Bir yoldaşlık teorisi

BÜLENT AVCI

1945 sonrasında SSCB, Doğu Bloku, Latin Amerika ve Afrika’nın Sovyet Rusya’ya yakın ülkeleri ve Asya’daki bazı memleketler birbirine komünizmle bağlıydı. Bir bakıma yoldaştı. Diğer yandan, dünyanın dört bir tarafındaki sosyalist örgüt üyeleriyle beraber, kendisini solda konumlandıranlar da bu yoldaşlık içindeydi.


1991’de SSCB çöktüğünde yoldaşlığın tarihe gömüldüğünü, heyecan ve mutlulukla dile getirenler olmuştu fakat yoldaşlığın bu kadar kolay ortadan kalkmayacağını anlatmaya çalışanlar da vardı. Onlardan biri, siyaset bilimci Jodi Dean’di. ‘Yoldaş’ başlıklı kitabında Dean; kavramın etimolojik kökeniyle başladığı tarihsel yolculukta, ‘birlikte hareket etme’yi merkeze alarak ‘yoldaş’ın ve ‘yoldaşlığın’ politik karşılığını ortaya koyuyor.

Beraber haraket etme ve eylemde bulunma

‘Yoldaş’, Dean’e göre bir paydaşlığa, birbirine bu şekilde hitap edenlerin yakınlığına, dostluğa, güvene, gönüllülüğe ve sorumluluğa denk geliyor. Beri yandan aynı safta yer alma, beraber mücadele etme, örgütlü olma ve ilişkiler ağında bulunma gibi noktalara da götürüyor bizi yoldaşlık: “Yoldaşlık ilişkisi kişiyi, görülmesi mümkün olanı ve neyin mümkün olabileceğini göreceği bir konuma yeniden yükseltir. Bu ilişki işin ve zamanın, kişinin yaptığı şeyin ve o şeyi kimin için yaptığının yeni baştan değerlendirilmesini sağlar. Kişi o işi halk için mi yapmıştır, yoksa patronlar için mi? Gönüllü mü yapmıştır, yoksa mecburiyetten mi? Kişi şahsi ihtiyaçlarını karşılamak için mi, yoksa kolektif yarar için mi çalışmıştır?..”

Dean, yoldaşlığın gerektirdiği sıkı iletişimin ve beraber eylemde bulunmanın politik bir karşılığı olduğunu düşünüyor. Başka bir deyişle eylemi ve aidiyeti birleştiriyor yoldaşlık. Dean’in ifadesiyle yoldaşlığın gücü, “eski ilişkileri yadsımasından ve yeni ilişkiler vaat etmesinden geliyor.” Söz konusu durumun özünü, aynı safta olma ve güçlü politik ilişkiler meydana getiriyor. Yazar da bunun teorisini kuruyor çalışmasında.

Dean, teorisini oluştururken yoldaş veya yoldaşlık kavramının ve eyleminin tarihine giriyor, felsefi ve politik anlamda nasıl yorumlandığını inceleyip ilişkiler ağını çözümlüyor, bunun siyasi sonuçlarını analiz ettikten sonra bir yorumla çıkıyor okur karşısına: “Yoldaş, bizi ayakta kalanlar ve sistemlere dair kaygılardan, ayakta kalma sürecinin her birey için biricik olduğu ve siyasetin olanaksızlığı faraziyelerinden uzaklaştırıp aynı safta mücadele verenlerin aynılığına yaklaştıran bir siyasi ilişkiyi ifade ediyor. Yoldaş, özgürleşmeci ve eşitlikçi siyasi mücadeleye katılanların beklentilerinin ve onlardan beklenenlerin çerçevesini çizer. Yoldaşlık disiplin, neşe, cesaret ve coşku üretir.”

Dean, yoldaşlığın huzursuzluklarla, aksaklıklarla, sistemle yüzleşme ve kendisiyle hesaplaşan kişilerin bir araya gelerek benmerkezcilikten uzaklaşması esasına dayandığı notunu düşüyor. Dünyayı değiştirme yolunun ‘birlikte mücadele veren yoldaşlar olmaktan’ geçtiğini de vurguluyor. Dolayısıyla bu noktada yoldaşlık; düşünce, fikir ve eylem birlikteliği hâline geliyor: “İçerdiği bireysel hususiyetlere kayıtsız olan yoldaş, bir siyasi aidiyet figürü, bir hitap ifadesi ve eyleme yönelik beklentilerin taşıyıcı kavramıdır. Bir siyasi aidiyet figürü olarak mücadelede aynı safta bulunanlar arasındaki ilişkileri kapsar. Bir hitap biçimi olarak sosyalizm ve komünizm için verilen özgürleşmeci ve eşitlikçi mücadelelerle iştigal edenlere atıfta bulunur. Eyleme yönelik beklentilerin taşıyıcı kavramı olarak ise (...) kolektif siyasi çalışmanın disiplinini, neşesini, coşkusunu ve cesaretini var eder.”

Dean’e göre yoldaşı yoldaş yapan şeylerin başında, bireysel kanaat ve tercihe dayalı siyaset anlayışını aşan siyasi eylemi ve dayanışmayı vazgeçilmez kabul etmesi geliyor. Yoldaşlığın ete kemiğe bürünmesini sağlayan bu ilişkideki kopukluk, bir son ya da vazgeçiş doğuruyor. Başka bir deyişle dayanışma ve eylem beraberliği sona erince birbirine bağlılık sekteye uğruyor ve ardından yoldaşlık bitiyor. Kişi veya kişiler yoldaşlıktan ihraç edilebiliyor, çekilebiliyor veya uzaklaşabiliyor.

Dean; teorisini kurarken geniş bir perspektifle ele aldığı yoldaşlığın disipline, sevgiye, cesarete ve coşkuya dayandığını anlatıyor. Siyasi mücadele içinde yer alırken aynı zamanda birbiriyle eşit olan yoldaşların tarihî önemini ve ağırlığını politik örneklerle, edebiyatla ve deneyimlerle ortaya koyuyor. Kısacası ‘yoldaş’ın; basit bir kelime, hitap şekli ve eylemdaşlık olmadığını gösteriyor okura.