Depremin merkez üssü Maraş’ın Pazarcık ilçesinde sessizlik hâkim. Kentteki hayat ise gönüllüler öncülüğünde oluşturulan çadır kentte devam ediyor. Bölgede görev yapan doktorlar salgın hastalıkların başladığını anlattı.

BirGün deprem bölgesinden bildiriyor: Kepçe her vurduğunda acı yüzlerine yansıyor
Fotoğraf: BirGün

Kayhan AYHAN

Maraş merkezinde önceki gün karşılaştığım manzara korkunçtu. Merkez komple yıkılmış, her taraf enkaz altındaydı. Hızlıca başlanan enkaz kaldırma çalışmaları nedeniyle şehrin her noktasında toz dumanları yükseliyordu. Şehirde merkez denilen bir yer kalmamış zaten. Hangi bulvara girsem boydan boya yıkılmış. Enkaz başlarında ise cenazelerini bekleyen ailelerin endişeleri yansıyor yüzlerine. Kepçe her enkaza vurduğunda daha çok acı çekiyorlar sanki.


Gördüğüm bu korkunç manzaranın ardından yönümü depremin merkez üssü olan Pazarcık ilçesine çeviriyorum. Buradaki yıkım daha çok ara sokaklarda yoğunlaşmış durumda. Çoğu bina hasar alıp çökmeden kalmış. Bu durum da insanların kurtulmalarını sağlamış. Yukarıda Cengiz Topel Mahallesi’nde Dersim Belediyesi, TKP öncülüğünde kurulan çadır kente gitmek için yol arıyorum. Çünkü bütün ara yollar çöken binalar nedeniyle kapanmış. Şehirde sessizlik hakim. Ta ki kurulan çadır kente gelene kadar. Hayat burada yeniden inşa edilmiş. Gönüllülerin ve Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun çabalarıyla yüzlerce çadır kurulmuş ve aileler buraya yerleşmiş. Her çadırda tüten soba dumanı insanı iyi hissettiriyor.

Konuştuğum insanlar AKP’li belediye başkanını ortalıkta görmediğini söylüyor. Bazısı ise başkanın kaçtığı görüşünde. Bir belediye önlem almaz mı diye sitem ediyor. "Deprem oldu 2 gün sokaktaydık. Yiyecek yoktu. Kar yağıyordu. Dışarıda donduk” diyorlar. Sonra Maçoğlu’nun gelip burayı organize ettiğini söylüyorlar. Depremzede Salman Uzungelir, “Ev gitti, canımızı kurtardık buna şükür. Bir de şu Tunceli Belediye reisi olmasaydı, hepimiz burada soğuktan, açlıktan ölürdük. Adam çadır da buldu, yemek de buldu. Gelen, devlet tarafından değil hep halkın tarafından geliyor. Allah razı olsun bin defa" diyor. "Köylerde eski evler duruyor ama şehirdeki yeni evler yıkılmış. O zaman mühendis de yoktu. Şimdi bu dönemde bu binaların yıkılması cinayettir" diyor ve ekliyor, "Demek ki eskiler mimarmış, mühendismiş…"

SALGIN BAŞLADI

Burada gönüllülerin oluşturduğu çadır kentte organizasyon ise çok güzel. İnsanlar buraya gelen yardımları düzenli bir şekilde alabiliyor. Gönüllüler çadırları tek tek dolaşıp ihtiyaçları bırakıyor. Burada oluşturulan birimler köylere de ulaşıyor. Onların içinde sağlık taraması yapan doktorlar da var. Devlet memuru olduğu için isim veremeyen bir doktor, çadır kentte ve köylerde salgın hastalıkların başladığından bahsediyor. Şu an en çok karşılaştıkları hastalıklar isal, uyuz ve boğaz enfeksiyonu. Uyuz salgını ise hijyen koşulları nedeniyle giderek yayılıyor. Gönüllü doktor şunları söylüyor: "Devlet bölgeye sağlıkçı gönderdiğinde bile malzeme olmuyor işte çok sonradan göndermeye çalışıyor. Bu da sorunlara yol açıyor. Devletin gönderdiği ekipler de şu an bizim malzememizle iş yapıyor.”

Köylerde de hiçbir enkaz kurtarma ve kaldırma çalışması görmediklerini beliren doktor, “Evler yıkılmış, insanlar bahçesine çadır kurmuş. Bir daha bir deprem olsa buralar da tehlikeli. Bazısı ise 80 yaşında hastası olduğu için evlere girmek zorunda. Devleti planlama yapamadığı yerlerde insanlar kendi başına idare etmeye çalışıyor” diyor.

KENDİMİZDE DEĞİLİZ

Hijyen maddeleri konusunda ise büyük sıkıntı var. Yayılan hastalıklar nedeniyle önemli hale gelen bu maddelere ulaşılamıyor. Yurttaşlar bir kolonya dahi bulamadıklarını söylüyor: "Şimdi yine iyi ama 5-10 gün sonra ne yapacağız bilmiyoruz. Kaç gündür kendimizde değiliz."

İLAÇLARA ULAŞILAMIYOR

İnsanlar sağlık hizmetlerine ulaşmakta da zorluk çekiyor. Emine teyze ilaçlarının enkazda kaldığını anlatıyor: "Hepatit B ilacım enkazda kaldı, alamadım. Bu yoksullukta Antep’e gidip 1700 liraya ilaç aldık."

Bir yurttaş ise hastaneye giderken denk geliyor. Beline kolon düşmüş ve hala onun ağırlarıyla yaşıyor.

Çadırdan çıkan bir kadın ise yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Biz Manavgat’ta yangınlar sırasında yanık kremleri alıp göndermiştik. Şimdi biz bu hale düşünce az bile yapmışız diyoruz. Keşke gidebilseydik."