Gece yatarken saat kurmamanın dayanılmaz hafifliğiyle, ilk bir iki gün otomatik olarak iş saatinde uyanmanın ağırlığıyla başlasa da bugünler, bünye kabullenir bir süre sonra; ‘işsizsin lan sen, yat uyu, işin ne?’der durur derinlerden her yerlerden…

Bir rüya olarak  işsizliği ilk iki haftası

> ALEV KARADUMAN karadumanalev@gmail.com

Diyelim ki hayli sinirlisiniz, aylardır kafanızda çevirip durduğunuz o sahne sonunda kendi kendine vuku bulmuş ve ‘yeter ulan!’ deyip istifayi basmışsınız. Ya da aylardır çıkarılma korkusuyla gidip geldiğiniz, her hareketinizle dikenlerin en incesinin üstünde olduğunu hissettiğiniz işinizden sonunda kovulmuşsunuz. Biraz üzmüş ama rahatlamışsınız da… Her iki ihtimalde de özgür ve tasasız yürüyorsunuz şimdilik dışarıdaki hayata doğru. İşsizliğin tek guzel kısmı olan, en ii si o dedirten bir başka mevhuma; işsizligin ilk iki haftasına!

Başlangıcta her şey çok keyiflidir. Plan; bir süre kafayı dinlemek, çalışıyorken vakit ayıramadığınız şeyleri yapmak, belki yeni hobiler edinmek, hayatta gerçekten ne istediğine biraz kafa yorup süreçten elbette ki büyük bir aydınlanma ile çıkmaktır! Her gün uykunuzu almış ve dinç bir şekilde uyanmak nasip olur. Gece yatarken saat kurmamanın dayanılmaz hafifliğiyle, ilk bir iki gün otomatik olarak iş saatinde uyanmanın ağırlığıyla başlasa da bugünler, bünye kabullenir bir süre sonra; ‘işsizsin lan sen, yat uyu, işin ne?’der durur derinlerden her yerlerden… Hep özlem duyduğunuz o ev günleri başlar, televizyonun karşısında saatlerce toplanmayan kahvaltılar mı dersiniz, dolaplarınızı kıyafetlerinizi düzenlemek mi, bilgisayar oyunlarıyla kendinden geçmeler mi… Mutfak bu noktada çok büyük bir meşguliyet temsil etmektedir, kah internetten cheesecake tarifi bulup uğraşmaktan, issizligin suresine gore ‘Ya ben hic yoğurt mayalamadım, nasıl oluyor bir deneyeyim.’e doğru uzanan geniş bir yelpazesi vardır mutfağın. Birlikte yaşanılan kişinin sabrını sınama teşebbüsü olarak da kabul edilen bu mutfak girişimi bir yerde son bulur elbet.

Bu sefer başlar aylak aylak dolaşmalar… Gündüz sinemaya gidip, ya kendimiz gibi işsiz ya öğrenci üç beş kişiyle yayıla yayıla film izlemenin keyfini hangimiz bilmeyiz ki? Her gün aceleyle geçtiğiniz, otobüs yakalama telaşından ıskaladığımız sokaklarda caddelerde bir turist edasıyla gezerken bulursunuz kendinizi… Tabii o yürüyüşlerde kendi kendinize içinizden yürüttüğünüz tartışmaları da es geçmeyelim. Bu konuşmaların ana fikri ‘Ne iyi yaptım da işten ayrıldım, bana iş mi yok, artık mutlu olacağım yerde calışmalıyım.’ şeklinde özetlenebilir ve bu telkinden sonra kişi sanki geçmişinden çok ayrı bir insanmışcasına, hangi sektörden geçmisten geldiğini unutmuşcasına hayallere dalıp gider bir süre… Ve hepimiz de biliriz ki; dünyanin en güzel hayalleri, aylak aylak tek başımıza gezerken dimağımızda beliren hayallerdir. Bu hayallerin gerçek olanları da vardır bazen keza eskiden hayal gibi gelen, sevgilinizle bol bol vakit geçirebilmek gibi şeyler, vakit bolluğundan rutininiz haline gelir. Keza işsizligin ilk iki haftasında sevgiliniz varsa; can parelerinizi hem işe gitmeden hem iş çıkışı görebileceğiniz tek zaman diliminde olduğunuzu acilen idrak etmeniz gerekir. Sabahın köründe kalkıp giden değil de tembel tembel yatan olduğunuz, uykusu ‘Güle güle’ öpücüğüyle bölünüp, akşam üstü şekerlemesinden ‘Bebeğim ben geldim’ diye uyandırılan o insan üstü mertebedesinizdir artık. Henüz cebinizde tazminatınız ya da son çalıştığınız ayın maaşı da varken her sey o kadar güzeldir ki; her an birinin ‘Tut-masaydım düşüyordun’ diye dürtükleyip uyandıracağı bir rüyada olduğunuzdan şüphe duyar hale gelirsiniz zaman zaman.

Ev, tembellik, sokaklarda varoluşsal gezintiler iyi hoş ama bir yerden sonra sosyalliğe alışmış bünye hafiften error vermeye başlar. Işte tam o anda imdada rahat iş- ofis koşulları olan arkadaşlar yetişir; hepsi tek tek iş yerlerinde ziyaret edilir, çaylar kahveler havalarda uçuşurken, hem eski günler yad edilir hem de birlikte bir gelecek planlaması işine girişilir. Bir yerlerde hala o ‘hep yapmak istediğim şey’ ideali etrafta gezinmeye devam ederken; bu hali hazırda çalışan arkadaşlar gerçeklikle bağ kurmak gibi ulvi bir görev üstlenirler. Piyasa derler, sektör derler, arzdan girip talepten çıkarlar derken; ortada işsiz ne kadar üniversite mezunu olduğundan dem vurdukları nokta artık zincirin son halkası olur... İki haftalık düş bir anda kararıp bulut olup düşer zihninize, yağmur olup dökülür düşüncelerinize, hayallerinize…

Sonra fark edersiniz ki hayallerin kayıp gitmesinden daha mühim şeyler de oluyor aslında. Gittikçe azalan hesap bakiyesi, anneden babadan hısımdan komşudan gelen, sizin çok mecbur kalmadığınız sürece asla yanaşmayacagınız iş teklifleri, biraz üzülen biraz acıyan bakışlar, azalan özgüven, umutsuzluk, internetteki iş bulma sitelerindeki esnek saatler ve takım çalışmasına yatkın kriterleri derken...

Kendinizi iş olsun da ne olursa olsun, yeter ki şu durumdan kurtulayım derken bulursunuz. Çok da iyi yaparsınız... Keza bilirsiniz atalarımız da demiş ki, iş işte koca kocadayken bulunur; işsizliğin ilk iki haftası bir rüyadır unutun onu, hayat dediğin devam ettiği sürece yaşamak olur...