Çağdaş sanatçı Ekin Onat, Venedik’te, İnsanlık Pavyonu adı verilen platformda ‘İtiraz Ediyorum!’ adlı çalışmasını sergiledi. Onat, çalışmasında, artan polis şiddetini konu alıyor

Bir üniforma, insanı insanlıktan çıkarır mı?

BURAK ABATAY @abatayburak

Çağdaş sanatın Türkiye’deki temsilcilerinden Ekin Onat, Türkiye’deki polis şiddetini yaptığı işlerle Venedik’te sergiledi. Sanatçı Michal Cole ile beraber Geleneksel bir Venedik evini bir protesto mekânına çeviren Onat ile Venedik Bienali’nin resmi programının dışında “İnsanlık Pavyonu”nda yer alan çalışmaları ‘İtiraz Ediyorum’u ve Türkiye’de sanatın uğradığı baskıyı konuştuk. Sorduğumuz sorulardan birinin yanıtını ise yönetmen Mustafa Altıoklar verdi.

»Serginin adından başlayalım. “İnsanlık Pavyonu” ne demek biraz açar mısınız?
İnsanlık Pavyonu, cinsiyet, dil, ırk, renk ayırımına, hukuksuzluğa, ahlaksızlığa karşı duran, artan politik ve sosyolojik huzursuzluğa dikkat çekmek adına çalışan, üreten kişileri bir araya getirip ortak projeler üretebilmeleri için Michal Cole tarafından kurulmuş bir platform. Kültürel ve sosyolojik sınırları açan, özgürlüklerin temel alındığı, sözünü söylemeye korkmayan sanatçıların buluşma noktası. Bu şemsiyenin altında bizim sergimiz bu platformun son halkası ve adı ‘Objection’ (İtiraz Ediyorum). Serginin ismi bile başlı başına bir eylem. Geleneksel bir Venedik evini bir protesto mekânına çevirdik. Ziyaretçiler, mutfak, yemek odası, banyo, yatak odasında gündelik yaşamın aşina olunan o sahneleri arasında yakalıyorlar itirazımızı.

»Türkiye’de olup bitenler sergi içeriğinin ne kadarını etkiledi?
Yıllardır ülkemde yaşanan olumsuzluklar üzerine kuruyorum tüm çalışmalarımı. Toplumda kaybedilen değerlerden, yok edilmeye, değiştirilmeye çalışılan tarihimizden, baskı ile yarattıkları korku hallerinden, vahşet içeren günlük yaşantımızdan, kirli politikadan yola çıktığım içeriklerle oluşuyor sergilerim. Venedik’teki de bunlardan biri. Hiç olmadığı kadar tuhaf bir süreçten geçiyoruz, görüp görebileceğimiz en vasıfsız insanlar tarafından yönetiliyoruz. Her noktasına sızılabilir hayatlarımız var, baskıcı rejimin kolluk kuvvetleri aldıkları emir ile yargısız infaz ve orantısız güç ile insan hayatlarını heba ediyor. Objection son dönem hükümetini ve bu hükümetin insanlar üzerindeki vahşi etkisini konu alıyor. ‘Üniforma insanı insanlıktan çıkarır mı?’ konusunu sorguluyor. Yaklaşık 5000 polis copunun geri dönüşümü ile yarattığım yemek masası, metaforik biçimde tamir edilebilecek hiçbir yanı kalmayan bu sistemin yıkılıp işe yarar bir hale getirilmesinden bahsediyor. Evet, serginin benimle ilgili olan kısmının tamamı bu ülkede olanlarla ilgili…

»Türkiye’de OHAL sonrası artan bir kadına şiddet sorunu var. Serginizin ana konularından bir de erkek egemen toplum baskısı. Türkiye’deki gidişat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Son yıllarda özellikle hükümet sözcülerinin kadınları aşağılayıcı, hedef gösteren söylemleriyle sokaktaki erkeklerde cüret arttı. Sistematik bir şekilde kadını ezmeye çalışıyorlar çünkü kurmayı hayal ettikleri Türkiye’de kadına yer yok. Dayak yiyen kadına mutlaka hak edecek bir şey yapmışsındır diye cevap verip eve yollayan polis memurları bir sonraki vakaya çanak tutmuş oluyor. Zihniyetler karardıkça kadına şiddet daha da fazla sokağa dökülüyor. Vahşetin bir cezası kalmadığı, hukukun askıya alındığı bu ülkede kötülük sıradanlaştı. Başımızı biraz çevirip Güneydoğu’da yaşanan ölümlere baktığımızda meselenin bu hükümet olduğu sürece çözülemeyecek kadar karanlık olduğunu daha iyi anlıyoruz zaten. Sergideki ses enstelasyonum tam bu, hükümet sözcülerinin kötülüğü, ahlaksızlığı meşrulaştırması ile ilgili.

»Türkiye’de yargı ve insan haklarının şu anki durumundan dolayı sanatın ve sanatçının geleceği hakkında bir görüşünüz var mı?
Bu soruyu dostum Mustafa Altıoklar cevaplasın istedim. O da Berlin’de kurduğumuz sanatçı dayanışma derneği olan Kulturinisiative Aus Der Turkei’ın manifestosunun giriş paragrafıyla yanıtladı sorunuzu.

bir-uniforma-insani-insanliktan-cikarir-mi-357708-1.

“Bizler; sınırlarla kısıtlanmamış, iktidarlara angaje olmamış, insan hakları, barış, demokrasi, özgürlük, adalet, dayanışma ve aşkın hâkim olduğu bir dünyada, Nâzım Hikmet üstadın dediği gibi ‘Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak’ isteyen ve bu nedenlerle Türkiye’de dışlanan, ötelenen, hapsedilen, sürgün edilen, katledilen kültür dünyası insanlarıyız.

Bugün, takvim yaprakları 2017’yi gösterirken, Nazi dönemini aratmayan bir baskının altında çok sevdiğimiz ülkemizi terk ederek kendimize yeni bir yurt aramak zorunda kaldık. Kimimiz sadece iktidara muhalif olduğu için işinden uzaklaştırılarak yoksulluğa mahkûm edildi, kimimiz sanata destek veren kurumların kara listesinde olması nedeniyle yaratıcı enerjisini üretime dönüştüremedi, kimimiz siyasi söylemleri hakaret sayılarak mahkemelerde savunma yapmak zorunda kaldı, kimimiz mahkûm oldu, kimimiz sansüre uğradı. Kimimiz ise yaşam biçimine, cinsel yönelimine, kadın erkek eşitsizliğine, inanç ve inançsızlık özgürlüğüne siyasal iktidarın doğrudan müdahalesine itirazı olduğu için, kimimiz multi-kültürel yapıyı ortadan kaldıran, tektipleştirici, otoriteryan, militarist, ırkçı politikalara sivil itaatsizlikle karşılık verdiği için ülkemizi terk etmek zorunda bırakıldık.”
Türkiye’deki sanatın ve sanatçının durumu budur.

»Politik göndermelerden oluşan bu sergiden dolayı Türkiye’den gelecek olası tepkilerden çekinmiyor musunuz?
Hayır! Haklı bir mücadelenin içindeyim, bir sanatçı olarak topluma karşı sorumluluğumu yerine getiriyorum.

»Hamburg’daki G20 Zirvesi’nde küreselleşme karşıtı aktivistler bir zombi performansı sergiledi. Çağdaş sanat dünyadaki hak ihlallerinin önünde engelleyici bir güç olabilir mi?
Sanat yapıtının, sanatçının, etkileyici, aydınlatıcı, farkındalık yaratıcı gücü olduğunu hepimiz biliyoruz. Sanat insanlara elbette ne yapacaklarını göstermez fakat düşünmeye zorlar ve hatta harekete geçirici etkisi olabilir.
Düşünün, performans 90 dakikaydı, tüm dünya günlerce konuştu, internette onlarca videoları döndü, bunun insanların akıllarına sorular getirmesi, belki o sorulara cevaplar araması ve hatta bulduğu cevaptan mutlu olmayıp kendi elinden geldiğince eyleme yansıtması ne kadar kıymetli bir şey. Eminim, zombiler amaçlarına ulaştı. Ben de onlarla orada olmayı çok isterdim…