Türkiye’de, Kürt Edebiyatı eserleri kültürel varlık olarak kabul görmeye başlayınca araştırma ve tartışmalar peşi sıra geldi. Yücel’in kitabı da bu bağlamda önemli bir kazanım

Bir insanın yurdu anadilidir

HAKAN BORA

Kürt Edebiyatının ve kültürünün iki yönü var: Birincisi, Kürtçe konuşulan coğrafya. İkincisi ise bunun dışında kalan ve Kürtçe konuşulmayan yerlerden Kürt Edebiyatına bakış.

Kürtçenin bir dil olarak kabul edilmesi zaman aldı, aynı şekilde en azından Kürt olmayanlar arasında bir Kürt Edebiyatından bahsedilmesi de…

Kürt kelimesinin, kültürünün ve yazınının ısrarla ötelendiği dönemler bir parça geride bırakılsa da derinlikli çalışmaların sayısı hâlâ az. Bunlardan biri, Clémence Scalbert Yücel’in kaleme aldığı ‘Kürt Edebiyatının Anatomisi’ adlı kitap. Konuya farklı açılar ve coğrafyalardan bakan bir inceleme bu.

Tarihsel döküm ve sorular

Yücel’in doktora tezinin kitaplaşmış hâli olan Kürt Edebiyatının Anatomisi, meseleye her şeyden evvel kültürel çeşitlilik bağlamında yaklaşıp biraz Türkiye’den biraz da Kürtlerin kültürel kodlarından hareket ederek ilerliyor.

Türkiye’de, Kürt Edebiyatı eserleri kültürel varlık olarak kabul görmeye başlayınca araştırma ve tartışmalar peşi sıra geldi. Yücel’in kitabı da bu bağlamda önemli bir kazanım.

Yücel, Kürt Edebiyatının öncelikle baskı altında bir üretime dayandığına dikkat çekip Birinci Dünya Savaşı sonrası, gerek Anadolu’da gerek Mezopotamya’da Kürtçe yazmaya girişenlerin karşılaştığı güçlüklerin tarihsel bir dökümünü yapmış. Hatta bu sayım döküm sırasında hayati iki soru sormuş: ‘Tüm kültürel üretim faaliyeti milliyetçilikle bir tutulabilir mi?’ ve ‘Kültürel üretim alanı, siyasetten özerkleşebilir mi?’ Bu iki soru, Yücel’in enine boyuna anlattığı Kürt Edebiyatının kendini ayırdığı noktaları ve nelerle bütünleştiğini ortaya koyacak yanıtlara götürüyor okuru. Başka bir deyişle Kürtçe Edebiyatın yazarlarının çatışma (ayrışma) alanlarını ve eserlerinin özünü (temalarını) belirginleştirmesi açısından yukarıdaki sorular ile yanıtlarının önemi büyük.

bir-insanin-yurdu-anadilidir-486457-1.

Yücel girdiği diğer yolda, Kürt Edebiyatının kaynakları ve kimi kısıtlı imkânlarına değiniyor. Yazarın bu noktadaki belirlemesi de dikkat çekici: “Kürt edebiyat dünyasını tahlil etmek; ulusal, devlet odaklı ‘büyük edebiyatlarda’ bulunmayan unsurların dikkate alınmasını gerektirir. Bu öğeler, esas olarak nüfuzlu bir devletin kaynaklarına sahip güçlü bir Türk milliyetçiliği ve onunla kıyaslanamayacak kadar zayıf (…) kaynaklara sahip devlet olmayan Kürt milliyetçiliği arasındaki çatışmalarla ilgili olduğu kadar, yakın bir tarihe dek her tür etnik, kültürel ya da dilsel tikelliklerin ifadesine dair yasaklarla ilgilidir.” Yücel’in ifade ettiği bu ‘güç’ ve ‘zayıflık’; Türkiyelilerin Kürt Edebiyatına yaklaşımını ve Kürt Edebiyatının gelişim çizgisini gösterecek bazı ipuçları sunuyor.

Dil, kültür, dünya görüşü ve politika gibi öğeler, Kürt Edebiyatındaki romanlarda, öykülerde, şiirlerde ve tiyatro oyunlarında kendisini gösteriyor. Üstelik Kürtçenin çoğulluğunun, edebiyatı zenginleştiren başat unsurlardan biri olduğunu da hatırlatıyor Yücel.

Çekilen ve kaldırılan sınırlar

Yücel, çalışmasında Kürtçe Edebiyatı incelemenin güçlüklerinden bahsederken bir edebiyat tarihinin oluşumuna katkı sağlayan kimi eksikliklerin, yakın ve uzak geçmişteki araştırma azlığının, bir kültürel zenginlik olan kütüphanelerin tarihe karışmasının, ulusal edebiyat-ulusal tarih bileşiminin kuşatıcılığının yoldaki kasislerden bazıları olduğunun altını çiziyor.

Bunlara rağmen, on birinci yüzyıldan itibaren adından söz ettiren Kürt Edebiyatına, onun içindeki farklı lehçelere, öykülere ve romanlara odaklanan Yücel, çeşitli dönemlerde çekilen ve kaldırılan sınırlar ile bu vakitlerdeki üretimleri, Kürt ve Türk dil politikalarının Kürt Edebiyatına etkisini ve buradan farklı dillere yapılan çevirileri anlatıyor.

Yücel, konuyu alan ile siyasi ulusaltı ve devletaltı çerçevedeki edebiyatlar bağlamında ele alarak zaman zaman rastladığımız yüzeysel değerlendirmelerin üzerine çıkıyor. Burada, Bourdieu’nun ‘yazınsal alanın oluşumu ve yapısı’ izleğinden hareket eden yazar, Kürt Edebiyatı bağlamında mikroevren-makroevren ilişkisine ve ilişki kopukluğuna da yoğunlaşıyor. Yücel’in hatırlattığı ‘yazınsal stratejiler’ ve ‘sinik hesaplar’ da atlanmaması gereken noktalar.

Yücel, ‘Kürt Edebiyatının Anatomisi’nde bir bakıma Hannah Arendt’in 1930’larda söylediği ‘bir insanın yurdu anadilidir’ sözünün sağlamasını yapıyor; Kürtçe eserlerin yeniden keşfi veya hatırlanması, aynı zamanda Kürtçenin büyüyüp zenginleşmesi, etrafındaki dilleri besleyip onlardan beslenmesi anlamına geliyor.

Yücel’in çalışması da bu yolda, hem Kürt edebiyatını tanıma ve anlama hem de bahsi geçen etkileşimi artırma çabasına katkı sunuyor.