İzmir Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği ‘Tavşan Tavşanoğlu’ oyununda uzaylı bir çocuğu canlandıran Hatice Altan, “Örgütsüz toplumlarda herkes, her aile sistem tarafından kolayca avlanabilir” diye konuşuyor.

Bir sistem eleştirisi

Eda Köprü Yılmayan

İzmir Şehir Tiyatroları Fransız yazar Colin Serreau’nun oyunu Tavşan Tavşanoğlu’nu sahneliyor. Oyunun adı sizi yanıltmasın. Bu bir çocuk oyunu değil! Fransa’nın tıpkı tüm dünyada olduğu gibi serbest piyasa ekonomisine geçişini ve neoliberal dünya ile tanışmasını bir ailenin hikâyesi üzerinden izliyoruz. Halk ekmek derdinde, iktidar ise medya kanalıyla her şeyin yolunda olduğunu anlatıyor.

Tavşan Tavşanoğlu, Fransız bir ailenin yoklukla mücadelesini, umutsuzluğunu mizahi bir anlatımla izleyiciye aktarıyor. Uzaylı bir çocuğun dünyalı ailesini kurtarışını seyrediyoruz. Çetin İpekkaya’nın çevirdiği, Yücel Erten’in yönettiği Tavşan Tavşanoğlu’nun oyuncu kadrosunda; Buket Özkat, Ayhan Anıl, Hatice Altan, Okan Kam, Selen Şeşen, Ahmet Ayaz Yılmaz, Eda Nur Tuzlacı, Müge Kızılbağlı, Sonay Eren, Yasin Erol, Dalya Kilimci, Cengiz Eşiyok, Dicle Çetin, Yiğit Aksütlü, Candaş Yılancı, Dilara Ecem Okudan var. Oyunda 14 yaşındaki uzaylı bir çocuğu canlandıran, rolü için saçlarını kısacık kestiren ve tavşan dişli olmak için protez dişler yaptıran, ailenin uzaylı çocuğu Hatice Altan ile konuştuk.

Oyunda bir ailenin yoksulluğunu, tükenmişliğini seyrediyoruz. Türkiye’de bugün yaşanan ekonomik sorunlarla da benzerlik gösteriyor. Bu oyun İzmir Şehir Tiyatrosu’nun sahnelediği ilk eserlerden biri. Neden bu oyun tercih edildi?
Sadece sanatta değil, söylediğimiz her sözde, yaptığımız her davranışta, hatta her susuş, her eylemsizliğimizde bile politik tavır sergileriz. Sanat özelinde tiyatro sahnesi de insanın ve toplumun sorunlarına duyarlı olmayı, toplumu geliştirip dönüştürmeyi, dünyayı daha iyi bir noktaya taşımayı isteyen, hedefleyen sanatçıların politik alanıdır, forumudur. Dolayısıyla, tiyatro ve sanatçıları, servis edileni, şart koşulanı, sorgusuz sualsiz dayatılanı kabullenmez, benimsemez, benimseyemez. Sanat; emeğe, insana ve yaşama karşı olana karşıdır.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de sanatın bu olağanüstü özelliğini ve gücünü görerek, İzmirli hemşehrilerine Şehir Tiyatroları’nı armağan etti. Şehir Tiyatroları'nın Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten de politik söylemi ve duruşu olan bir sanatçı. Repertuvarından oyuncularına, yönetmenlerinden tasarımcılarına kadar belli ilkelerde bir araya gelmiş sanatçılardan, bir ansambl, atomik bir çekirdek yoğunluğu oluşturuyor. Kimlikli, kişilikli, ilkeli böyle bir yapının; apolitik, gişe kaygısıyla popülizmin ucuz işlerini sergilemek gibi bir anlayışa prim vermeyeceği açıktır. Oyunun içinde bolca gözyaşı, bolca kahkaha da var. Eh, daha ne olsun!

TAVŞAN TAVŞANOĞLU EN ZOR ROLÜM OLDU

Oyunda uzaydan gelen bir çocuğu canlandırıyorsunuz. Oyun içinde bu çocuğun önemi nedir? Annesine kendisini duyurmaya çalışıyor. Çoğu zaman bunu başaramıyor. Ailesini bırakıp gitmek istemese de bir an geliyor gitmesi gerekiyor.

Şunu söylemek isterim: 60 yaşındayım. 38 yıldır profesyonel oyuncuyum. 34 yıl Devlet Tiyatroları’nda oynadım. Tavşan Tavşanoğlu bugüne kadar oynadığım en zorlu rol oldu. Düşünsenize, Tavşan 14 yaşında, üstelik bir erkek çocuk ve Tavşan uzaylı! Yazar, tavşanın uzayla ilişkisini aslında çok önceden bildiriyor seyirciye. Ama biz bu sürprizi biraz ertelemeyi tercih ettik. Tavşan, ailenin duygusal, zeki, haşarı çocuğu. Üstelik ailenin diğer üyelerinden daha fazla 'dünyalı' ailesine düşkün. Oyun boyunca çok ipucu veriyor ailesine uzayla ilişkisine dair, ama kimsenin onu gördüğü, dinlediği yok. Elbette uzaylı olduğu için olaylara dışardan bakmayı becerebiliyor. Sistemi ve sorunları görüyor ve kendince, aslında çok işe yarayacak bir çözüm önerisi buluyor. Geldiği dünyada ailesinin başına gelecek felaket görülüyor ve tavşan da işte bu nedenle geri çağırılıyor. Tavşan ailesini bırakıp gitmiyor, gidemiyor. Ancak kendi galaksisinden bu sorunun bir şekilde çözümleneceği garantisini aldıktan sonra ayrılıyor ailesinden.

Çiftin tüm çocukları eve geri dönüyor. Birlikte yaşamaya başlıyorlar. Üst komşuları da cabası. Anne “Dört kişinin doyduğu yerde on bir kişi de doyar. Biraz az doyar ama olsun” diyor. Her şeyin fiyatı artmış, tencere kaynamıyor ama yönetenler sanki ülkede hiçbir problem yokmuş gibi davranıyor. Bizim ülkemizde de aynı durum söz konusu. Bir şeyler değişmemiş gibi. Ne dersiniz?
Oyunumuzun temel cümlelerinden birini, Fransız başbakan her fırsatta yineliyor: “Her Şey Yolunda!” Olay Fransa’da geçiyordu değil mi? Bakalım bakalım: Hayat pahalılığı her geçen gün artıyor ama “Her şey yolunda!” Eğitim sistemi çökmüş ama “Her şey yolunda!” Örgütlenmeye izin verilmiyor ama “Her şey yolunda!” Sokakta şiddet kol geziyor ama “Her şey yolunda!” Ülkede adalet kalmamış ama “Her şey yolunda!” Özgürlük yok ama " Her şey yolunda."
Başta sorduğunuz, oyunun repertuvara alınma sebebini de bu benzerlik yeteri kadar açıklıyor sanırım. Örgütsüz toplumlarda herkesin, her ailenin sistem tarafından kolayca avlanabileceği, bireysel davranışların, yavrularımızı yiyen bu sistemi dönüştürmeye yetmeyeceği görülüyor. Tavşanın bulduğu fantastik çözüm çok işimize yarardı doğrusu.