Salgın başlayalı on ay oluyor. Ne öğrendik? Elimizdeki başka ne gibi araçlar var? Tüm önlemlerin başarısı, nüfusun tamamının yönetime güvenmesine, önlemleri anlamasına ve uygulamasına bağlı.

Birinci dalga bize ne öğretti?

Jimmy Whitworth

Kuzey yarımküre kışa teslim olurken Avrupa ve ABD’de vaka sayıları tırmanıyor. Uzmanlar kışın zor geçeceği uyarısını yapıyor. Mevsimsel grip vakaları hastaneler üzerinde ek baskı unsuru oluşturuyor. İkinci dalga tehlikesi karşısında Avrupa ülkeleri ve ABD’de birçok eyalet toplu etkinlikleri, nüfus hareketliliğini, çalışma, eğitim, alışveriş ve eğlence faaliyetlerini kısıtlayan uygulamaları hayata geçirdiler.

Bu önlemlerin salgını durdurabildiğini fakat topluma ve ekonomik yaşama maliyetinin büyük olduğunu birinci dalgada gördük. Dört ay boyunca karantina uygulayan Melbourne kentinde gördüğümüz gibi insanlar maskelerini taktıklarında, gece karantina uygulandığında, seyahat kısıtları uygulandığına, okullar kapandığında vaka sayısını sıfıra indirmek mümkün.

Başka çözüm var mı? Salgın başlayalı on ay oluyor. Ne öğrendik? Elimizdeki başka ne gibi araçlar var?

TOPLU TEST

Çin salgının birinci dalgasını başarıyla kontrol altına aldı ve salgın günlük 100 vakanın altında seyrediyor. Yeni bir ‘öbek’ tespit edildiği an derhal toplu testler yapıyor. Bu yöntem 11 milyon nüfuslu Wuhan kentinde Mayıs ayında başarıyla uygulanmıştı. Ekim ayında ise Kingdao ve Kasgar şehirlerinde başarılı oldu.
Bu yöntemde insanlara 5-10 kişilik öbekler halinde PCR testleri yapılıyor. Sonuçlardan birinin pozitif gelmesi halinde öbekler tekrar teste tabi tutuluyor. Yöntemin özü, hastalığı taşıdıklarının ve bulaştırdıklarının farkında olmayan insanları tespit edip onları izole etmek.

Tabii Çin’de halkın geçmişte SARS salgını yaşamış olmasının ve dolayısıyla salgına dair önlemleri ciddiye almasının da önemi var. İnsanlar sağlık yetkililerinin duyurdukları önlemlere uyuyorlar. Maske takıyor, toplum sağlığı için bireysel özgürlüklerinden feragat ediyorlar. Tabii hükümet de sıkı önlemler alıyor. Dev hoparlörler ile anonslar ve insansız hava araçlarıyla denetimler yapılıyor.

KARANTİNA SÜRECİ

Avrupa’da Slovakya’nın aynı toplu test yöntemini uyguladığını görüyoruz. Dört milyon nüfuslu ülkede ekim ve kasım aylarında nüfusun tamamı teste tabi tutuldu. Şu an itibarıyla nüfusun yüzde 95’ine ulaşıldı ve 38 bin vaka tespit edilerek bu kişilerin kendilerini karantinaya almaları sağlandı. Pozitif vaka oranı yüzde bir olarak tespit edildi. Avrupa nüfusu genelinde de bu oranın buna yakın olduğu tahmin ediliyor. Slovakya bu tarama için yarım saatte sonuç veren antijen testlerini kullandı. Bu test yanlış sonuçlar verebiliyor fakat daha maliyetsiz ve özel laboratuvarlar gerektirmeden yapılabiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü ucuz test üretimini ve yaygınlaştırmasını destekliyor. Şu an tanesi beş doların altında testler üretilerek düşük ve orta gelirli ülkelere ulaştırılabiliyor.

Hızlı sonuç veren testler Avrupa’nın farklı noktalarında da uygulandı. Eğitimli sağlık personeli tarafından yapılan testlerde gerçek enfekte vakaların yüzde 76,8’sinin tespit edildiği ve negatif testlerin yüzde 99,6’sının da doğru olduğu anlaşıldı.

YANLIŞ SONUÇLAR

Bu istatistiğe göre nüfus genelindeki vaka oranı yüzde 2,2 dolaylarında hesaplanıyor. Buna göre test yapılan her bin kişinin 17’si tespit edilip ev karantinasına alınırken, beş kişi ‘yanlış pozitif’ oluyor ve dört kişi ‘yanlış negatif’ sonuç veriyor. Bu kişilerde virüs yoğunluğu muhtemelen düşük olduğu için bulaştırıcı dahi olmayabilirler.

Bunun iyi tarafı şu; insanlar test yaptırıp tavsiyelere uyarlarsa toplu test yöntemin salgını yavaşlatabilir ve günlük vaka sayıları kısa vadede yüzde 50 oranına kadar azaltılabilir.

TEMASLI TAKİBİ

Vietnam salgının başından beri temaslı takibine ağırlık veriyor. Ülkede şu an günlük vaka sayısı 100’ün altında seyrediyor ve son zamanda hiç ölüm yaşanmadı. Virüse yakalanan herkes hastaneye alınıyor, temas ettikleri herkes ise evlerinde karantinaya alınıyor. Merkezi yönetim şeffaf bir politika izleyerek süreci ‘siyaset-dışı’ bir eksende, toplum sağlığı problemi olarak ele almakta başarılı oldu.

Güney Kore’de yaşanan ‘salgın öbekleri’ geriye dönük olarak dikkatle analiz edildi ve salgının yayılma şeklinde dair dersler çıkarıldı. Sonuçta barlar, gece kulüpleri, karaoke barları ve ibadet yerleri kapatıldı.

TEST-TAKİP PROGRAMI

Tayvan’da Mayıs ayından beri Covid ilintili bir ölüm yaşanmadı. Başarının sırrı büyük olasılıkla uygulanan test–takip programı. Vakalar günde iki defa telefonla aranıyor, kısa mesajlar gönderiliyor ve kişilerin ev karantinasını uyup uymadıkları ev ziyaretleriyle denetleniyor. Kişilere hazır öğünler ya da süpermarket alışverişleri götürülerek destek veriliyor. Temaslı takibi oldukça etkili olabiliyor ve vaka başında ortalama 20-30 temaslı takip edilebiliyor.
Fakat takip ancak doğru yapılırsa etkili olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü temaslıları takip etmenin yanı sıra takip etmenin ve destek vermenin önemini vurguluyor. Her bir temaslının test-takip ekibi için en az üç günlük mesai gerektirdiği hesaplanıyor. Haliyle, bu yöntemin ancak salgın ‘yönetilebilir’ seviyelere düşünce uygulanabilir olduğu açık. Avrupa ve ABD’de salgın henüz bu seviyelere düşmüş değil.

VAKA SAYILARINI DOĞRU AÇIKLAMAK

Vakalar böylesi yüksekken izlenebilecek en iyi yöntem maalesef ulusal ve yerel karantina uygulamalarına dayanıyor. Fakat bu önlemleri diğer yöntemlerle desteklemeliyiz. Toplu testler yaparak günlük vaka sayılarını doğru tespit edebilmeliyiz. Temaslıları takip ederek salgın zincirini kıracak şekilde destek sağlayabilmeliyiz. Tabii tüm bu önlemlerin başarısı, insanların yönetime güvenmesine, nüfusun tamamının önemleri anlamasına ve uygulamasına bağlı.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Conversation