“KCK” ana davası kapsamında 104'ü tutuklu 152 Kürt siyasetçisi hakkında Diyarbakır 6. Ağır...

“KCK” ana davası kapsamında 104'ü tutuklu 152 Kürt siyasetçisi hakkında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davanın 31'nci duruşması dün devam etti. Tutuksuz sanık Veysel Yıldırım ile ilgili iddiaların okunmasıyla başlayan duruşmada, “Mercek” kod adlı gizli tanığın iddiaları okundu. Yıldırım'ın Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nde çalıştığı, Sarmaşık Derneği aracılığıyla “Örgüte yardım ettiği” ve işverenlerden para topladığı iddia edildi.

LAÇİN: ADINI KOYALIM
Duruşmada Kürtçenin Zazaki lehçesinde cevap veren Yıldırım'ın mikrofonu kapatılırken, Zazaki tutanaklara “Bilinmeyen bir dil” olarak geçti. Bunun üzerine söz alan Av. Feride Laçin,“Bilinmeyen bir dil diyorsunuz. Hangi dilde konuştuğunun tespit edilmesini talep ediyoruz” dedi. Mahkeme başkanı da bunun üzerine “O zaman Türkçe dışında bir dil konuştu diyelim” dedi. “Bilinmeyen bir dil”in tespit edilmesinde ısrar eden Laçin, “Hayır adını koyalım” dedi.

İDDİANAMEYİ POLİSLER HAZIRLANDI
Av. Meral Danış Beştaş, “Sarmaşık Derneği, yardıma muhtaç olan açlık sınırı atındaki kişilerle ilgili ciddi araştırmalar yapıp daha sonra yardımda bulunuyor. Bu nedenle iddianamenin polisler tarafından hazırlandığını bir kez daha yeniliyoruz. İnternete girerek örgütsel dokümanları okuyarak kendini geliştirdiği iddia ediliyor. Böyle bir iddia olabilir mi? O zaman kimse internete girmesin” dedi.

AKTAR: İNSAN OLARAK BİZİ İNCİTTİ
Diyarbakır Barosu Başkanı M. Emin Aktar da, söz alarak, iddiaların gerçeği yansıtmadığını söyledi. İçişleri Bakanlığı'nın Sarmaşık Derneği ile ilgili “Bu kadar şeffaf çalışan başka bir kurum görmedik” şeklinde verilen raporu hatırlatan Aktar, “Buna rağmen Derneği'nin 'örgüte yardım ediyor' diye yargılanıyor olması utanç vericidir. İnsan olarak bizi incitmiştir” dedi.
ANF




‘İçişleri bakanlığı BDP
ile ilgili bilgi topluyor’

BDP MYK'si son siyasal gelişmeleri değerlendirmek üzere Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş başkanlığında Diyarbakır'da toplandı. Toplantının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Demirtaş, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın açıklamasını değerlendiren Demirtaş, “Hükümetin kendi içindeki bu çelişkili gibi görünen tutumu bize göre aynı projenin ayakları ve parçalarıdır. İçişleri Bakanı'nın söyledikleri ve yaptıklarıyla KCK operasyonlarıyla ve Sayın Bülent Arınç ile Sayın Beşir Atalay'ın açılıma dair Kürtlerin haklarına dair söyledikleri birbirini tamamlayan şeylerdir” dedi.
Çözüm için önce askeri, siyasi operasyonların ve TMK'de yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini belirten Demirtaş, “İmralı'da Öcalan'a yönelik ağır hukuksuz tecridin kaldırılmasıdır. Bütün bunlar geçekleşmediği müddetçe, hükümetin söylemleri havada kalacaktır” dedi.
‘KAPATMA HAZIRLIĞI VAR’
BDP'nin kapatılması yönündeki tartışmaları da değerlendiren Demirtaş, “İçişleri Bakanlığı'nın Emniyet birimlerine böyle gizli bir talimatının olduğunu duyduk. BDP ile ilgili her yerde delil toplanması ve savcılıklara iletilmesi ve savcılıklar aracılığıyla da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletilmesi konusunda bir hazırlık olduğu bilgisi daha önce de vardı. Dolayısıyla hükümetin bu yönlü bir girişimi olacak. Bu bir kapatma davasına dönüşür mü bilmiyoruz. Ama böyle bir hazırlık var” ifadesinde bulundu. Yüksekovahaber.com








Sayfa 10

Kaspersky Lab uzmanları, devletlerin ve büyük şirketlerin 2012 yılında büyüyen sanal tehditlerle karşı kalacaklarını vurgulayarak, alınan önlemlerin genişletilmesini istedi. Kaspersky Lab’ın öngörülerine göre 2012 yılı boyunca devlet kurumlarına yönelik saldırılar artacağı gibi, ülkelerarasındaki siyasi dengelerin sanal savaşlara yol açabileceği uyarısında bulunuldu.
Kaspersky Lab Güvenlik Uzmanı Alexander Gostev, “2012 Siber Tehdit Tahminleri” raporuna ilişkin şunları söylüyor:
“Şu anda karşılaşılan olayların pek çoğu finansal işletmeleri, silah üretimi içerisinde yer alan şirketleri ve devlet kurumlarının yanı sıra ileri teknoloji ve bilimsel araştırma çalışmalarını etkiliyor. 2012 yılında ise, internet hizmetleri ve bilgi güvenliği şirketlerinin yanı sıra, enerji, ulaşım, yiyecek, eczacılık ve doğal kaynakları çıkaran sanayileri de etkilenecek. Saldırılar dünyanın bugüne kadar hiç ulaşmadığı yerlere ulaşarak, Batı Avrupa ve ABD’nin ötesine geçip, Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Güney-Doğu Asya’yı da etkileyecek.”
SALDIRI METOTLARI DEĞİŞECEK
Kaspersky Lab uzmanları, hedeşenmiş saldırıları araştıran ve onlara karşı koruma sağlayan güvenliği şirketleri arasında giderek artan rekabetin, saldırganları kullandıkları metotlarda değişiklik yapmaya iteceğini belirtiyor. Uzmanlar aynı zamanda, güvenlik açıklarına karşı artan toplumsal farkındalığın da saldırganları yeni araçlar bulmaya itecek bir diğer faktör olduğunu belirtti. Güvenlik açığı içeren e-posta ekleri ile yapılan geleneksel metotların kullanıldığı saldırılar zamanla etkisini yitirirken tarayıcı saldırıları popülerlik kazanacak.
(www.securelist.com)




‘Mobil ödeme sistemlerinde Türkiye laboratuvar oldu’

Cep telefonu ve kredi kartlarına olan ilginin en yüksek düzeyde seyrettiği ülkelerden biri olan Türkiye, mobil ödeme sistemlerin geliştirilmesi ve kullanımının yaygınlaştırılması bakımında örnek ülke konumuna geldi.
Türkiye’nin dünyaya bilgi ve teknoloji ihraç ettiği öncelikli sektörlerden biri olan ödeme sistemleri sektörü, yurt dışından da büyük ilgi ve talep görüyor. MasterCard Güney Doğu Avrupa Genel Müdürü Mete Güney ise, Türkiye’de 5 yıl içerisinde 13 milyon kişinin mobil cüzdana sahip olacağını ön görüyor. Türkiye, ödeme sistemleri sektöründe dünyaya bilgi birikimi ve teknoloji ihraç ediyor. MasterCard Türkiye’nin üye bankalar ve cep telefonu şirketleri işbirlikleriyle gerçekleştirdiği başarılı mobil cüzdan uygulamaları dünyanın ilkleri arasında yer alıyor. Mobil ödeme teknolojilerine yön veren üç ülkeden biri olarak görülen Türkiye, özellikle Avrupa’da mobil ödemelerdeki başarılı uygulamalarıyla dikkat çekiyor.
MasterCard tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre, son beş ayda Türkiye’de Mobil Cüzdan’la ödeme yapma fikri yüzde 36’dan yüzde 60’a çıktı. Ayrıca Türkiye’de her üç kişiden biri de halihazırda ödemelerini cep telefonlarıyla yapabileceğinin bilincinde. MasterCard Advisors ise 30 yaş altındaki tüketicilerin cep telefonları ile alışveriş yapma yönündeki taleplerinin yüzde 67 oranında arttığını belirtiyor. Türkiye’de 62 milyon olan cep telefonu abonesi sayısı ve yüzde 84 olan mobil telefon yaygınlığından yola çıkarak öngörüde bulunan Mete Güney, “Önümüzdeki 5 yılda 13 milyon kişinin mobil cüzdanı olacak” dedi.
CEP TELEFONUNUN ÇEKİCİLİĞİ
Mobil Cüzdan teknolojisinin en büyük avantajının bir banka hesabı olmayan kişileri bile elektronik parayla, diğer bir deyişle bankacılık sistemiyle, tanıştırması olduğunu belirten Güney “Mobil cüzdan teknolojisiyle artık bir banka hesabına gerek kalmıyor. Kullanıcılar banka hesapları olsun ya da olmasın, cep telefonları üzerinden ödeme ve finansal işlemler yapabiliyorlar” dedi. Türkiye’deki yetişkin nüfusunun yüzde 45’lik kesiminin bir banka ile ilişkisi bulunmadığını belirten Mete Güney “Mobil cüzdan teknolojisi banka hesabı bulunmayan herkesi hedeşiyor. Bu kişilerin mobil cüzdan uygulaması sayesinde elektronik parayla tanışması, tüm finansal işlemlerin kayıt altına alınması demek. Bunun Türk ekonomisine faydası göz ardı edilemez” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin ödeme sistemlerinde, özellikle de temassız kartlar ve mobil cüzdan teknolojisindeki dünya önderliğinin nedenini Türkiye’nin genç nüfusu, yeni teknolojilere açık tüketicileri ve gelişmiş mobil hayatı olarak gösteren Mete Güney, “Türkiye’nin gelişmiş altyapısı mobil cüzdan uygulamasının gelişimi ve yaygınlaşması anlamında bize büyük cesaret veriyor. MasterCard, Türkiye’den edindiği tecrübeleri dünyaya anlatıyor. Gururla söyleyebilirim ki, bugün Türkiye’nin ihracatçı olduğu sektörlerin arasına ödeme sistemlerini de sokmuş durumdayız. Gelişmiş teknolojimizi ve bilgi birikimimizi dünya ile paylaşıyoruz” diye konuştu.







Kim uğurlanıyor

Kuzey Kore’nin 17 Aralık'ta kalp krizinden hayatını kaybeden lideri Kim Jong-İl'in iki gün sürecek cenaze töreni dün başladı. 11 günlük yasın ardından bugün gömülecek olan Kim için görkemli bir cenaze töreni hazırlandı.
Tören, trende yolculuk yaparken kalp krizinden hayatını kaybeden Kim’in dev bir posterinin bir aracın üzerine yerleştirildikten sonra tören alanında dolaştırılmasıyla start aldı. On binlerce kişi başkent Pyongyang'daki yoğun kar yağışına rağmen tören için hazır bulundu. Dün saatler süren cenaze törenine katılan Kuzey Korelilerin, tören boyunca ağladığı görüldü. Yoğun kar yağışına rağmen on binlerce kişinin katıldığı törende, cenaze arabasının bulunduğu kortej, başkent Pyongyang yollarından geçerek Kim Il Sung Meydanı'na ulaştıktan sonra tekrar Kumsusan Mozolesi'ne döndü.
TÖRENE KİMSE DAVET EDİLMEDİ
Devlet televizyonu, Kim'in en küçük oğlu ve halefi Kim Jong-Un'un, babasının cenaze arabasının yanında yürürken çekilen görüntülerini yayınladı. Törene ilişkin televizyon görüntülerinde, Kim'in dev portresi sokaklarda taşınırken, on binlerce askerin başlarını eğerek saygı duruşunda bulunmaları gösterildi.
GÜNEY KORE’DEN İKİ KADINA İZİN
Ülkeyi 1994'ten bu yana yöneten Kim Jong-İl’in cenaze törenine hiç bir ülkenin devlet başkanı ya da üst düzey yöneticileri katılmıyor. Kuzey Kore yurtdışından gelecek taziye ziyaretlerine kapalı olduğunu duyurmuştu. Düşman kardeş Güney Kore’den ise cenazeye Güney Kore'nin eski liderlerinden Kim Dae Jung'un eşi Lee Hee-Ho ile Hyundai'nin yönetim kurulu başkanı Hyun Jeong-Eun Kuzey Kore'ye gitmelerine izin verildi. Seul, başsağlığı dileklerini iletmeleri için başka kimsenin Kuzey Kore'ye gidişine izin verilmeyeceğini açıklamıştı. Güney Kore'den sadece iki kadının cenaze için geçişine izin verilmesi Kuzey Kore'de tepkiyle karşılandı.
Her iki kadın Kuzey Kore'yle güçlü bağlara da sahip. Lee Hee-Ho'nun ölen eşi, eski Devlet başkanı Kim Dae-Jung, Kuzey'le Güney'in yaptıkları ilk zirvede 2000 yılında Kim Jong-İl'le bir araya gelmişti. Hyundai ise, Pyongyang'daki kilit yatırımcılar arasında yer alıyor.


ŞİMDİ NE OLACAK

Kim Jong-İl’in ardından ülkeyi oğul Kim Jong-Un’un yönetmesi bekleniyor. Ölümün ardından önce İşçi Partisi'nin liderliğine getirilen ardından da silahlı kuvvetlerin başkomutanlığına atanan Kim Jong-Un’un ülkenin başına getirilmesine kesin gözüyle bakılıyor.



Sayfa 12

Sayfa 15 spor

2011’de bunları konuştuk

1Yükselen IrkçIlIk: Luis Suarez’e verilen 8 maçlık ceza daha yeni iken İngiltere’de John Terry’nin QPR maçında Anton Ferdinand’a sarfettiği iddia edilen sözler ve yine bu ay içinde Brest-Auxerre maçının yardımcı hakemlerinden birisinin, Auxerre’in Faslı oyuncusu Kamel Chafni’nin itirazları üzerine “bas git Arap” laşarını kullandığı iddiası...Tabi bir de Fransızların başında milli takımda el altından yürütülen siyahi oyuncu kotası söylentileri var. UEFA ve FIFA’nın yıllardır, bilgisayar oyunlarına kadar giren sloganvari çağrıları bir işe yaramamış görünüyor. Üstelik bu politikanın sorunun kaynağına inmek yerine gereksiz bir hassasiyete dönüştüğü anlar da var. Her 2 kurumun da yeşil sahalardaki ırkçılık politikasını baştan aşağı gözden geçirmesi gerekiyor.

3-Uruguay’In Copa America ŞampiyonluĞu: Bir Copa America şampiyonluğu bu kadar önemli midir? Eğer şampiyon teknik adam dünya futbol tarihine damga vuran bir takım yaratmışsa evet. Uruguay, 2010 Dünya Kupası’ndaki ilk maçında Fransa ile oldukça zevksiz geçen bir maç sonunda 0-0 berabere kalmıştı. Sadece 1 yıl sonra ellerinde bir Dünya Kupası dördüncülüğü ve Güney Amerika’nın en büyüğü olma şerefi vardı. Bir Che Guevara ve Eduardo Galeano hayranı olan, öğretmenlik mesleğinden gelme Oscar Tabarez, mükemmel bir sezon geçiren Cavani’den sakatlık sebebiyle yararlanamamasına rağmen müthiş bir taktik felsefe ve oyun kurgusu ile 1930’ların Uruguay’ını hatırlatan bir performans ortaya koydu.

4-Barcelona Yola Devam: Belki de listenin en oturmuş maddesi. Evet her sene performansı bozmamaları onlara övgü yağdırmamayı gerektirmez. Ama bu sene ayrıca, gittiği her ülkeye damgasını vuran Jose Murinho’yu da şimdilik sessiz kıldıkları için bunu hakediyorlar. Guardiola’nın takımı, bir çoğu kariyerinde kazanmaları muhtemel her şeyi kazanmış, doymuş oyuncularla bulunduğu yerden inmedi. Arrigo Sacchi’nin Milanından beri Avrupa futbolu kıtayı bu kadar uzun süre domine eden bir takım görmemişti.

5-Parİs’te Arap BaharI: Yine Arap sermayesi ve başarı denince sakal ve bıyıkla haşır neşir olduğumuz bir dönüm noktası. Tarihinde sadece 2 şampiyonluğu olan ve sonuncusunu 17 yıl önce elde etmiş Paris devi sonunda insanların arzuladığı yerde, Ligue 1’in tepesinde. Ama bunu elde etmeleri için Katar Yatırım Ortaklığı’nın onları satın alması ve transferde 100 milyon avroya yakın para harcamaları gerekti. Sırada David Beckham var ve beklenildiği gibi yeni patronlar eski hocayı beğenmediler, onları lider yapan hoca Antoine Kombouare kovuldu.

6-Yenİ “Special One”: Mourinho gibi Bobby Robson’ın yanında çalışma (ki o yıllarda Mourinho ile beraber çalışmıştı aynı zamanda), aynı şekilde orta karar bir Portekiz takımı ile sükse yapıp Porto’nun başına geçme ve takımı Avrupa’nın zirvesine çıkarma. Andre Villas-Boas 2011’in mayıs ayında müzeye Portekiz Ligi, Portekiz Kupası ve Avrupa Ligi şampiyonluklarını koyduğunda, 33 yaşında bir adam olarak çoktan Mourinho ile özdeşleştiriliyordu. Belki de onun adımlarını takip ederken Porto ile kazanılan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu atlaması bugün Chelsea’de, Mourinho kadar kendini kabul ettirememesine sebep oldu. Ustası ilk sezonunda Premier Lig şampiyonu olmuştu. Abramovich bu sene şampiyonluktan uzak görünen takımı söz konusu olduğunda ne kadar sabırlı olur bilemeyiz.

7-Unİted:1-6: Cİty: Bize göre 2011’e tartışmasız damga vuran sonuç. Roberto Mancini’nin takımı Old Trafford’da, Sir Alex’in 25 yılda ince ince işleyerek yarattığı abide takıma 6 gol birden salladığında Kırmızı Şeytanlar sadece mağlup olmamış, sürklase edilmişti. Manchester’ın gerçek sahibinin kim olduğu tartışmaları yine başladı. Bu rekabetin hortlamasından bir futbolsever olarak son derece mutlu, ama aynen Paris’te olduğu gibi arkasında petrol tankerlerinin olmasından da hafiften rahatsısız.

8-Hakemlerİn YükselİŞİ: Kim ne derse dersin, bu ülkede adı en fazla “satılık” pazarında olan hakemlerimiz, son 6 aydaki kaosa hiç bulaşmamayı başardıkları gibi içlerinden 2 tane de yıldız çıkardılar. Cüneyt Çakır Euro 2012 hakem kadrosunun içine girmeyi başarırken, Fırat Aydınus uzun süre sonra tüm taraftarların yönetimi üzerinde şüphe duymadığı ilk hakem olarak sivrildi. İtiraf edelim, futbolumuzda bu kadar defo varken, tutunacak dal oldular. Bu yükselişi sürdürmelerini diliyoruz. Ama Kuddusi Müftüoğlu gibi çürükleri de aralarından temizleyerek.

9-Futbol ve Stres: Bir kaç yıl önce İngiliz üniversitelerinde yapılan araştırmalar, futbolun, özellikle bir takımı destekleyen taraftarların sinir sistemine olumsuz etki yaptığı ile ilgili raporları ortaya çıkarmıştı. Alman teknik adam, Ralf Rangnick, eylül ayında, aşırı stresten ötürü (burn-out) çalışmaya ara verdiğini açıkladığında bu sporun sağlığını etkilediği birkaç adamdan birisiydi. Eski ve faal futbolcuların intiharları, medya ve futbol ekonomisinin oluşturduğu büyük stres, 1930’ların Büyük Depresyonu’na benzeyen bir canavarı oluşturmaz umarız.

10-Şİke DavasI: Ne biz yazalım ne siz okuyun. 3 Temmuz sabahından beri Türkiye’deki her futbol karşılaşmasının üzerine bu dava sinmiş durumda. Ulusal takım maçlarındaki tribün hallerinden tutun, UEFA-TFF ilişkilerine, yurt dışına kaçan yabancı oyunculardan lig formatının değişimine kadar. Üstelik süreci de berbat yönetiyoruz. İşin sonunun hakkaniyeti sağlayacağından sizi bilmem de biz son derece kaygılıyız. Tek bildiğimiz, ülke futbolu hiç bu kadar dibe batmamıştı.




Sayfa 16

Mahalleden merkeze ‘yürüyen merdiven’

Kolombiya'nın Medellin kentinde yüksek bir tepenin üzerine kurulu yoksul mahallelerden biri, artık kent merkezine çok daha yakın! Çünkü belediyenin inşa ettiği uzun bir yürüyen merdiven artık kent merkezine gidip gelmeyi çok daha kolaylaştırdı. Comuna 13 mahallesinde yaşayan 12 bin kişi, yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşü şimdi beş dakikaya indiren yürüyen merdiveni bedavaya kullanıyor. Medellin'in en yoksul ve tehlikeli bölgelerinden biri olarak bilinen Comuna 13'te yaşayanlar, bundan önce merkeze yüksek yokuşu inip çıkarak ulaşıyordu.
Yaklaşık 384 metreyi aşan yeni yürüyen merdiven, toplam altı bölümden meydana geliyor. Kentin yöneticileri gururla, dünyada bir gecekondu mahallesine hizmet götürmek için inşa edilmiş benzer başka bir projenin olmadığını söylüyorlar!
1980'li yıllarda Medellin, dünyanın cinayet başkenti olarak kötü bir şöhrete sahipti. Uyuşturucu trafiğinde önemli bir geçiş noktası olarak nam salan kentin yöneticileri, son yıllarda bu imajı üzerlerinden silkmek için bir dizi büyük projeye soyundu. İnşaatı 7 milyon dolara mal olan yürüyen merdiven, Medellin'in yenilenen ulaşım altyapısının bir parçası. Kentin modern bir metro sistemi de var. Tepelik bölgelerde yer alan kimi mahallelere ise teleferikle ulaşım imkânı sağlanıyor.
Belediye yetkilileri, mahalleyi kentin geri kalanıyla bütünleştirmesi umulan yürüyen merdivenin, diğer sosyal projelerin de eşliğinde, Comuna 13'ün çehresini değiştireceğini söylüyor.


Turistlere festival fillere ise eziyet

Nepal'de 'Fil Festivali' başladı. Turistlerin ilgisini çekmek için her yıl düzenlenen Uluslararası Fil Yarışı Festivali'nde yine ilginç anlar yaşandı. Ancak festivale zorla dahil edilen fillerin durumu hayvanseverlerin tepkisini çekiyor. Nepal'in başkenti Katmandu'nun güneyindeki Chitwan Bölgesi Sauhara'da düzenlenen festival toplam üç gün sürüyor ve festival boyunca filler, farklı kategorilerde birbirleriyle yarışıyor. Festivalin ilk gününde, fillerin 300 metre koşusu vardı. Üzerleri değişik figürlerle boyalı 20 fil, birinci gelebilmek için mücadele etti. Festivalin 2. ve 3. günündeyse filler için futbol turnuvasıyla güzellik yarışması düzenlendi. İki takıma ayrılan filler, 40 dakika boyunca top peşinde koşturdu. Binicileri tarafından yönlendirilen filler gol atmak için birbirleriyle yarıştı. Maç tek golle sona erdi. Fil güzellik yarışmasına katılan filler de, boyalı süslemeler, fiziksel, sağlık ve mizaç göre değerlendirildi. Bu yıl 8'incisi düzenlenen uluslararası fil festivali yoğun ilgi görüyor. Nepal'de 10 binden fazla kişi fillerin turizm amaçlı kullanılmasıyla geçiniyor. Filler, ülke turizmine milyonlarca dolar kazandırıyor.




Çin’in GPS’i faaliyete geçti

Çin'in GPS'e alternatif olarak geliştirdiği uydu aracılığıyla yer belirleme sistemi Beidou'nun faaliyete geçtiği bildirildi. Beidou projesi sözcüsü Ran Çeng, Beidou'nun Çin ve çevresinde yer belirleme ve yön tayini yapabildiğini açıkladı.
Çinli mühendisler Birleşik Devletler'in Küresel Yer Belirleme Sistemi'ne (Global Positioning System-GPS) alternatif bu sistem üzerinde 2000 yılından bu yana çalışma yürütüyordu. Çin ordusu bu teknoloji sayesinde dış bağımlığını daha da azaltmayı umuyor.
Bu ay başında fırlatılan son uydu ile birlikte Beidou'nun onuncu uydusu da yörüngeye yerleşince sistem devreye girmeye hazır hale geldi. Pekin 2012 yılı içinde altı uydu daha fırlatarak Beidou'nun kapsama alanını genişletmeyi ve Asya'nın çoğunda işler hale getirmek istiyor. 2020 yılına kadar ise toplam 35 uydu ile tüm dünyanın kapsama alanına alınması planlanıyor. Beidou projesini yürüten ekip, projenin Arayüz Kontrol Belgesini internette yayınladıkları ve ilgili kimselerin belgeyi inceleyebileceklerini açıkladı. Sivil alanda da kullanılacağı belirtilen Beidou'nun kullanıcılara yerlerini 10 metreye kadar doğru olarak sunması hedeşeniyor. Çin ordusunun kendisine ait bir yer belirleme sistemine sahip olması, olası bir savaş sırasında Birleşik Devletler'in GPS sistemlerini kapatması riskine karşı bir önlem niteliği de taşıyor.


Takipçileri yüzünden dava açıldı

Birleşik Devletler'de sosyal paylaşım sitesi Twitter'ın bir kullanıcısına takipçileri nedeniyle dava açıldı.
Phonedog isimli haber sitesinde çalışan Noah Kravitz, Twitter'da şirketinin adını da içeren "@Phonedog_Noah" ismini kullanıyordu. Ancak şirketten ayrılmasının ardından kullanıcı ismini değiştirmiş, kendisini takip eden 17 bin takipçisini de yeni hesabına taşımıştı. Phonedog bunun üzerine Noah Kravitz aleyhine takipçi başına 2,5 dolarlık (yani toplamda 370 bin dolarlık) tazminat davası açtı. Şirket yaptığı yazılı açıklamada, "Phonedog Medya'nın sosyal medya kanalıyla takipçilerini, fanlarını ve genel olarak marka bilincini artırmak için ayırdığı kaynaklar ve bunların maliyeti son derece büyüktür. Bunlar Phonedog Medya'nın mülkiyetindedir." ifadelerini kullandı. Noah Kravitz ise Phonedog yönetiminin 'zaman zaman şirket için de tweet atması durumunda' söz konusu hesabını taşımasına müsaade ettiğini belirtti. Twitter hesaplarının işverenler tarafından kontrol edilmesi tartışmalı bir konu. Hukukçular, bu davanın gelecekte benzeri davalar için emsal teşkil edebileceğini söylüyor.




Keşan Müftüsü ve mağdur Sünniler

Hepinize kucak dolusu merhaba genç arkadaşlarım. Bugün bahsetmek istediğim konu, ülkemizin tarihi boyunca mağdur ve mazlum olmuş Türk-İslam sentezi temsilcilerinin uğradıkları haksızlıklar... Cafer Erçakmak'tan, Ökkeş Kenger'e uzanan bu mağduriyete dayanamayan bir savcımız bu zulme dur diyerek, dini inançları aşağılayan bir Ekşi Sözlük yazarı hakkında iddianamesini yazdı. İslam dini hakkında görüşlerini Ekşi Sözlük'e yazan bu arkadaş, 1.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Bu süreçte kendini siper eden Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu'yu da kutlarım. Kendisi çok güzel düşünmüş ve bakın neler demiş; "Rabbimizin ve peygamber efendimizin yüzüne nasıl bakacağımızı düşünün", "Allahıma ve peygamberime küfrediliyorsa demokrat olmak falan umrumda değil. Demokrat değilim bu rezillik karşısında. Demokratlık batsın", "Bu millet ekşisözlükün pisliği karşısında ayağa kalkmayacaksa yazıklar olsun. Kimse de ben müslümanım demesin. Dinimle kimse alay edemez"
Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim öncesi mitinglerinde Kemal Kılıçdaroğlu'nu Alevi olduğu için yuhalatması, BDP'lileri Zerdüştlük ile suçlaması ise kesinlikle dini değerleri aşağılamaya girmez arkadaşlar. Başbakanımızın bu çıkışları, Sarkozy'nin de nasibini almadığı Voltaire'lerden, Monstesquieu'lardan miras düşünce özgürlüğüdür. Bugünlerde Keşan Müftüsü de bu düşünce özgürlüğü trenine binmiş. Başbakan bu trene bindiyse imamlarımızın treni kaçırması mümkün olabilir mi, tabii ki hayır. Keşan Müftüsü diyor ki; "Noel Baba doğru dürüst birisi olsa kapıdan girerdi. Biz de kapıdan giriliyor. Kuran-ı Kerim’de; ’Evlere kapıdan girin’ diyor. Neden bacadan giriyor ki?"
Bu size Maraş'ta düşünce özgürlüğünün bayrağını tutan imamı hatırlattı mı? Onun biraz daha sevimlisi. Bizim Voltaire'lerimiz, Montesquieu'larımız, bizim Recep Tayyip Erdoğanlarımız... Gözlerim doldu genç arkadaşlarım, umarım yazarken yaşadığım bu duygular size de yansıyordur.
 28 Şubat zulmünden, 27 Nisan internet muhtırası işkencelerinden geçenler, Voltaire ve Montesquieu âşıkları, düşünce özgürlüğü mücahitleri! Maraş Katliamı Anması'nda yine provokasyona izin vermediler. Testi kırılmadan müdahale eden polis, Maraş Katliamı ile yüzleşmek isteyenlerin yüzüne biber gazı sıktı.
 Yazımı bitirirken sizlere soruyorum; mağdur ve mazlum Türk-İslamcılar, düşünce özgürlüğünün önünde bir engel teşkil eden provokatörleri, darbecileri, teröristleri halka şikâyet etmesin de ne yapsın? Türk-İslamcılar tarih boyunca düşünce özgürlüğü sınavından hep yıldızlı pekiyi almıştır. Devrimcilerin 6. Filo protestolarına çoğunuzun yaşı yetmez, Türk-İslamcılar o zaman bile Amerikan askerlerinin düşünce özgürlüğünü savundu. Daha ne olsun.