Hem yakın siyasi tarihimizin izlerini sürmek hem de Erdal Öz gibi bir edebiyat ve kültür insanının duygu ve düşünceleri hakkında fikir sahibi olmak için kaçırılmayacak bir fırsat, Düşünüyorum da Müthiş Bir Şey!

Bir yazardan daha yalnız

NİLÜFER ALTUNKAYA

Erdal Öz’ün düzyazıları, Düşünüyorum da Müthiş Bir Şey! adıyla bir araya getirilerek 1981 yılında kurduğu Can Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Bilindiği gibi 50 kuşağı olarak adlandırılan öykücülerin en önemli isimlerinden biri olan Erdal Öz, yakın siyasi tarihimizin de eylemci aydınlarından biridir.

12 Mart dönemi öncesi yazdığı Odalarda (1960) adlı romanından sonra 12 Mart yazarı olarak anılmasını sağlayan Yaralısın’da (1974), cezaevlerinde yapılan işkenceleri detaylı bir şekilde anlatır. Mamak Cezaevi’nde birlikte yattığı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anlattığı anı-belgesel içeriğe sahip Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) adlı romanı daha sonra Gülünün Solduğu Akşam (1986) olarak yayınlanır. Defterimde Kuş Sesleri (2003) adlı eserinde de tutukluluk dönemi anılarını anlatan yazarın romanlarındaki gerçekçi üslubu dikkat çekmiştir. Erdal Öz’ün Sait Faik hümanizmini Çehov yalınlığıyla birleştirdiği öyküleri Yorgunlar (1960), Kanayan (1973), Havada Kar Sesi Var (1987) Sular Ne Güzelse (1997), Cam Kırıkları (2001) adlarıyla yayımlanır.

Yalnızca bir yazar değil aynı zamanda edebiyat tutkusuyla dolu bir yayıncı olan Erdal Öz, yaşamı boyunca tanık olduğu siyasi baskı ortamına direnmiş ve düşünce özgürlüğünün yılmaz savunucusu olmuştur. Edebiyatımızın gelişmesi için akıl almaz çaba gösteren bir dil ustası, Sait Faik’in bireyselliğinden Deniz Gezmişlerin devrimci ruhuna kanat çırpan coşkulu bir Prometheus’tür o.

Bir aydın olarak haksızlıklara karşı susmamış, sözünü kimseden esirgememiş, bir yayıncı olarak ise hep nitelikli edebiyatla okurun buluşmasını sağlamak adına özveriyle çalışmıştır. Daha önce günlüklerinin yayımlanmasıyla onun yazı hayatına, anılarına, iç dünyasına yaptığımız yolculuk şimdi bir arada okuyabileceğimiz yazılarıyla bambaşka bir boyut kazanmış oldu.

Erdal Öz, kitabın sunu yazısında Faruk Duman’ın “tam bir Erdal Abi” cümlesi olarak nitelendirdiği “Düşünüyorum da, müthiş bir şey,” ifadesini yazma uğraşı için kullanır:

“Sözcüklerle oynamak, tanıklıkları, saptamaları sözcüklerle boğuşarak, sözcüklerle sevişerek birer bütünlük çıkarmak, yani yaratmak; yani bir tür ölümün üstesinden gelip, yaratılan gerçeklerle ölümden de sonra bir uzak noktalara uzanmak, şimdi düşünüyorum da, müthiş bir şey. Bir tür Tanrı’yla yarışmak gibi bir şey…”(s.292)

Yazmaya bu derece tutkuyla bağlı olan yazarın duygu ve düşünce dünyasını derinleştiren okuma alışkanlığının boyutlarını da yazılarında daha net görebiliyoruz. Okuduklarını yorumlamakla kalmamış kendi değer yargılarını çekinmeden kaleme almıştır. Beğenmediği eserlere bile emeğe saygı ilkesiyle yaklaştığını, kendi sanat anlayışıyla örtüşmeyen eserleri de nesnel bir tutumla değerlendirmeye çalıştığını görmek ve tüm bu çabanın ülkesinin edebiyat ortamının daha iyiye taşıma amacı dışında bir amaç taşımadığını bilmek, onun değerini daha iyi anlamamızı sağlıyor.

Yazılarında Erdal Öz’ün başarılı yayıncılığının temelinde yatan en önemli özelliğinin taviz vermediği seçiciliğinin yanı sıra birikimini sezgileriyle dengelemesi olduğunu görüyoruz. Eleştiri yazılarındaki dil bilincinden, Türkçe’ye olan sevgisi ve dilin yanlış kullanımına karşı verdiği tepkilerden bir dilbilimci titizliğiyle çalıştığını anlıyoruz. Örneğin Nezihe Meriç hakkındaki yazıları bütün bunların yanı sıra öykü türü adına çok önemli saptamalar da içeriyor.
Çok geniş bir yelpazede birçok konuda düşüncelerini öğrenmek fırsatı bulduğumuz bu yazılar, Erdal Öz’ün daha çok yerli yazarlara yönelik düşüncelerini içermekle birlikte, edebiyat hakkında çok içten itiraflar da barındırıyor. Salâh Birsel, Nezihe Meriç, Bilge Karasu, Vüs’at O. Bener, Tahsin Yücel, Edip Cansever, Cemal Süreya, Adnan Özyalçıner, Yaşar Kemal, Kemal Özer, Nurullah Ataç, Behçet Necatigil, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Necip Fazıl, Deniz Kavukçuoğlu yazılarda odaklanılan isimlerden sadece bazıları… Sık sık dünya edebiyatından da örnekler verip karşılaştırmalar yaparken polemik yazılarının yanı sıra edebiyatla ilgili meseleleri konu edinen yazılarda sanat eserinin nasıl olması gerektiğine ilişkin estetik kaygılarını dile getiriyor, Erdal Öz. Bu edebiyat pratiği ile kuramsal bilgileri birleştiren saptamaların bugün de önemini koruyan güncellikte olması son derece ilginç olsa gerek:

“Genç hikâyecilerimiz kimi kere, şiirdeki mısrayı, hikâyedeki cümle yerine kullanmak kuyusuna düşüyorlar. Mısra, şiirin ölçeklerinden biridir. Bir kelimeler dizisinin mısra değeri kazanışı, öteki mısralar dolayısıyladır; onlardır, onların yarattığı bir dengeyledir. (…) Hikâyede ise böyle değildir. Sözgelimi; hikâyenin bir cümlesi, tasarlanan bir şiirini içinde düşünülünce, bir mısra değeri taşıyabilir ama o cümlenin önündeki ve sonundaki cümleler, o tek cümleyi bir mısra konumuna düşmekten alıkoyacak güçte olmalıdırlar.” (s. 79.)

Kitapta bir araya getirilen yazılar 1956 yılı ile 2005 yıllarını kapsıyor. Hukuk Fakültesi kantinindeki edebiyat tutkunu genç arkadaşlarıyla dergi çıkarırken yaşadığı deneyimlere de düşünce özgürlüğü hakkında yayımlanan kitap nedeniyle yargılanması gibi hayatındaki önemli olaylara da bu yazılarda tanık olmak mümkün. Yaşamının son yıllarında çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarında anılarını anlatırkenki içtenliğini duyumsuyoruz.
Bir yayıncının her zaman bir yazardan daha yalnız olduğunu ifade eden Edal Öz’ün öykü yazmak hakkındaki sözleri onun her şeye rağmen bunca sıkıntıyı göğüslerken, bunca haksızlığa direnirken gereken gücü kendinde nasıl bulduğunu da anlatıyor sanki:

“Öykü yazmanın, öyle ayrı, özel bir anlamı olduğunu sanmıyorum. Ama o yazma savaşımının sonunda ortaya çıkan öykü, gerçekten güzel bir öykü olduysa, bunun bir anlamı olabilir. Bir yarı tanrı olmasanız bile, Tanrı katında dolaşan biri sayılabilirsiniz. Öykü yazmanın amacı, çok güzel bir öykü yazmaktır öncelikle. Belki de ölümü yenmeye çalışmanın, ölümün üstesinden geldiğini sanmanın ipuçlarından biridir güzel, çok güzel bir öykü yazmak.” (s.292)

Bu kadar geniş bir içeriğe sahip olmakla birlikte ele aldığı konuları derinlemesine değerlendiren ve son derece yalın bir şekilde ifade eden yazarın düzyazılarını genel ifadelerle özetlemek elbette imkânsız. Bu yüzden hem yakın siyasi tarihimizin izlerini sürmek hem de Erdal Öz gibi bir edebiyat ve kültür insanının duygu ve düşünceleri hakkında fikir sahibi olmak için kaçırılmayacak bir fırsat, Düşünüyorum da Müthiş Bir Şey!