Bergson'un zekâ ile güdü arasındaki farkı anlatan betimlemesi; "Sadece zekânın aramaya yetkin olduğu ve fakat kendi başına asla bulmayacağı şeyler vardır. Bunlar ancak güdüler sayesinde bulunabilir; fakat onlar da aramayı bilmezler." (...) Güdüler, hâlihazırda doğa tarafından örgütlenmiş öğelerden 'yararlanır', hâlbuki zekâ, doğal araçların yokluğunu telafi eden yapma aletler geliştirme yetisini içerir; biri bilinçdışı bir şekilde iş görürken, öbürü kendinin bilincindedir ve tam da çözülmesi gereken bir sorun ya da üstesinden gelinmesi gereken bir zorluğu farkına varmaktan doğar. İkisi arasındaki fark yine de hiçbir zaman çok net değildir, zira Bergson'a göre bir çeşit bilgi, zekâ söz konusu olduğunda 'daha ziyade düşünülen', güdü söz konusu olduğunda ise 'daha çok kullanılan' bir bilgi ikisinde de ortaktır.

Bergson'un Atsineği; "Bu iri sinek, larvanın ancak atın midesinde gelişebileceğini ve atın kendini yalarken larvayı sindirim sistemine alacağını biliyormuş gibi, yumurtalarını atın bacaklarına ve omuzlarına bırakır. Cırcırböceğini paralize ederek avlayan sarı kanatlı yaban arısı cırcırböceğinin üç çift ayağını yöneten üç sinir merkezi olduğunu bilir, (...) onu önce boynunun altından, sonra ense kökünden sonra da sırtından ısırır. Yabani arı iğne darbeleriyle tırtılın dokuz sinir merkezini sokar, sonra da kafasını kapıp öldürmeden hareketsiz bırakacak kadar çiğner. (...) böcek bunları öğretilmeden bilir."

Buridan'ın Eşeği; "Eşeğiniz üç gün yemedi, içmedi. Hem aç hem susuz. Önüne, eşit mesafede olmak üzere bir ölçek yulaf ve bir kova su koyun ne yapacaktır dersiniz? Elbette olduğu yerde çakılıp kalacaktır ve karar veremediği için ya açlıktan ya susuzluktan yere serilecektir."

Gerçekten de özgürlük, karar, aklın ve iradenin yeri gibi konulara bu örnekten hareketle kafa yorabiliriz. İnsanoğlu aklın yanı sıra, aptalca da olsa iradesiyle karar verme yeteneğine de sahiptir... Susamasa da su içebilir, acıkmasa da yiyebilir. Oysa bir çeşit açmazla, çift taraflı zorlamayla karşılaşan eşek 'karar' veremez.

Dante, 'İlahi Komedya'sında; "Aynı derecede uzak ve aynı derecede iştah verici iki yemeğin arasında kalan, seçmekte özgür bir insan, bunlardan hiçbirine diş dokundurmadan açlıktan ölebilir..."

Buna benzer Oidivus'un, Metamorfozlar'ında da rastlarız; "Sürülerin iki ayrı vadiden gelen seslerini duyunca, açlıktan sabırsızlanıp hangi yöne koşacağını bilemeyen kaplan gibi..."

Cicero'nun Turnası; Bir insanın bir başka insan için yaratılmış olduğunu anlamakta güçlük çekeriz, meğer ki insan bir 'şeye', köleye indirgenmiş olsun. Ancak Cicero'nun turnalar için söyledikleri; "Turnalar, sıcak bölgelere varmak için denizler kat ederken üçgen oluştururlar; bu üçgenin tepesi diğerlerini ardına takar, derken yavaş yavaş iki kanattaki kuşların uçuşu kürek vazifesi gören kanatlar sayesinde kolaylaşır; turnaların oluşturduğu üçgenin tabanı, tıpkı geminin pupası gibi rüzgarın desteğini alır. Ayrıca boyunlarını ve kafalarını önlerinde uçanlara yaslarlar; en öndeki kuş yaslanacak birisinden yoksun olduğundan bir süre sonra dinlenmek için arkaya geçer; dinlenmiş olan bir diğeri onun yerini alır ve bu yer değiştirme tüm yolculuk boyunca sürer."

Levinas'ın Köpeği; 'Zor Özgürlük'te, 'Bir köpeğin adı ya da doğal hukuk' bölümünde şöyle anlatır; "Nazi Almanyası'nda Yahudi savaş mahkûmları için hazırlanmış bir orman kampında yetmiş kişiydik. (...) Fransız üniforması bizi Hitlerci şiddetten korumaktaydı. Fakat yolda karşılaştığımız güya özgür olan ve bize iş, emir veren, hatta tebessüm eden diğerleri -yanımızdan gelip geçen, bazen geçerken yüzümüze bakan kadın ve çocuklar- bizi insanlığımızdan yoksun bırakmıştı. Yarım-insandık, bir dizi göstergeden ibarettik."

"Derken bir köpek çıkagelir. Başıboş dolaşan bu sahipsiz köpek sıkı denetim altında çalışmadan dönen güruha karışır. Kampa alışır, sabah içtimasında ortaya çıkar, dönüşümüzde sevinçle sıçrayıp havlayarak bizi karşılardı. Herkes ona Bobby diyordu. Onun gözünde -hiç şüphe yoktu- bizler insandık."

Gün düşüşün anıtsal portrelerinin çekildiği gündür. Albert Camus 'Düşüş'te; "... son yargılama gününü beklemeyin. O her gün olmaktadır" der. Bergson'un Atsineği, Buridan'ın Eşeği bize bir şeyler söylüyorsa, Cicero'nun Turnası'ndan ve Levinas'ın Köpeği'nden insanlık neden ders çıkaramasın.

Gün bize öğretiyor ki; "Dünya yaratıklarının kanını içmek isteyen kendi kanatlarıyla uçmaz." (Nietzsche)

(Robert Maggiori, Bir Hayvan Bir Filozof, 1984 Yayınevi, Çeviri; Devrim Çetinkasap)