Peker’in ifşalarıyla polis-mafya-siyaset üçgenindeki kirli ilişkiler, bir süredir gündemde. Çete elebaşısının 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili iddiaları ise kirli ilişkiler ağının boyutunu gözler önüne seriyor. Bozma kararı verilen Ankara JİTEM Davası’nda yaşananlar ise cezasızlık politikasının bir örneği.

Bir davanın anatomisi | Faili belli olan faili meçhullerin davası: Ankara JİTEM

Uğur ŞAHİN

Tarih 3 Ekim 1993. Ankara Gölbaşı-Haymana yolu üzerinde saat 12.00 sıralarında harabe bir binada bir cesede rastlandı. Cesedi, hurda toplayan bir kişi buldu, ardından da jandarmaya haber verdi. Olay yerindeki inceleme sonrası, söz konusu kişinin, Ankara Altındağ ilçesinin Nüfus Müdürü Mecit Baskın olduğu anlaşıldı.

Tarih 14 Ocak 1994. Kalabalık bir grup, “polis” görüntüsü ile trafik uygulaması yapıyordu. Diyarbakırlı iş insanı Behçet Cantürk ile şoförü Recep Kuzucu’yu gece yarısı Fenerbahçe Orduevi önünden kaçırdılar. Bir dönem uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanan Cantürk ile Kuzucu’nun 24 saat sonra Sakarya Sapanca’da yol kenarına atılmış cesetleri bulundu.

Tarih 25 Şubat 1994. Saat 13.30 sıralarında Gölbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bir telefon ihbarı yapıldı. İhbarda, çevre yolunda bir cesedin bulunduğu bildiriliyordu. Öldürülen kişi, Liceli Avukat Yusuf Ekinci’ydi.

Tarih 28 Mart 1994. Hendek İlçe Jandarma Karakolu’nun “156 İmdat Hattı” arandı. Söz konusu kişi, hayvanlarını otlattığı esnada iki kişinin yerde yattığını fark etmişti ve bu durumu iletiyordu. Jandarma, aralarında üç metre mesafe bulunan iki cesetle karşılaştı. Bu kişiler; “Kalaşnikof”lu kişilerce kaçırılan Liceli Oto Galerici Fevzi Aslan ile yeğeni Salih Aslan’dı.

“KOMPLO KURDULAR”

Tarih 10 Mayıs 1994. Aslanların öldürülmesinin üzerinden iki ay geçmişti ki bu kez saat 08.30’da Kırıkkale Yahşihan Irmak Jandarma Karakolu’nun telefonu çaldı. Hattaki kişi, dönemin Kılıçlar Belediye Başkanı Nevzat Şimşek idi. Şimşek, Kılıçlar’ın Cankız mevkiinde bir şahsın cansız bedeninin bulunduğunu bildiriyordu. Cesedi bir çiftçi fark etmiş, soluğu da Şimşek’in yanında almıştı. Öldürülen kişi, Sağlık Bakanlığı Teftiş̧ Kurulu Başkanı Namık Erdoğan’dı. Sanatçı Yılmaz Erdoğan'ın amcası olan Namık Erdoğan’ın evinin telefonu, o günden bir gün önce çalmıştı. Ahizenin başındaki kişi, Erdoğan’ın kızına şöyle demişti: “Hanımefendi, Namık Bey bugünlerde kendisine dikkat etsin, ona komplo kurdular. Lokantadan çıkarken öldürecekler.”

Tarih 2 Haziran 1994. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın eşi Savaş Buldan, Hacı Karay ile Adnan Yıldırım, İstanbul'da Çınar Otel önünde “Biz polisiz” diyen kişilerce kaçırıldı. İki gün sonra da cesetleri Bolu Yığılca’da bulundu. İşkenceye maruz bırakılmışlardı.

“YETTİN, YAKTIM ÇIRANI”

Tarih 12 Kasım 1994. Cantürk'ün de avukatı olan Medet Serhat, eşi Yurdanur Serhat ve şoförleri İsmail Karaalioğlu, Bağdat Caddesi üzerinde araçları ile ilerliyordu. Sol taraftan yaklaşan bir araç, onları sıkıştırdı. Biri, “Yettin lan artık, yaktım çıranı” diye bağırdı. Önce şoför sonra da Medet Serhat’ı kurşunladılar, ardından da kaçtılar. Yurdanur Serhat ağır yaralanırken Medet Serhat ile şoförü yaşamını yitirdi.

Tarih 2 Aralık 1994. Bir dönem HEP Ankara İl Başkanlığı’nı yapan Av. Faik Candan, bürosundan ayrıldı ve kendisinden 12 gün boyunca haber alınamadı. 14 Aralık’ta çobanlar tarafından bir kanalda ölü olarak bulundu Candan.

Tarih 9 Ocak 1995. Kırıkkale Keskin’in Hasandede kasabındaki bir otel inşaatı yakınlarında terk edilmiş̧ bir araç, trafik ekiplerinin dikkatini çekti. İnceleme yapıldı ve bir kişinin cesediyle karşılaşıldı. Bu kişi, eski ANAP Keskin İlçe Başkanı Metin Vural’dı. Yine kendisini “polis” olarak tanıtan kişiler, onu arabasından indirmiş ve öldürmüştü.

Tarih 14 Ocak 1995. İranlı Asgar Smitko ve İranlı işinsanı Lazım Esmaelli, Yeşilköy'deki bir otelden saat 00.30’da araçla ayrıldı. İki İranlının aracı, polis otomobili görüntüsü verilmiş̧ bir araç ve 4 kişi tarafından “kontrol var” denilerek durduruldu. Araçtan indirildiler ve bir Toros’a bindirildiler. Tam iki hafta sonra da cesetleri, Silivri’de işkence görmüş halde bulundu.

Tarih 3 Mart 1995. “MİT ajanı” olduğu anlaşılan Tarık Ümit, bir gün önce özel harekât polisleri olduğunu aktaran kişilerce Erenköy’de kaçırıldı. Ümit’in aracı, bir gün sonra Silivri’de bulundu ancak kendisi bulunamadı.

Tarih 28 Nisan 1996. Regal Otel sahibi Hikmet Babataş, “bayramlaşmak” için yanına geldiğini söyleyen iki kişi tarafından öldürüldü.

Tarih 28 Temmuz 1996. Babataş’ın ortaklarından, “Kumarhaneneler Kralı” lakaplı Ömer Lütfü Topal da vurularak öldürüldü.

“Devlet, bayrak, ezan” söylemiyle kişisel çıkar sağlayanların “ölüm üçgeni” olarak bilinen Sapanca-Hendek-Düzce hattında işlediği cinayetlerin “işaret fişeği”ni yakan kişi Tansu Çiller idi. Zira Çiller, henüz 4 aylık başbakan iken 4 Kasım 1993’te, “Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK’ya mali destek sağlayanlarla her biçimde mücadele edecektir” dedi. Çiller’in bu sözlerinin öncesinde, MGK’de “devletin içindeki PKK’lı memurlar” listesi de hazırdı. Gökçer Tahincioğlu, “Beyaz Toros” kitabında, bu listeye dair şu ifadelere yer verir: “Memurlar listesinde 940 isim, işadamları listesinde ise 67 isim bulunuyordu. (…) Parası, gücü ve çevresi olanlar, listede ismi olup olmadığını kontrol ettirmeye ve listeden adını sildirmeye çalışıyor, organize suç örgütü liderlerini bu konuda aracı olmaya ikna etmeye çalışıyorlardı.” Tıpkı bugünkü “FETÖ Borsası” gibi… Çiller Türkiye’si, oldukça karanlıktı, tıpkı AKP Türkiye’si gibi…

Çiller, bu sözleri sarf ettiğinde Emniyet Genel Müdürlüğü koltuğunda Ağar oturuyordu. Üç aylık Emniyet Genel Müdürü, ABD ve İngiltere’de “kontrgerilla” kurslarına gittiği belirtilen MİT’ten emekli Yarbay Korkut Eken’i Emniyet’e “müşavir” olarak getirdi. Eken’in eğitimini üstlendiği özel timciler, bir dizi infazla ülkeyi kana boğdu.

bir-davanin-anatomisi-faili-belli-olan-faili-mechullerin-davasi-ankara-jitem-883304-1.
Susurluk’un kilit isimleri Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut Eken, Bodrum’da bir araya gelmişti.



KAYIP SİLAHLAR VE UZİLER

Peki, 93-96 arasındaki bu cinayetlerin ortak noktaları nelerdi? Cinayetlerin en az dört tanesi, “UZİ” ile işlendi. Kamuoyunun Susurluk’taki Mercedes’in bagajından çıkmasıyla tanıştığı bu silahlar, İsrail’den alınmıştı ve yalnızca Özel Harekât Daire Başkanlığı’na bağlı birimlerde kullanılıyordu. Üstelik bu silahların daha sonra “kaybolduğu” açığa çıktı. Eken, kayıp silahlarla ilgili açılan bir davada, silahları Ağar’ın “sözlü” talimatıyla aldığını öne sürdü. Bugün dahi bu silahların akıbetine dair bir bilgi yok. Cinayetlerin birçoğunda aynı silahlar kullanıldı. Misal Aslan cinayeti ile Cantürk cinayeti, aynı silahla işlendi. Yine Ekinci cinayeti ile Vural cinayetinde kullanılan silahlar da aynıydı.

Mağdur aileler, 90’lı yıllarda birçok başvuru yaptı ancak bir sonuç alamadı. Ta ki, AİHM’den karar çıkıncaya dek… AİHM, 2002’de Ekinci, 2004’te Buldan, 2006’da ise Yıldırım ailelerin başvurusu sonucu ‘ihlal’ kararı verdi.

“Derin sessizliği” ise savcıların soruşturması veyahut AKP hükümetinin attığı adımlar bozmadı. Susurluk davasından hüküm giyen eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın, 2010'da bir dizi itirafta bulundu. Cinayetlerin Ağar ile Şahin’in talimatıyla yapıldığını ileri sürüyordu. Bu itiraflar üzerine 19 kişiye ilişkin 2011’in Şubat’ında soruşturma açılabildi. İki yıl sonra da “zamanaşımı” riski nedeniyle ilk olarak Baskın cinayetiyle ilgili iddianame düzenlendi. Sonrasında diğer 18 cinayetle ilgili dosya birleştirildi ve dava açıldı. 19 kişinin yargılandığı davanın bir numaralı sanığı Ağar, ikincisi ise Eken’di. “Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçlarından “yargılanmalarına” başlandı. Dava, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İlk duruşma 16 Mayıs 2014’te gerçekleşti. Bu süre zarfında herkes susarken tek konuşan Çarkın’dı. Mahkeme de “haliyle” Çarkın’ın akli dengesinden şüphe etti ve Adli Tıp’tan rapor istedi. Çarkın’a “sağlam” raporu verildi. Duruşmada konuşan Çarkın, “Bana silah verdiler, ‘al siftah yap’ dediler” diye konuştu. 37 ay tutuklu kalan tetikçi, 11 Temmuz 2014’te tahliye edildi. Ağar, bu davaya tansiyonunu bahane edip katılmamıştı. 13 Şubat 2014’te Ağar için ‘özel’ bir duruşma yapıldı. Mağdur avukatlarına haber verilmeden yapılan duruşmada ifade veren Ağar’a mahkeme de hiçbir soru sormadı. Tutanaklara göre sadece bir paragraftan oluşan savunması alındı Ağar’ın. O da “Delil yok” demekle yetindi. 10 Nisan 2015’teki duruşmada eski MİT Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür, kendisine verilen 29 kişilik infaz listesini mahkemeye sundu. Eymür, listenin Ağar ve Eken tarafından hazırlandığını da öne sürdü. Takvimler 5 Mayıs 2017’yi gösteriyordu. Bu kez de duruşmada Tansu Çiller ile eşi Özer Uçuran Çiller, avukatları aracılığıyla kendilerine dair tanıklık talebinin “abesle iştigal” olduğunu belirtti. Ancak mahkeme Çiller çiftini dinlemek istedi ve bunun için yazı yazdı. Buna rağmen 15 Eylül 2017’deki duruşmaya mazeret bildirerek katılmadılar. Çillerlerin dilekçesini aktaran mahkeme başkanı, “Biri dizinden, biri şeyinden rahatsızmış” dedi.

22 Aralık 2017’deki duruşmada Mesut Yılmaz ile Çiller çiftinin tanık olarak dinlenmesi talebi reddedildi. 2 Şubat 2018’deki duruşmada, Susurluk Araştırma Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar, tanık olarak dinlendi. Sağlar, Susurluk Raporu'nun bir bölümünün “devlet sırrı” denilerek çıkartıldığını ancak bu bölümlerin dava için aydınlatıcı olacağını ifade etti. Rapor, 4 Mayıs 2018’deki duruşmaya gönderilmişti fakat “devlet sırrı” denilen bölüm yoktu. 2 Ekim 2018’deki duruşma gizli tanık “Emek” dinleneceği için kapalı yapıldı ancak tanığın sesi algılanamadı, mağdur avukatları soru bile soramadı. 4 Temmuz 2019’daki duruşmada savcı değişti, 13 Aralık 2019’daki duruşmada ise karar çıktı. Aralarında Ağar’ın da bulunduğu sanıkların beraatına hükmedildi. Gerekçe, delil yetersizliğiydi. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi ise aralarında Ağar'ın da bulunduğu sanıklar hakkındaki beraat kararlarını bozdu. 5 Nisan tarihli kararının gerekçesi, “delillerin yeterince tartışılmamış olması” oldu. Ağar ve beraberindekiler yeniden yargılanacak.

Suç örgütü elebaşısı Sedat Peker’in ifadeleri, kirli ilişkilerin boyutunu gözler önüne serer nitelikte. Peker; Ağar ile Eken’in talebi üzerine gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmesi için kardeşini “görevlendirdiğini” iddia etmişti. Uğur Mumcu suikastı konusunda da Ağar'ı suçlamıştı Peker. Çete elebaşısı, Ağar için, “Geçmişini temizlemek için MGK’dan ‘devlet bu tip adamları temizler’ diye sözlü bir karar çıkarttırdı” dedi. Ağar, bugün AKP’nin müttefiki… 2019’da “Sağduyunun Birlikteliği” mitinginde yanı başındaydı Erdoğan’ın. Adı, Yeldana’nın ölümüyle anılan oğlu milletvekili. Başbakan iken, “Derin devlet temizlenmedi” diyen Erdoğan döneminde yeniden yükseldi Ağar. Çakıcı da bu dönemde tahliye edildi. Evet, “derin devlet” temizlenmedi; zira şimdi onlar, AKP ile kol kola iktidarda.

***

bir-davanin-anatomisi-faili-belli-olan-faili-mechullerin-davasi-ankara-jitem-883305-1.
Çiller, özel harekâtçıları ziyaretinde kamuflaj giymişti.

Çiller’in cümlesinde gizli…

“Susurluk olaylarının başlangıcı belki de zamanın başbakanı Tansu Çiller’in bir cümlesinde gizlidir. ‘PKK’ya yardım eden iş adamlarının listesi elimizde’ diyordu. Sonra da infazlar başladı.”

Bu satırlar, Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın Susurluk sonrasında Mesut Yılmaz'ın talebiyle 1998’de hazırladığı rapordan.

Savaş’ın hazırladığı rapordan iki yıl önce, 3 Kasım’da Balıkesir Susurluk’ta öyle bir “kaza” oldu ki, devletin içinde bulunduğu kirli ilişkiler etrafa saçıldı. Dört kişiyi taşıyan bir Mercedes, dört şeritli yolda ilerliyordu. Lüks otomobil, benzin istasyonundan çıkan bir kamyona çarptı; otomobildeki üç kişi yaşamını yitirdi, bir kişi ise sağ kurtuldu. Aracın içinde bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Mehmet Özbay olay yerinde hayatını kaybetti. Dönemin DYP Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu. Özbay kimliğini taşıyan kişi, Interpol tarafından aranan Abdullah Çatlı’ydı, Us da Çatlı’nın sevgilisi. Özbay isminin yer aldığı ‘silah taşıma izin belgesi’nin üzerinden Ağar’ın imzası çıkmıştı. Aracın bagajı ise cephanelikten pek de farklı değildi. Üstelik bu silahlar, Özel Harekât Dairesi Başkanlığı envanterine kayıtlıydı.

TBMM’nin Susurluk Komisyonu’nca hazırlanan rapora göre, Topal’ı öldüren silahta, Çatlı’nın parmak izi bulundu. Ümit de en son Şahin’in ‘iki yakın çalışma arkadaşıyla’ görüştü.

Tepkiler üzerine Ağar, İçişleri Bakanlığı’ndan istifa etti. Susurluk Çetesi’nin yargılanmasına 1997’de İstanbul 6 No’lu DGM’de başlanabildi. 2001’de karar çıktı, Şahin ile Eken, 6’şar yıl hapis cezası aldı. Ağar’ın ise dokunulmazlık zırhı bulunuyordu. Dokunulmazlığı kalkınca da 2011’de 5 yıl hapis cezası aldı. Kararda Ağar, Eken ve Şahin’in “yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işletmecisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam tanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir işbirliği içinde hareket ederek çeteleşme sürecine girdiklerinin anlaşıldığı” bildirildi. Ağar, cezasını kendisi için özel hazırlanan Aydın Yenipazar Cezaevi’nde geçirdi. Burada “özel” bir koğuş oluşturmuştu; o da bir yıl bu cezaevinde “misafir” edildi. Cezaevi, Mehmet Cengiz’den, Yıldırım Demirören’e, Arda Turan’dan Fatih Terim’e ciddi misafir trafiği altındaydı. Ağar infaz paketinden faydalandı, tahliye edildi.

“Biz uzaklaştırınca buraya mafya çökecek” dediği Yalıkavak Marina’da daha önce Alaattin Çakıcı, Eken, Engin Alan ile birlikte poz vermişti Ağar. Soylu’nun tepki göstermesinin ardından “Dil sürçmesi” dese de, kurtulamadı. Peker’in iddialarının ardından da kendi Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan, Erdoğan için “Allah gibi” diyen oğlu da yönetimden ayrıldı.

***

Zamanaşımı tehlikesi var

Yusuf Ekinci’nin oğlu, Av. Sertaç Ekinci, davada zamanaşımı riskine dikkat çekiyor: “Savcılık iddianameyi ‘adam öldürme suçu’ndan tanzim ettiği için zamanaşımı var. Bu da 30 yıl ve 2024’te sona eriyor. TCK 77 (İnsanlığa Karşı Suç) kapsamında sanıkların eylemlerinin değerlendirilmesini talep etmiştik, kabul edilmedi. ‘Derin devlet’ yok, bu devlet politikasıdır. Bunun ifşası siyasal bir dönüşümle olur ve bu halkın talebiyle yapılabilir. Peker, Adalı cinayetiyle, 1993’ten sonraki cinayetlerin benzerlik gösteren unsurları söyledi. En önemlisi cinayetin UZİ ile işlenmiş olması… Aslında o cinayetin de bizim dosyanın bir parçası olduğunu gösteriyor.”

***

Çocukluğumu çaldılar

Babası Mecit Baskın öldürüldüğünde, henüz 4 yaşındaydı Eren Baskın. Bu zamana kadar “kayıp yakını” olarak bulunduğu duruşma salonunda, artık “avukat” olarak yer alacak. Zira kendisi, avukatlık stajını yeni tamamladı ve ruhsat almayı bekliyor. Eren Baskın, şöyle diyor: “Çocukluğum; adam kaçırma, öldürme, Ağar, Çiller ve özel hareket polisleriyle geçti. Bir yaşam çaldılar benden. Duruşmada içimde kalmış şeyleri söyleyeceğim. Tüm kayıp yakınları için konuşacağım. UZİ’lerin âdetinden mermilerine dek her şeyi biliniyordu. Bu silahlara ulaşmak istemediler. Ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanan kaç kişi, duruşmadan vareste almıştır? Anneler kırgındır; kar kış demeden o fotoğraflarla oturup ‘Bu insanlar suçlu’ dedi. Ama Peker’in açıklamaları kadar gündem olamadılar.