Ressam Ercan Ayçiçek’in “Havsala” sergisi herkesin olabilecek hayatların, resmin diliyle, ötekilerle buluşması. İzleyicinin, kendisini bir başkası olarak gördüğü resimler. Bir yerinde ince bir sızı, bir yerinden incecik kanıyor.

Bir yanından kanayan resimler

İbrahim Karaoğlu

Sihirli eski zaman aynalarının içinden; en masum gülüşlerimizin, şaşkınlıklarımızın, heyecanlarımızın parladığı yerde; devlere, cücelere, huysuz görüntülere dönüşen suretlerimize bakıp, ne çok anlamlar bulurduk. Hatta içimizden, ruhumuzdan çıkıyor sanırdık o suretleri. Büyüdükçe unuttuk. İçbükey, dışbükey aynalar düzleşti sanki, uzaklarda kaldı çocukluk mevsimlerimiz; lunaparkların sihirli aynalarında. O aynalardaki masumiyetimiz meğerse en güzel armağanıymış yaşamın...


Galeri Soyut’ta, ressam Ercan Ayçiçek’in “Havsala” adlı sergisinde, rüya gibi görme biçimleriyle; çocukluktan bugüne, hayatımızın eğilip bükülen, düzleşen, dalgalı zamanlarından; sevinçleri, kederleri, korkuları, dalgınlıkları, yanılgıları, iletişimsizlikleri, mağrurluğu, alçakgönüllülüğü, kendi aynasından, kendi imgelemlerine dönüştürerek sunduğu resimlerin içinde gezdim. Her biri başka bir rüyaya açılan resimlerin...

Dünün, şimdinin, yarının sihirli aynaları gibi tuvalleri. Belleğimdeki Didem Madak şiirleri, resimlerdeki figürlerin arasında fısıltılarla dolanıp durdu gezerken. “Ben çekildiğim her fotoğrafta/ Defolu kelebek gibi çıkarım” dizeleri dokundu resimlere. “İki kendim varmış... Biri benmişin biri mutsuz... Ben ölürsem mutsuza iyi bak” diyen şair ile ressamın, nasıl da bir bedendeki farklı ben’ler üzerinden; unutuluşlardan, anımsamalardan, uzaklardan, yakınlardan, inceliklerden, kaygılardan, yalnızlıklardan, boşluklardan, doluluklardan, renkli ya da solgun ömürlerden biriktirdiklerinin buluşmasını gördüm. Belki de avundum öyle...

bir-yanindan-kanayan-resimler-856644-1.


BAŞI SONU OLMAYAN ÖYKÜLER

Aslında, her izleyicinin bir ikizi var sanki figürlerin içinde ya da “öteki ben”i. Başı ve sonu olmayan açık uçlu öyküler, unutulmuşluğu yaşayanların sesleriyle dolu. Her biri kendi girdabının içinde; varoluşlarının değişik evrelerindeki benlik döngüleriyle, benliğimizdeki ikiliklerle...

Karşıtların birbirini bütünleyiciliği üzerinden bir kurguyla; düş ve gerçek, özgecilik ve bencillik, içlerimiz ve dışlarımız, vicdanımız ve merhametsizliğimiz, ıstıraplarımız ve sevinçlerimiz, karanlığımız ve aydınlığımız, mutluluğumuz ve mutsuzluğumuz, masumiyetimiz ve kirliliğimizi sorgulayarak, yanılsamaların ruhsal iklimleriyle oluşturmuş anlamını Ercan Ayçiçek’in yapıtları.

Herkesin olabilecek hayatların, rüyaların; resmin diliyle, ötekilerle buluşması. İzleyicinin, içinde kendisini bir başkası olarak gördüğü resimler. Ve bir yerinde kırmızı bir mühür gibi lekeler var içlerinde. Bir yerinde ince bir sızı, bir yerinden incecik kanıyor... Ercan Ayçiçek’in resimleriyle ilk karşılaşmamdan bugüne kadar on yılı aşkın bir zaman geçti. Merakla izledim sanat serüvenini. Her bir sergisini ve farklı konseptler üzerinden oluşturduğu yapıtlarını sevdim hep. Ve son sergisi “Havsala”nın içinde dolanırken, Edward Hopper’ın “Her sanatçının son dönem yapıtlarının tohumları ilk çalışmalarının içinde gizlidir” söylemini anımsadım. Yolunuz Çankaya’ya düşerse, gezin “Havsala” sergisini. Kendinizi de arayın resimlerin içinde. 7 Nisan akşamına kadar Soyut Galeri’de sürüyor sergi.