Sonra hep bir eksik ses, evdeki. Çatlayan bardakta, çiçek deseninde perdenin, çalan telefonda, misafire tutulan kolonyada, avuç içlerinde, bayram sabahlarında, semaverde demlenen çayda, anneler günü…

Bir kızın öldürülmesi

ONUR BEHRAMOĞLU
@onurbehramoglu

Yapılacak işler:
Bir. Sonbahar yapraklarının yere düşerken çıkardıkları sesi kaydet.
İki. Doğum günü mumları biriktir.
Üç. Oyuncak bebeklerini yıka.
Dört. Yastıkların üzerine sevdiğin sözcükleri işle.
Beş. Evin her yerine kibrit kutuları sakla ki korkmayasın ışıklar söndüğünde.

Çok sevdiğim Yaprak Öz şiirinden aldım yapılacak işler listesini. Zaten hiçbir erkek böyle bir liste yapamaz. ‘Gerçekçi’yizdir biz, bitimsiz bir ergenliğe hapsolmaya yazgılıymışçasına yaşar gideriz. “Kuşumuz susuz kaldığı için mi öldü?” diye sorabildiğimiz çocukluktan erkekliğe nasıl bir şiddetle geçiyorsak bu toplumda, istop-piknik-trampet gibi en masum çocukluk sözcüklerimizi nasıl bir şiddetle unutuyorsak, evinde katledilen Dilek Doğan’la ilgili haberleri de öyle geçer, unuturuz. Büyümez, ergen kalırız biz erkekler. Kızlarsa güzel büyür, yani şöyle: “Ne kadar büyüdüm ve bak / küçük bir kız oldum.”
İşte öyle güzel büyümüş bir Yaprak olur şair, bir kız çocuğunun ölümüyle neleri sonsuzca yitirdiğimizi hatırlatır. Aşk, çiçeklerin anlamlarının yazılı olduğu defterdir, o defter yırtılıp atılmıştır Dilek kurşunlanırken. Şiirli müzik kutusudur, kırılmış. Gözleri mayıs böceğidir, zerre, habbe, damlacık. Gözleri kapanmış, açılmayacaktır artık.

“İnsan ansızın neden mutsuz, / hep ölümün yüzünden / onun yüzünden / ölümden.” Pişkin, arsız, işbirlikçi suratlarına politika esnafının, burjuvaların hep onlarla cilveleşen semirmiş suratlarına, hep onları koruyan zalim suratlarına üniformalıların, haykırır acılı ana: “Yavrum, önüne duramadım senin!” Memesinde sütünün biriktiği günlerden yirmi dördüne getirip toprağa verinceye kadar her bir tıpırtısını kalbinde duyduğu yavrusuna ağlar. Sıcacık ellerine. Uzun örgülerine onun. Prenses zerafetine. Bonbon şekeri diye bir şey var, hiç bilmeyişine. Su alan çizmelerine. İnce ayak bileklerine. Sabahları söylediği şarkıya. Papatya kolyelerine. Akşam işten dönmüş haline. Patiklerine. Kınından sıyrılmış bıçak gibi parıldayan oğulları için dayanma gerekliliğine. Herkesler gittikten, el ayak çekildikten sonra bir köşede gizlice ağlayan babasına, Dilek’in…

Ölüm sessizliği mi dediniz? Hayır, sessizlik değildir ölüm, mahvedici seslerdir durmaksızın uğuldayan. Evin ortasında patlayan tabanca sesi, kurşunu sıkan işkenceci polisin korkarak kaçan ayak sesi, katili sahiplenen muktedirlerin sabah akşam üzerimize üzerimize hırlayan, sinirlerimizi harap edecek kadar yüksek perdeden ama daima alçak sesi.

Sonra hep bir eksik ses, evdeki. Çatlayan bardakta, çiçek deseninde perdenin, çalan telefonda, misafire tutulan kolonyada, avuç içlerinde, bayram sabahlarında, semaverde demlenen çayda, anneler gününde, soba üzerindeki kestanede, penceredeki kumruda, uçuş uçuş bir etekte, can eriğine tuz-çileğe pudra şekeri dökülürken, babası tane tane nar ayıkladığında, gece yarılarında birdenbire sıçrayarak, uçuruma düşercesine duyulan…
“Küstümotu toplama / Yaşadığın şu andır.” Yaşamak denilebilirse buna…

Ağlama. Dayanabilirsen…

Sonbahar yapraklarının yere düşerken çıkardıkları ses: Düştü. Dilek’ti. Duydum.

Doğum günü mumları: Artık üflenmeyecek.

Oyuncak bebekler: Çocuklara kalsın. Küçük kız çocuklarına.

Yastıklar üzerine işlenecek sevgi sözleri: Yine de tükenmedi.

Evin her yerine kibrit kutuları…sakladık, korkmuyoruz. Son kibritimiz ceplerimizde, yangınlar çıkarmaya.

Yalnızlık, / eski bir şeydir çok / dünya kadar eski / kimsenin üye olmak istemediği / bir kelebek kulübü / o”

Yalnız değiliz, milyonlarcayız! Bir çisentidir yalnızlık, en güneşli havada bile ince ince geçer kalbimizden. Sonra “Yeter!” der, ‘Ana’yı okuruz bir gün, Gorki okuruz, adı ‘acı’yla eş anlamlı yoldaşımızı. Onun, oğlu için endişelenen anayı anlatırken, “Her şeyini çekip alamayacaklardı elinden… ona da bir şeyler kalacaktı!” diyen sesi Turgut Uyar’da yankılanır: “Bencil ölüm kimseyi alıp gidemezsin / Bize mutlaka birşeyler kalır / Kimsenin eskitemediği o şeyler kalır / Olgun bir yaz akşamı, bir nasılsın / Bir var mısın sabaha karşı

Dilek Doğan öldürüldü. Doğacak bebeklerimize onun adını verelim, katillerden hesap soralım, diktatörleri devirelim.

Var mısınız?..