Emekli albay Aziz Ergen, Uludere-Gülyazı Taktik Jandarma Alay Komutanı olarak görev yaptığı dönemde, 19 Mayıs 2004 günü, Irak sınırları için

Emekli albay Aziz Ergen, Uludere-Gülyazı Taktik Jandarma Alay Komutanı olarak görev yaptığı dönemde, 19 Mayıs 2004 günü, Irak sınırları içinde kalan Kokpitepe’de PKK sızmasına karşı tedbir alan birliklerden telsiz mesajı alır. Üzerlerinde ABD üniforması ve peşmerge kıyafeti bulunan 20-25 kişilik bir grup ellerinde uzun namlulu silahlar olduğu halde Kokpitepe’ye doğru gelmektedir. Telsiz bilgisi üzerine Albay Ergen bölgeye gider. Gelenlere "yaklaşmayın" çağrısı yapar ama dinletemez. Karşı taraf "ABD işgali altındaki topraklarda ne aradıklarını" sormaktadır. Bunun üzerine pusu kurduran Albay Ergen, Türk mevzilerine gelmekte ısrar eden ABD’li Albay Martin Rollinson ve yanındaki 5 Iraklıyı kıskıvrak yakalatır.

Albay Ergen’in anlatımına göre, "elbiselerinin içinde herhangi bir şey olabilir" diye ABD’li albay ve yanındakileri soyundurmuş... Ve can alıcı cümle: "Albay Martin, çıplak oluşu, havanın durumu ve korkudan tir tir titriyordu.(...) Aslında yanımızda çuval da bulunuyordu. Ancak albaya çuvalın bile az geleceğini düşündüm!"

Bu arada Albay Ergen’in anlatımlarında, olayın esasen nasıl cereyan ettiğine dair insanı kuşkuya düşüren diyaloglar da yok değil. Sözgelimi çırılçı plak soyularak aşağılanan Albay Rollinson, gayet ‘cool’ biçimde "İçecek sıcak çikolatanız ya da nescafe yok mu" diye soruyor! Albay Ergen’in cevabı da enteresan. "Sen bizimle dalga mı geçiyorsun lan!" demek yerine, "Albay Martin, istiyorsanız pet şişe suyumuz var. Size ikram edebiliriz" diyor. Ve sıcak çikolata ya da nescafeden yoksun olmanın sebebini izah ediyor: "Bulunduğumuz bölgenin hassas ve stratejik olması nedeniyle ateş yakma gibi bir lüksümüz yok." Sonrası nda Albay Martin, "Canım ateş yakmak şart mı? Ne bileyim, belki bir termosun içinde falan..." dedi mi bilmiyoruz.

***

Hürriyet’in bir kaç gün boyunca tefrika ettiği Kokpitepe hadisesi, ‘çuval olayının intikamı’ olarak sunuldu.

(‘Çuval olayını’ hatırlarsınız... İşgalci ABD askerleri, 4 Temmuz 2003 tarihinde Kuzey Irak’ın –yani şimdiki Kürdistan federe devletinin– Süleymaniye kentindeki Türkmen Cephesi merkezine yaptıkları baskında Türk özel kuvvetlerine mensup 11 subayı gözaltına alır. Elleri kelepçelenen subayların, başlarına çuval geçirilir. İki gün süren sorgunun ardından, Ankara-Washington hattında yapılan görüşmeler sonucu özel harpçi subaylar serbest bırakılır.)

Tefrikanın ikinci günü, Hürriyet’in sürmanşetinde aynı konuyla ilgili bir başka haber daha vardı: "Önce soyduk sonra plaket verdik." Meğer, Kokpitepe olayından bir yıl sonra ABD’li Albay Martin Rollinson’a Türk-Amerikan ilişkilerine katkı larından ötürü plaket verilmiş. Hem de Tümgeneral Hilmi Akın Zorlu tarafından. Zaten bu Albay Rollinson, 2001-2003 yılları arasında Ankara’da askeri ataşelik yapmış; dahası İstanbul’daki Harp Akademileri’nde de çalışmalarda bulunmuş. Yani ‘yabancı’ biri değil.

Bununla kalsa iyi, o gün (4 Ocak) Milliyet’te dönemin Jandarma Genel Komutanı emekli orgeneral Şener Eruygur’un açıklaması vardı: "Yazılanlar biraz abartılı. O gün bir temas oldu, ama olay basına yansıdığı gibi değil."

Ve 5 Ocak tarihli Hürriyet’te Albay Martin Rollinson’un bizzat kendisi konuştu, tefrika bitti. Rollinson, anlatılanların ‘komik’ olduğunu söylüyor. Pusu, kıskıvrak yakalanma, silahının alınması, soyulması... Hepsi yalan, diyor. Ayıp oluyor, diyor. Yine aynı sayfada olayın tanığı korucubaşının da açıklaması var: "ABD’li albay çok terlediğini ve iç çamaşırlarını çıkartmak istediğini belirterek izin istedi. Biz kendisine izin verdikten sonra çamaşırlarını çıkararak ağaca astı."

***

Şimdi ne anladık, ‘intikam’ başlıklarıyla sürmanşetten verilen bu haberden?

Evet, ‘çuval olayı’ bu ülkenin insanlarının gururunu kırmış, TSK’yı derinden yaralamış olabilir. Lakin, Kokpitepe’de olanları çocukça bir böbürlenme vesilesi haline getirip skoru 1-1’e eşitleme gayretkeşliği, emekli albayın pehlivan tefrikasının ardından gelen haberlerin sonucunda hüsranla bitti. Manşetlere çıkarılmış haybeci bir yangının ardından, gazetenin yayın yönetmeni, konuyla ilgili yazısında –dikkat çekecek kadar utangaç bir üslupla– ‘zaten böyle fevri davranışlara ne gerek var’ demeye getiriyor. Ama eklemeden edemiyor, emekli albay Ergen’in bu ülkede kahraman olarak görülmesi, ‘Şu Çılgın Türkler’in bu kadar çok satması tahlil edilmesi gereken bir duyarlılığın işaretidir diye... Kurtlar Vadisi’nin bunca seyredilmesini unutmuş.

Bizi, komşularımıza karşı gayrımeşru ve ahlaksı z bir savaşın içine sürüklemek isteyen gücün karşısında sığınabildiğimiz yegane yer, ya uzak geçmişin kahramanlık hikayeleri ya da kendi hayal dünyamızda kurbağa gibi şişinmek. Hazin.