Bütün mesele doğuştan gelen yaşam hakkının ne kadar bilincinde olduğundur. Ait olduğun yer, sınıf, edindiğin kültür gerçek yaşamda senin sarayındır, başka saraylara gerek yok

‘Bir dost bir post yeter bana’

Hüseyin Turan - Müzisyen

Malum! Ne yazık ki toplum olarak, aydın olarak, sanat ve sanatçı olarak çok zor ve hastalıklı bir dönemden geçiyoruz ve tüm bunların bencilce gerçekleştiği bir ortamdayız. Bu ülkede yetişen gerçek sanatçıların da bu durumdan etkilenmemesi kaçınılmaz oluyor.

Benim de tanık olduğum 12 Eylül Darbesi’nde tıpkı bugünkü gibi gerçek sanatçılarla “uyumlu”ların düştüğü hali basından izleme olanağım olmuştu. Böylesi dönemlerde güce yaslananlar rahatlıkla uyumlarını sürdürebiliyorlardı ancak gerçekten üreten ve doğal olarak da ülkenin gidişatından hoşnut olmayan ve muhalifler, maalesef dışlanıp çeşitli zorluklarla baş etmek zorunda kalıyorlardı. Buna rağmen üretimlerini hiçbir yere yaslanmadan devam ettirmişlerdir.
Günümüzde de, görünen o ki sanat camiasında uyum sağlayıp işini yoluna koyanlar bir hayli fazla. Bir yanda halkla iç içe olup çeşitli bedeller ödeyenler, bir yanda sınıf atladığını düşünen ancak gerçekte çukura düşenler.

Sanat doğası gereği muhaliftir, bunu idrak edemeyenler güce ve paraya olan bağımlılıklarını ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Bu rüzgarın tersten de eseceği zamanları düşünmemektedirler. Köyden kentlere göçlerle başlayan süreçle toplumun duygularını sömürüp maddi olarak rahatlayan ve “işini bilen” çok kişi biliyoruz. Aynı şekilde bu durumu reddeden gerçek sanatçılar her zaman vardı ve bundan sonra da var olacaklar.

Bugünlerde de popüler kültürü ve uyumlu yaşam biçimlerini terk etmeyenler aynı sömürüyü kullanıp toplumun eğitimsizliğinden faydalanmayı hak biliyorlar. 1980 yılı öncesinde sokakta bağlamayla dolaşmanın bile zor olduğu dönemler geçirdik, sonrasında her yıl 1 milyon bağlamanın satıldığı bir döneme girdik, şüphesiz ki kendiliğinden oluşan bir durum değildi bu. Benim tanık olduğum; Arif Sağ, Musa Eroğlu, Yavuz Top ve Sivas’taki insanlık dışı olaylarda kaybettiğimiz Muhlis Akarsu’nun birlikte çıkardıkları Muhabbet albümleri bu yolu açmıştır. O dönem ben ve benim gibi bir çok müzikle ilgili kişi, hatta şu anki uyumlular bile, bu albümlerden çok şey öğrendik.

Bu yolu açan sanatçılar hala öğretmeye devam ediyorlar. Binlerce yılda şekillenen bu zengin kültür birilerinin üzerinde tepinip rant elde edeceği bir alan değildir. Anadolu bu anlamda çok verimli bir coğrafyadır, bu sorumlulukla sanatını icra edenlerin isimleri hep yaşayacaktır.

Gelinen ortamda sanatın daha da gelişip bilinçlendirmesi gerekirken, camia içindeki güce yaslananlar ve dönen çark bu gelişmeyi engellemektedir.

Geçenlerde kendi alanlarında usta diye nitelediğimiz sanatçılar arasında polemik çıkmıştı, kol kırılıp yen içinde kalmalıydı ama olmadı. Ne yazık ki çıkarları için çalışan ve arkasındaki güce yaslanarak tüm camiaya hükmetme arzusuyla oluşan bir durum.

Ülkemizdeki müzik sektörünün hali ortada bunun için bile yararlı adımlar atmak daha “akilane” olabilirdi.
Gerçekten adil, demokratik ve özgür bir ortamda olsaydık bunlar yaşanmayabilirdi, sanatta da çifte standart, haksız rekabet ve kayırmacılığın hüküm sürdüğü bu dönem kalıcı olmamakla birlikte, bir yerlere yaslananların sevdiği bir ortam maalesef. Benim bakış açıma göre, iktidarda hangi görüş olursa olsun sanat ve sanatçı o topluma olan sorumluluğu ve toplumun gelişmesi için muhalif olmalıdır, başka türlü üretilemez. Kendini kültüründen soyutlayanlar tarihin çöp kutusunda yer bulabilir ancak. Bütün mesele doğuştan gelen yaşam hakkının ne kadar bilincinde olduğundur. Ait olduğun yer, sınıf, edindiğin kültür gerçek yaşamda senin sarayındır, başka saraylara gerek yok...

Böylesi zor dönemler sanatı elden bırakmayıp, her şeye rağmen üretmekten vazgeçilmemesi gereken dönemlerdir. Sanatla maddiyatın ters orantılı olduğu bilinciyle, şu türkünün dediği gibi;

“Bütün dünya senin olsun
Bir dost bir post yeter bana”
Sanatla, sanatıyla direnenlere selam olsun...