Yıllar önce, İsveçli bir arkadaşım, demokrasinin beşiği Yunanistan'sa, keyfinin sürüldüğü yer de İsveç'tir demişti. Geçen yıl Tunuslu bir arkadaşla, Stockholm'de ...

Yıllar önce, İsveçli bir arkadaşım, demokrasinin beşiği Yunanistan'sa, keyfinin sürüldüğü yer de İsveç'tir demişti.

Geçen yıl Tunuslu bir arkadaşla, Stockholm'de bir çocuk parkının içinden geçiyorduk. Parkta çok sevimli siyahi bir çocuğun kafasını okşuyordum ki, Tunuslu arkadaş bileğimden kavrayarak engelledi. Aynı anda, çocuğun bankta oturmakta olan başörtülü annesi yerinden fırladı. Tunuslu arkadaş, "N'apıyorsun, İsveç'te çocuklara dokunmak yasaktır," dedi, "başımız belaya girer..." "Ama," dedim, "onlar İsveçli değil ki..." "Fark etmez" dedi arkadaşım, "İsveç'te yaşıyorlar..."

Çocukluğumun geçtiği çocuk parkı şimdi evime iki dakika mesafede. Aklıma estikçe gider, kitap okur, çocukları seyrederim. Geçenlerde yakınımdaki bankta, akran çocukları kum havuzunda oynayan iki anne sohbet ediyordu. Az önce tanışmışlardı. Kadınlardan biri, birden "Kardeş benim çocuğa iki dak'ka göz kulak olur musun, galiba mutfakta tüpü açık bıraktım" dedi ve koşa koşa evine gitti.

Darülaceze'yi bir ziyaretimde, çocuk yuvasını gezerken, görevli bana "Biliyor musunuz, burada yetişen çocuklar arasında sarışınlar ve güzel yüzlü olanlar ilerde daha başarılı ve mutlu oluyorlar" demişti. Çünkü ziyarete gelen yabancılar hep onları kucaklarına alıyorlarmış...

Bu ülke hala annelerin çocuklarını 'yabancılara' gönül rahatlığıyla emanet edebildikleri bir ülke. Çocukların saçlarının temiz vicdanla okşanabildiği bir ülke... Yasaların çocukları başka annelerin kötülüklerinden korumaya gerek duymadığı bir ülke. Yabancıların kucakladıkları çocukların mutlu olup büyüdüklerine, serpildiklerine inanılan bir ülke.

Barbar, beni sevsene...

Yukarıdaki yazım, 2001 Eylülünde, VS Dergisi'nde yayınlanmıştı.

Neden yeniden yayınladığımı merak edeceksiniz... "Hayvanlara İşkence Serbest mi?" başlıklı yazıma İsveç'ten bir okur mektubu geldi. Yazımda, "Deşifre" adlı programda, danaların nasıl bir eziyetle kesildiklerini izlediğimi, aynı programda Avrupa ülkelerinden görüntülere de yer verildiğini, oradaki kesimlerde hayvanlara işkence edilmediğini belirtmiştim. İsveç'ten yazan okurumuz, Avrupa'nın da hiç masum olmadığını belirtiyor, Türkiye'deki batı hayranlığını anlayamadığını söylüyordu.

Son zamanlarda yazılarımda AB standartlarını biraz sık gündeme getiriyor oluşum, sanıyorum 'batı hayranlığı' olarak algılanmış. Hayır. Sadece, sözkonusu standartları, bu ülke insanlarının da hak ettiğine inanıyorum. (Özellikle insan hakları konusunda) Yoksa farklı dönemlerde Almanya'da ve İsveç'te yaşamış bir insan olarak, 'batı'nın 'masumiyeti' konusunda benim de, kuşkusuz, hayli acı gözlemlerim var.

KARŞILIKLI MUTLULUK

Evet, Türkiye, yabancıların kucakladıkları çocukların mutlu olduklarına, büyüyüp serpildiklerine inanılan bir ülke. Oysa, çocukların başlarının okşanmasına izin vermeyen "uygar" ülkelerde, kimsesiz çocukların yüzde yetmişbeşi, çocuk yuvalarında değil, kendilerine ilgi, sevgi ve şefkat gösterecek ailelerin (ya da kişilerin) koruması altında yaşıyor.

Türkiye'de ise, kimsesiz çocukların sadece yüzde dördü kenrisini koruyacak bir aile bulabilmiş. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumları'nda yüzlerce kimsesiz çocuk, kendilerini sevecek, koruyacak anne babalar bekliyor.

Evli ya da bekar, çocuklu ya da çocuksuz olmanız farketmiyor, bir çocuğa verecek sevginiz ve zamanınız varsa (paranız değil, çünkü devlet, koruyacağınız çocuğun sağlıktan eğitime tüm masraflarını üstleniyor) gidin Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne, bir çocuğu korumak istediğinizi söyleyin. Çocuğu evinize de alabilirsiniz, kurumda da ilgilenebilirsiniz... Çok fazla seçenek var.

Yeter ki "bir çocuğu mutlu etmeye" karar verin. Hem, o çocuğun size, sizin ona verdiğinizden çok daha bir büyük mutluluk hediye etmeyeceğini kim bilebilir?