Kahramanmaraş merkezli 10 kenti vuran iki büyük depremin ardından arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Binlerce depremzede enkaz altında kurtarılmayı beklerken yıkıcı depremden sağ kurtulan yurttaşlar ise olumsuz hava koşulları ve imkansızlıklarla savaşıyor. Geceyi açık bir pazar alanında ateş yakarak geçiren yurttaşlar, arama-kurtarma çalışmalarının gecikmesi ve yetkililerin ilgisizliğine dikkat çekiyor, gelmeyen yardımlara isyan ediyor.

BirGün, Hatay'dan aktarıyor: Depremden sağ kurtulanlar imkansızlıklarla savaşıyor
Fotoğraf: BirGün

Gökay BAŞCAN / Hatay

Depremden en fazla etkilenen kentlerin başında gelen Hatay’ın, Defne ve Antakya ilçelerinde, yıkıma uğratan depremden sağ olarak kurtulan yurttaşlar geceyi soğukta geçiriyor. Binlerce insan, çadır ve toplanma alanlarının eksikliğinden dolayı geceyi boş buldukları alanlarda ateş başında atlatmaya çalışıyor.

Bölge halkının korunmak için seçtiği alanlardan biri de Defne Kaymakamlığı’nın arkasında bulunan Salı Pazarı oldu. Üstü kapalı ancak etrafı açık olan pazar alanında soğuktan korunmak için ateş yakan depremzedeler, duman ve is içerisinde geceyi atlatmaya çalışıyor. Depremzedelerden Sonay Kirişken bir gün önce çocuğunun dumandan zehirlendiğini söylüyor. Aynı alanda geceyi geçiren 7 aylık hamile Sevim Girişken ise "Biz kendimizi geçtik duyduğumuz çığlıklardan artık elimiz kolumuz bağlı. Yolda yürürken cesetleri görüyordum bu halimle" diyor.

ÇALIŞMALAR AĞIR AKSAK İLERLİYOR

Bölgede havanın kararmasıyla enkaz çalışmaları da ağır aksak ilerlemeye başladı. Bölgedeki çadır, tuvalet, ısıtıcı ve jenaratör eksikliği ve -2’ye kadar düşen hava sıcaklığı depremzedeleri mağdur ediyor. Çadır verilmeyen, yer gösterilmeyen bölge halkı, geceleri kendi imkanlarıyla atlatıyor.

Salıpazarı’da konuştuğumuz insanlar gelmeyen yardımlara isyan ediyor. Soğuk havada zorlukla geceyi geçirmeye çalıştıklarını belirten Zehra Yurdagül, "Çok sıkıntı çekiyoruz, çok soğuk. Salı pazarında kalıyoruz, ısınacak imkanımız yok, soğukta kalıyoruz. Çocuklar perişan. Çadır verilmedi, ısınacak bir şey verilmedi" diyor.

"BİZİ DEPREM ÖLDÜRMEZSE BU DUMAN ÖLDÜRECEK"

"Sadece yemek vermekle olmuyor. Ne bir tuvalet alanı var, ne elektrik var ne su var hiçbir şey yok" diye devam eden Zehra Yurdakul'un eşi ise şunları söylüyor: "Üstü kapalı alanda ateş yakmak zorundayız. Yani dumanı görüyorsunuz. Yani bizi deprem öldürmezse bu duman öldürecek. Ölümü bekliyoruz yani şu anda ölümü bekliyoruz. Ya depremden gideceğiz ya da bu dumandan gideceğiz."

"AFAD ERKEN GELSEYDİ BU KADAR İNSANIMIZI KAYBETMEYECEKTİK"

İsmini vermek istemeyen bir kadın depremzede şu ifadeleri kullanıyor: "Hatay diye bir şehir kalmadı bitti, bitti. AFAD eğer erken gelseydi biz bu kadar yakınımızı kaybetmeyecektik. Hep baştakilerin AFAD'ı buraya göndermemesinden. Dün gönüllü AFAD’cılar geldi buraya, dediler ki; 'Biz Hatay'a gelmek istedik, onlar bizi göndermedi.' Yani göndermemişler buraya. Her şeyimiz gitti. Çocuklarımız gitti, insanlık gitti yani. Neden?"

Fotoğraf: BirGünFotoğraf: BirGün

"BİZE HİÇBİR ŞEY VERİLMEDİ, "ÖZÜR DİLİYORUM; MARKETLERDEN ‘HIRSIZLIK’ YAPTIK"

Çocuklarıyla ateş başında bekleyen Sonay Girişken, bir gece önce çocuğunun dumandan zehirlendiğini aktarıyor. Kendilerine hiçbir şekilde yardım ulaştırılmadığını söyleyen Girişken, "Çok özür dilerim; marketlerden 'hırsızlık' yaptık" diyor. Girişken ekliyor: "Çünkü benim 6 yaşında bir çocuğum var, 17 yaşında kalp hastası bir çocuğum var."

Girişken, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Çocuklarımla birlikte dışarıdayım. Çadır verilmedi bize hiçbir şey verilmedi. Yani bize destek gelmedi, kendi imkanlarımız doğrultusunda çok özür dilerim marketlerden hırsızlık yaparak aldık. Çünkü benim 6 yaşında bir çocuğum var, 17 yaşında kalp hastası bir çocuğum var. Deprem esnasında atletlerle dışarı çıktık, evimiz sıcaktı. Dışarıda kaldık, bir desteğimiz yok. Ne erzak, ne battaniye, hiçbir şey maalesef. Çocuklarımdan biri 7 yaşında, depremden bir gün önce doğum günüydü. Bu durumdayız. Ayrıca diğer kardeşlerim de var. Onlar başka yerlerdeler, bize ulaşamıyorlar. Biz başka yerdeyiz, birbirimize yetişemiyoruz."

"BUSE’NİN 3 GÜNLÜK ÇIĞLIĞINA KİMSE YETİŞMEDİ"

Gündüz birçok kişinin çıkarıldığı Uğur Mumcu Bulvarı’nda bir kişinin göz göre öldüğünü söyleyen Sonay Girişken, ekiplerin bölgeye 3 gün sonra ulaştığını ancak 3 gündür enkaz altında yardım bekleyen Buse isimli yurttaşın kurtulamadığını anlatıyor.

Girişken, şunları söylüyor: "3 gündür şu binada bir kız var, Gün Apartmanı 17 numara. Bizimkiler yardım etmeye çalıştı ama insanlar korkusundan içeri giremedi. Üçüncü gün AFAD geldi, daha doğrusu AFAD da değil polis geldi. Bir iki kişi geldi, içeri girmeye çalıştılar. Kız adını söyledi; Buse. Buse Sabırlı. Kız içeriden dedi ki ‘Ben Busa Sabırlı, bana yardım gerekiyor.’ Gittiler, 3 saat sonra böyle bir ekip geldi. İçeri girmeye çalıştı şey dediler; ‘Ölmüş.’ Ve 3 gündür biz onları arıyoruz; 'Bakın gelin burada sesler var.’ Buse'nin 3 günlük çığlığına hiç kimse yetişemedi. Hepimizin elinde telefon. Ben caddeye koştum, polisler geçiyordu polislere saldırdık, ‘Yeter bakın kız çığlık atıyor yetişin’ diye, hiç kimse gelmedi. ‘Geliyoruz, geliyoruz’ deyip gittiler."

Çadır bulamayan ve geceyi ateş başında geçirmek altında kalan kişilerden biri de 7 aylık hamile Sevim Girişken. 8 yaşında bir oğlu ve 12 yaşında bir kızı daha olduğunu kaydeden Girişken, kızının 2 saat göçük altında kaldığını ve kendi imkanlarıyla enkaz altından çıkardıklarını anlatıyor. Ekiplerin bölgeye üçüncü günün sonunda ancak ulaştığını söyleyen Girişken, "10 değil, 15 yıl değil Antakya kendine gelmeyecek" diyor.

"ANTAKYA KENDİNE GELEMEYECEK"

Sevim Girişken yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: "8 yaşında oğlum var, 12 yaşında kızım var. Bir de 7 aylık hamileyim şu an. Deprem gece oldu, 4.20 sularında. Zaten direkt çocuklarımıza koştuk. Kızım 2 saat göçük altında kaldı. Küçücük bir delikten zorla çıkarabildik. Çok şükür çıktı. Ama yardım konusuna gelecekseniz hiçbir şey yok. Üçüncü gün bugün başladı yalan olmasın şimdi. Üçüncü günden sonra zaten enkazda kalanlar ne kadar dayanabilir ki?

Soğuk, açlık, yaraları... Yani biz kendimizi geçtik duyduğumuz çığlıklardan artık elimiz kolumuz bağlı. Yaklaşamıyorsun. Artçı depremler çok fazla ve şiddetli geliyordu çünkü. Yani bir binaya girmeye kalksan, kafana bir şey düşse ailen var. Oradakileri bıraksan vicdanın var. Çığlık çığlığa her yerde. Yolda yürürken cesetleri görüyordum ya bu halimle. Psikolojik olarak bitmişiz.

8 yaşındaki çocuğumun dediği, demin daha dedi hatta. ‘Biz olmasaydık böyle olmazdınız anne’ dedi. 'Her şey bizim için, bütün düşünceleriniz bizde.’ Yani kalbime dokundu daha 8 yaşında. ‘Bizim artık evimiz yok, biz artık okula gitmeyeceğiz’ yani ne anlatabilirsin k i bu çocuğa ben ne söyleyebilirim? Daha bir tanesi doğmamış bile. Doğum yapacağım, düşünüyorum. Mümkün değil, 10 değil, 15 yıl Antakya kendine gelmeyecek.

Kuzenim Ankara'dan arıyor, anlatıyorum durumu. 'Bu kadar ölü var’ diyorum 10 bin,20 binden aşağı ölü yok. Bir kent yok oldu. Yani bunlar abartı değil, devleti kötülemek de değil. Keşke yapsalar, keşke onların arkalarında dursak. Devlet bizim devletimiz, vatanımızı biz hala terk etmemişiz.

‘Her yer enkaz gidin’ diyorlar, annemler Mersin'de, yine de ‘gitmem’ diyorum ya benim şehrim, benim vatanım. Biz bu kadar severken devleti mi kötüleyeceğiz yani? Niye kötüleyeyim ama yardım gelmedi. Biz dışarıda üç gün kaldık soğukta, ben hamileyim. Çocuğum hasta. Yani, böyle kalakaldık. Battaniye, enkaz, evimiz... Enkazdaki evlere girdik korkudan bir iki battaniye çıkardık. Sonra Allah affetsin market gördük, çocuğun aç, kalır mısınız siz kim bekler? Açız ya. Ben zaten kansızım, tansiyonum düşüyor hamilelikten. Yani bilmiyorum Allah yardımcımız olsun."

"ORAYA GİTSEM SOĞUKTAN ÖLECEĞİM, ATEŞE YAKLAŞSAM DUMANDAN ÖLECEĞİM"

Isıtma, elektrik olmadığını ancak durumlarına herhangi bir çözüm üretilmediğini kaydeden Girişken, şözlerini şöyle sürdürüyor:

"Isıtma yok. Elektrik yok. Ne yapabilirim? Ateş başındayım. Bana gelip bir de hemşire diyor ki; 'Dumanda durma.' 'Ne yapayım' dedim? Bana fikir ver. Oraya gitsem soğuktan öleceğim, ateşe yaklaşsam dumandan öleceğim. Dün işte görümcemin oğlu zehirlendi dumandan. Çocuğa 5 dakika daha geç kalsak ölmüştü, tokatlayarak su döktük kafasına ancak kendine geldi. Yani donuyoruz yalan yok. Yani giydiğimiz kat kat ama yani buz gibi hava. Çadır yok yani ben yalan mı söylüyorum şimdi? Bakın siz de insanların halini görüyorsunuz. Hangimize çadır verecekler ya elektrik yok şehirde elektrik. Bir jeneratör gelmedi ya. Ölüyoruz, sesimizi duyun.

"YAKINLARIMIZIN ÇOĞU ÖLDÜ VEYA HALA ENKAZDALAR"

'Abartmayın işte devlet yanınızda.' Olsun, ben sizden çok istiyorum yanımızda olmasını zaten. Benim sizden daha çok ihtiyacım var. Oturup sıcak evimden ben 'abartmayın' demiyorum. Buz gibi evde yanımda titreyen çocuklarım, karnımda resmen çocuğum tepiniyor yani stresten. Bunu hissediyorum. Yani Allah kimseye yaşatmasın ama o evlerden bize abartmayın demek çok kolay.

Burada bizim yakınlarımızın çoğu öldü veya hala enkazdalar. Çığlık çığlığa annemin kuzenlerini çıkarttık. 3 gün oldu, 3 günden sonra nasıl çıkacak o insanlar oradan? Ve bir kişi görmedim halk dışında. Burada düşünün ya depremden çıkıp, siz depremden çıkıp kurtarmaya çalışıyorsunuz. Yani bu zorluğu kimse yaşamasın ama kimse de lütfen kafasına göre oradan işte 'devleti kötülüyorlar.' Bunu yapmıyoruz. İnşallah o kadar güzel bakarlar ki bize biz de onların arkalarında dururuz her zaman. Buraya yardım gönderen herkese de sonsuz teşekkür ediyoruz, Allah kimseye yaşatmasın."