistleşme, bilgi üretiminin kendisi üzerinde de etkilere sahiptir. Örneğin, Topal’ın aynı yazısında Guy Debord ve Nalbantoğlu’na referansla kültürel kapitalizmin ‘işe yararlılık’ sorusu ile birlikte güncel kuramcılara ya da söylemlere yaslanarak üretilen bir tür ‘akademik gösteri’ tespitini görürüz. Ek olarak belirtmek gerekir ki bu tür bir pratik aynı zamanda üretim sürecine dair bilgiyi ıskalama riskiyle karşı karşıyadır. Oysa, Richard Sennett’in ‘’Yeni Kapitalizm Kültürü’’ kitabında ifade ettiği gibi: ‘‘İnsan bir şeyi nasıl yapacağını ne kadar iyi anlarsa, o kadar özen gösterir.’’ Bu da bizi Bourdieu’nün de bahsettiği biçimde sosyal bilimler ve sosyoloji içerisinde tanımlanan zanaat vurgusuna taşır.

BİLİMSEL ZANAATbilimsel-ozgurluk-840841-1.

Richard Sennett, ‘‘Yeni Kapitalizmin Kültürü’’ adlı kitabında ‘‘İşe Yaramazlık Kâbusu ve Yetenek’’ bölümünde benzer tartışmaya girişir. Zanaatçılığı yalnızca kaliteyi amaçlamak gibi dar bir anlama sıkıştırmak yerine daha geniş bir tanım yapar: ‘‘Bir şeyi o şeyin kendisi için iyi yapmak [ve] kendi içinde anlamlı bir şey yapmak.’’ Özdisiplin ve özeleştiri gibi etmenleri de ekler. Bu türden bir zanaatçılık vurgusunun nesneleştirmeyi de içine aldığını söyler. Örneğin, Sennett ünlü İtalyan usta luthier (telli müzik aleti yapımcısı) Nicolo Amati’nin yaptığı kemana değinir. Bu örnekte Amati için yargı koşulu kemanı nasıl yaptığı; kemanın kesimi ya da verniği gibi unsurlarla kurulur. O halde, benzer süreçlerin işlediği zihinsel zanaatçılığı ve bunun içinde yer alan bilimsel zanaatçılığı Amati örneği içinde Rilke’nın dizeleriyle yan yana getirebiliriz: ‘‘Hangi enstrümanın telinde geriliyoruz? / Ve hangi kemancı tutuyor elinde bizi?’’

Bu tür bir düşünceyle, Bourdieu’nün de eserlerin bahsettiği sosyoloji zanaati içerisinde yer alan nesne inşası konusuna vurgu yapılabilir. Bilimsellik; toplumsal sorunların imlediği soruları bilimsel olarak ele almak değil, bu soruları bilimsel sorular olarak yeniden üretmek olarak açıklanır. Verili olanın olduğu gibi alınması ya da yorumlanmaya girişilmesi tam da buradan tanımlanan bilimsel eylemden de uzaklaşmak anlamı taşır. Bilimsel eylemin kendisi bu türden bir müdahaleden yola çıkan ‘nesne inşası’ ile mümkündür. Marx, Weber, Durkheim, Hegel gibi farklı isimlerin çalışmalarında da farklılaşmalarıyla birlikte bahsedilen türden müdahaleleri görmek mümkündür. Fakat bu perspektiften eleştirildikleri yanlar da görülebilir.[i]

KOLEKTİF ÜRETİM

Özellikle vurgulanması gereken diğer bir nokta ise böyle bir bilimsel üretim zanaatı içerisinde ‘ustaya itaat’ üzerinden kurulan tek yönlü bir bilgi akışı yerine, karşılıklı düşünme ve çok yönlü bir ‘fikir üretim süreci’ elzemdir. Barış Mücen aynı derlemede yer alan yazısında Gadamer’in ‘‘fikirlerle yaşamak’’ kavramının kullanımlarını ve Nalbantoğlu’nun bir emek süreci olarak yorumladığı ‘dipnotlarını’ ele alır. Bu anlamda, ucu yeni fikirlere, katkılara ve eleştirilere hem bireysel hem de kolektif anlamda açık bir metin ve bilgi üretimiyle karşılaşırız. Bir ‘meselenin’ inşa çabası olarak görülen bu türden bir eylem, ‘fikirlerle yaşamak’ kavramını ve üzerinde yükseldiği unsurları bireysel çizginin sınırlarından kurtararak bilimsel üretim özgürlüğü çerçevesinde sorunsallaştırma çabasının bir ürünü olarak yansır. Diğer bir deyişle, bilgi üretimi tekil sınırları aşarak kolektif, çelişkili, çok-katmanlı ve çok-karakterli bir emek sürecinin ürünü olarak ortaya çıkar. Karşılıklı öğrenmeyi, üretimi ve ‘dostluğu’ temellendirir. Bugün ‘‘Akademi Biat Etmez’’ sesinin yankısını belki bu şekilde duymak da mümkündür.


[i] Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için Cogito: Bourdieu sayısında yer alan Barış Mücen’in yazısına bakılabilir.