Tek adam kültü olarak Erdoğan; milliyetçilik, dincilik ve erkekliğin toplamından oluşurken, ulusal güvenliğin ideolojik sınırlarını da gücünü aldığı bu kimliklerden çizdi ve topluma buradan büyüklük vadetti.

Bir ulusal güvenlik aygıtı: Homofobi

Caner Özdemir

Açıkça belirtilmese de erkeklik, sağ iktidarların örtük olarak taşıdığı bir kimliktir. Bu nedenle, çok partili sistemin baskın kazananı olan sağ partiler; eğitime, kültüre ve siyasal iletişime cinsiyetçi bir yön vermiş ve cinselliğin toplumda bir kutuplaştırma aracı olarak kullanılmasına göz yummuştur.
Bunlardan bazıları şunlardır:


Toplulukları ötekileştirme aracı

Türkiye’de milliyetçilik, Sünnilik ve erkeklik ekseninde bir ‘biz’ anlayışı inşa edildi. Bu anlayışın yeniden üretimi stabilizasyonu, dışında kalanlar da tehlikeyi ifade ederken, böylece biz ve öteki saflaşması meydana geldi. Bu aynı zamanda, ego ve alter-ego saflaşmasıydı.

Cinselliğin, psikolojik ve fizyolojik bir olgudan ziyade; yaygın olarak iffet, namus ve şeref gibi kavramlarla anılması da ötekileştirme aracı olarak kullanılmasına imkân verdi. Ve yıllar içinde birçok kez; solcular, aleviler, kadınlar ve çeşitli gruplar cinsellik aracılığı ile ötekileştirildi. Örneğin; köy enstitülerindeki karma eğitime yönelik dedikodular, mum söndü iftirası, Kabataş Yalanı ve Türk sinemasında Rum kadınların fahişe olarak sunulması bunlardan bazılarıdır.

Kendisine ulusal güvenliği sağlama ve toplumsal kuralları koyma görevi biçen sağ kesimin buradaki amacı, muhafazakâr olmayan grupları katı bir yöntemle uyumlu hale getirmek ve iktidarının sarsılmasını engellemekti. Bu durum, ötekileşen kesimlerin yabancılaşmasına ve varoluşsal bir kriz yaşamalarına neden oldu.

Nefret aracı

Pınar İlkkaracan‘ın dediği gibi; kadınların bedenlerini ve cinselliklerini kadınların kendilerine değil, aileye, aşirete ya da topluma ait gören erkek egemen oldukça yaygın. Bu yaygın anlayışın dışında yer alan kadınlar da ötekileştirilmektedir.. Örneğin; Erdoğan’ın Dilşat Aktaş için “O kadın, kız mıdır kadın mıdır?” nitelemesi gibi...

Ötekileştirmek, aynı zamanda hedef göstermek ve toplumsal bir nefretin oluşması demektir. Böylelikle bu nefret etrafında biz anlayışı geliştirilir, bireysel kimlik kaybolur ve şiddet yüklü yığınlar meydana gelir. Özellikle hedef gösterilen kadınsa, cinsellik nefret aracı olarak kullanılabilir. Örneğin; Selefi şarlatanların, müritlerini motive etmek için çıkardığı bazı fetvalar gibi...

Cinsel ırkçılık

Erkeklik üstün bir varlığı; kadınlar, çocuklar ve doğa üzerinde hak sahibi olmayı ifade eder. Üretim araçlarını ve gelecek nesilleri kontrol etmek isteyen erkeklik, cinselliği soyun ve egemen ideolojinin devamlılığı için araçsallaştırır. Kadın bedeni bu noktada, savaş verilen toplumun bir diğer cephesini ifade eder. Örneğin, 6-7 Eylül olaylarında Rum kadınlar tam da bu yüzden tecavüze uğramıştır. Dolayısıyla, milliyetçilik ve erkeklik bir bütündür.
Son dönemlerde ise iktidar toplumsal muhalefeti LGBTİQ+’lar üzerinden ötekileştirirken, böylece Türkiye’nin cinsel faşizm birikimine bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Ulusal güvenlik ve homofobi

Tek adam kültü olarak Erdoğan; milliyetçilik, dincilik ve erkekliğin toplamından oluşurken, ulusal güvenliğin ideolojik sınırlarını da gücünü aldığı bu kimliklerden çizdi ve topluma buradan büyüklük vadetti. Bir rol model olarak, bu kimlikleri tek başına temsil eden Erdoğan, kendisinin yokluğunda bunların yitirileceğini ve ulusal güvenlik sorununun ortaya çıkacağını iddia ediyor.

Erdoğan’ın “LGBT, yok öyle bir şey. Bu ülke millidir, manevidir” sözleri ile Soylu’nun, “bizi cinsiyetsizleştirip LGBTİ yapacaklarmış” sözleri, tıpkı din ve milliyetçilik gibi cinsel egemenliğin de tehdit altında olduğu mesajını veriyor. Burada, erkekliğin en ilkel yanına (eşcinsellik korkusuna) hatta çocukluktaki iğdiş edilme (penisi yitirme) kaygısına seslenirken, iktidarın heteronormatif kimliği de daha belirgin hale geliyor.

Son Söz

1950’lerde ABD basınında beyaz üstünlükçü, antikomünist ve homofobik dil hâkimdi. New York Times, cinsel sapıkların devletin içine sızdığını ve bu kişilerin belki komünistler kadar tehlikeli olduğunu yazıyordu. Burada New York Times, eşcinselleri bir ulusal güvenlik sorunu olarak görürken, bugün Türkiye’deki iktidar da benzer bir stratejiyi izliyor.

Cumhur İttifakı artık halka büyüklük vaat edemiyor ve toplumsal muhalefeti şeytanlaştırmak dışında, bir halkla ilişkiler stratejisi izleyemiyor. Uzun zamandır dış güçler motivasyonu ile kitlesini bir arada tutan iktidarın başvurduğu bu yol, çöküşü durdurmaya din ve milliyetçiliğin yetmediğini ve yeni ötekiler aradığını gösteriyor.

Ve iktidar dilinde erkekliğin dozu arttıkça yani nefret söylemlerine ve şiddete başvurdukça, homofobi de üretilmeye devam ediyor.