Rüzgârlı bir Eylül akşamı, İyonya’nın büyük limanını alevler sarmıştı. Yangın neredeyse ışık hızında yayılmıştı. Ege’nin incisi güzel gözlü...

Rüzgârlı bir Eylül akşamı, İyonya’nın büyük limanını alevler sarmıştı. Yangın neredeyse ışık hızında yayılmıştı. Ege’nin incisi güzel gözlü Smyrana parça parça eriyordu.

Bin dokuz yüz yirmi iki yılının o uğursuz gecesinde evler, kilseler, türlü ağaçlar, hayatlar, hayaller, gelecek… Kül olmuş, lacivert körfezi derin siyaha boyamıştı.

Sebepleri ve sonuçlarıyla incelenemeyen, söndürülemeyen O yangın Anadolu’da çağ yangınına evirilecek, kapanmayan bir yaraya dönüşecekti. Kent gelecek doksan yılı eksik, yaralı bereli, sesiz, renksiz geçirecekti.

İyonya’nın sırrı, asırlık “Diyonizyak Ruh” yıkıntılar arasına sıkışmıştı.

Birzamanlar Yayıncılık editörü Osman Köker, Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’nda yer alan 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başına ait kartpostallardan, Gavur İzmir’i gün yüzüne çıkardı. Rum, Yahudi, Ermeni ve Latin Katoliklerin oluşturduğu İzmir’in yok oluşunun tarihi, geçtiğimiz hafta boyunca Cezayir Konferans salonunda sergilendi.

Süreçte İzmir’de tamamen yok olmuş iki cemaat hakkında sunumlar yapıldı. Ari Çokona, “İyonya’nın İncisi İzmir” ve Zakarya Mildanoğlu “İzmir Yangınının 90. Yılı, İzmir ve Ermeniler” başlıklı çalışmaları etkileyici ve düşündürücüydü. Sergiyi izleyemeyenler www.birzamanlaryayincilik.com adresinden, kartpostal görsellerine ulaşabilir. Kitabı da yolda.   

Doğup büyüdüğüm kentin, kartpostallarda kalan ihtişamlı zamanlarına bakarken, burukluk ve utançtan kurtulamadım. Sergi mekânını(oturduğum semte yakın), sıklıkla ziyaret ettim. Yirminci yüzyıl başındaki İzmir’in sokakları, boğucu iklimde uzun soluklu bir nefes… Yanan derim bedenim, bir parça rahatladı, cilt probleminden kaynaklı kaşıntı azaldı.   

Nano teknoloji çağında boşluklu belleğimiz, kartpostallarda gizli. Çekip çıkardığımız, anlamaya, anlamlandırmaya, sorgulamaya çalıştığımız sözcük; YÜZLEŞME.

YANGINDAN YIKIMA

Geçmişimizle yüzleşmeye çalışırken, geleceğimizi yıkmaya koşar adım gidiyoruz. Kentin Agorası/Tarlabaşı talanından sonra tüm itirazlara ve sert tepkilere rağmen Taksim’e kazma vuruldu. Yetmişten fazla Sivil Toplum Örgütü, meslek birlikleri ve kitlelerin itirazına kulak tıkayan kent yöneticilerinin derin sessizliği, hukuki kararların yok sayılması utanç verici. Belki satıştan gelecek rantın hesabına düşmüşlerdir. Taksim Platfomu’nun diyalog çağrısına kulak tıkayan Beyoğlu Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi kayıtsızlıklarının vebalini nasıl ödeyecek?

Beyoğlu’nun esnafına, halkına rağmen hangi vicdanla asırlık ağaçları kesip, projenin türlü akılsızlığını bizlere dayatacaklar?


Kapitalin vahşice yuttuğu Beyoğlu’nun dönüşüm süreci iki bin yedi yılına dayanır. Mimar Giulio Mongeri imzalı bina(1914) Devlet Tiyatroları Taksim Sahnesi olarak yıllarca hizmet vermişti. Daha sonra alışveriş merkezi yapılmaya karar verilmiş ve tiyatro oradan kovulmuştu. Şimdi o sahne bir alışveriş merkezinde(Mecidiyeköy-Cevahir sahnesi) yeraltına tıkıştırılmış durumda. Daha sonra gelen AKM süreci kapanan sahnelerle birlikte, kent merkezinden çekilen Sanat!

Kapitalizm dişlisi dönüyor. Ağaçları, birbirinden değerli binaları, yolları, insanları önüne çıkan her şeyi hunharca katlediyor. Kenti ruhsuz, meydanı insansız bırakıyor.

Kentin bir parçasına müdahale etmek, fiilen o kentin içinde yaşayan bireylerin kimliğine müdahale etmektir. Kimliğimize yapılan bu çirkin ve geri dönüşsüz hükümlere itiraz ediyoruz. Umudumuzu yitirmeden, yıkımı engellemek düşüncesiyle dozerlerin önünde nöbet tutuyoruz. Geleceğimize, onurumuza, emek ve demokrasi meydanımıza sahip çıkıyoruz.  

 “YAĞMURDA, KARDA TAKSİM’DEYİZ!”

Taksim Nöbeti her akşam 18:00 – 21:00 arasında PTT’nin önünde, sürüyor. 9 Kasım 2012 Cuma günü 18:00’de kitlesel basın açıklaması/eylemde görüşmek dileğiyle.