Hayatta Kalma Alıştırmaları, birçok insanın flulaştırdığı, Semprún’un ise üzerine gittiği anılarını kaleme aldığı, yüzleşmelerle ve hesaplaşmalarla dolu bir kitap; yazarın dünyayla yeniden bağ kurma hikâyesi.

Bir kaçış ve geri dönüşün romanı

Ali BULUNMAZ

Jorge Semprún, çok özel bir yazardı, müstesna bir politikacıydı ve hümanizmin ete kemiğe bürünüşüydü. İspanya İç Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nda direniş örgütlerine katıldı, İspanya ve Fransa Komünist Partisi’nin üyesiydi, Eylül 1943’te Naziler tarafından tutuklanıp Buchenwald Toplama Kampı’na götürüldü. Metinlerinin hemen hepsini burada şekillendirdi; insanlık onurunun ayaklar altına alınışına, işkencelere, soykırıma tanık oldu ve yaşadığı acılar otobiyografik eserlere dönüştü, yarattığı karakterler bu yaşanmışlıklardan izler taşıdı.

11 Nisan 1945’te General Patton’ın birliklerinin Buchenwald’e girmesinden sonra Semprún, kaleme aldığı kitaplarla ve Federico Sanchez takma adıyla sürdürdüğü sosyalist mücadelesiyle dünyaya seslendi. Franco’ya karşı faaliyetlerde bulunurken UNESCO’da çevirmen olarak çalıştı. Avrupa’nın yaşadığı faşizm karabasanını anlatırken Büyük Yolculuk’u, Federico Sanchez’den Selamlar’ı, Yazmak ya da Yaşamak’ı, Ramon Mercader’in İkinci Ölümü’nü, Beyaz Dağ’ı, Ne Güzel Bir Pazar’ı, Hoşça Kal Güzel Aydınlık’ı, Naçayev Dönüyor’u, Yirmi Yıl ve Bir Gün’ü, Hesaplaşma’yı ve Bir Ölü Lazım’ı yazdı.

1988-1991 arası İspanya Kültür Bakanı olan Semprún, gerek savaş döneminde gerek sonrasında mücadele ve direnişin, tutsaklık ve faşizm için panzehir olduğunu ısrarla anlatmıştı. Dahası, direnişe ve mücadeleye felsefi bir anlam da katmıştı söyleminde. Böylece geçmişte yaşadıklarıyla hem tarihî hem de felsefi anlamda hesaplaşmalara girişirken hatırlayıp benzer şeylerin bir daha olmaması için insanları uyarmayı görev bilmişti.

Ölümün kıyısındakilerin hikâyelerini anlatan Semprún, kör-sağır-dilsiz olanların bu dramı körüklediğini vurgulamıştı; “günlük hayata daha çok güvence, adalet ve beklenti katacak bir Avrupa”nın inşasından söz ederken geçmişi anımsamaktan hiç vazgeçmemişti.

Semprún’un son kitabı Hayatta Kalma Alıştırmaları da böyle bir hatırlama ve hatırlatma çabasının ürünü. Yazar, yirmilerindeki militan Semprún’a bakarken Buchenwald’i fona alıyor ve kitaba önsöz yazan Régis Debray’ın deyişiyle “bir soruşturmaya girişiyor”, “unutuştaki hatırlamayı” ve “ölümdeki hayat”ı ön plana çıkarıyor.

MELANKOLİK BİR ŞAŞKINLIK

Debray’ın ifadesiyle geçmişi soruyla eşleştirip yeniden kuran Semprún, dün ve bugün arasında gidip geldiği Hayatta Kalma Alıştırmaları’nda gururu, utancı, öfkeyi ve işkenceyi yeniden anımsıyor; suskunluğu, direnişi ve dayanışmayı hatırlıyor. Buna, her türlü insanlık dışı muameleye karşı sırları açık etmeyenlerin onurunu ve sessiz başkaldırısını ekliyor.

Semprún’un anlatısında odaklandığı temel mesele, geçmiş ve “geçmişin hayaletleri.” Yaşlı yazar Semprún, genç bir militan olduğu döneme bakarken zaman-mekân-yaşanmışlıklar üçgeninde buluyor kendisini; geçmişle yüzleşiyor ve o dönem başına gelenleri olgunluk çağında yorumlarken “genç ölme fırsatını defalarca kaçırmanın öfkesiyle melankolik bir şaşkınlığa” tutulup uzak geçmişin aslında o kadar da geride kalmadığını kavrıyor.

Semprún, yazarlığın kendisi için “radikal bir imkânsızlık ve densizlik” olduğu 1940’larda, yalnızca “var oluşunu kanıtlama isteğiyle” yanıp tutuşuyor. Aynı tarihlerde Paris’te gezinirken sık sık kimlik kontrolüne denk gelişini, savaşın ve Nazilerin Fransa üstündeki baskısını, takip edilip edilmediğine dair kapıldığı kaygıyı hatırlıyor. Tüm bunlar, genç direnişçi Semprún’un ihtiyat ve rahatlık arasında salınan ruh hâlini yansıtıyor. 1940’larda kurtuluş ve devrim umuduyla harekete geçen yazar, olgunluk çağında geçmişe göz gezdirip Paris sokaklarında kendisini aramak için dolaşırken özellikle devrimci sırların merkezi olan Lutetia Bar’a uğruyor.

Savaşın tüm şiddetiyle sürdüğü 1943’te, Lutetia’da yoldaşlarıyla çarpışmaların gidişatını, sanatı ve şiiri konuştuğu günleri anımsıyor Semprún. Tabii kaçak göçek yaşadığı, yaşama ihtimali bulunan aşkları, o dönem gönderilen silahların kendilerine bir türlü neden ulaşmadığına ilişkin tartışmaları ve Gestapo tarafından yakalanışını da…

Semprún’u Buchenwald’e götüren yol, Hayatta Kalma Alıştırmaları’nda anlattığı Fransa’daki direniş hareketinden geçiyor. Paris’te katıldığı faaliyetler, onu Nazilerin tutsağı hâline getiriyor, krematoryumdan yükselen duman altında “insani olmayan” ve “insanüstü” diye nitelediği acıya ya da işkenceye direnişle tanıştırıyor.

Semprún, hem bir savaş hem de faşizme direniş anlatısı oluşturmuş Hayatta Kalma Alıştırmaları’nda; üstelik direnişi yalnızca politik değil yaşama tutunma ve düşünme manasında da kullanılmış. Ölüme ve öldürmeye karşı direniş, yaşama uğraşına denk gelen bir eylem: “İnsanın gerçekten insan olması işkenceye direnmesine bağlanamazdı sadece; olağanüstü indirgemeci bir tavırdı bu. Tümüyle insana özgü değer ve erdemler -yani geleceğin kolektif varoluşunu tarihsel misyon edinmiş diğerkâm bir ideal Ben aşkınlığı oluşturmanın asgari temelleri- sadece işkenceye direnme kapasitesine bağlanamaz, onunla ölçülemezdi.”

KAÇIŞ VE GERİ DÖNÜŞ

Semprún, suskunluğu ya da bitkin hâldeyken yapılan küçük ve anlamlı bir hareketi de kişinin “biçare durumunu aşarak” ve “kendi sınırlarının ötesine geçerek gerçekleştirdiği bir direniş diye niteliyor.

İşkence anıları veya direniş kardeşliği temasının hâkim olduğu Hayatta Kalma Alıştırmaları’nda Semprún, tanıdıklarının başına neler geldiğini hafızasını zorlayarak hatırlamaya çalıştığı veya bunları başkalarından öğrendiği günleri taşıyor satırlara. İşkenceye uğrayan bedeniyle birlikte dünyayla bağ kurup suskunluktan güç alarak nasıl devam ettiğini anlatıyor bizlere.

1930’larda, İkinci Dünya Savaşı’ndaki ve 1945 sonrası İspanya’daki faşizmin nobranlığını da tasvir ediyor Semprún; kerameti kendisinden menkul Franco’nun at üstündeki büyük heykellerinin ülkenin her yanına dikilmesinin de bir çeşit işkence olduğunu hatırlıyor, hatırlatıyor.

Semprún’un hatırladığı başka şeyler de var: İspanya demokrasiye geçerken başka birçok sebebin yanı sıra olağanüstü etkili, yararlı bir çifte motivasyon, çifte itici güç devreye girmişti, -ikisi aynı anda en azından- ikisi de halkın iradesinin derinliklerinden çıkagelmişti: Bağışlama ve unutma. Ama ben o an hiçbir şeyi unutmak istemiyordum. Hele bağışlamak asla.”

Hayatta Kalma Alıştırmaları, birçok insanın flulaştırdığı, Semprún’un ise üzerine gittiği anılarını kaleme aldığı, yüzleşmelerle ve hesaplaşmalarla dolu bir kitap; yazarın dünyadan kopma ve dünyayla yeniden bağ kurma hikâyesi. Kendisi için özel bir anlam taşıyan Lutetia’dan uzaklaşma ve oraya yeniden giderek yaşamını anlamlandırmasının öyküsü. İşkencecileri suskunlukla ve direnişle alt edebileceğini, dayanışmayla hayatta kalarak öfkenin ve kinin ötesine geçilebileceğini gösteren tarihi ve politik bir anlatı. Bir kaçışın ve geri dönüşün anlatımı.