Birleşik Krallık depremlerden ders çıkarmadı
Fotoğraf: AA

Levent Özçağatay / Londra

Türkiye ve Suriye’deki depremler Birleşik Krallık’ta da yakından ve acıyla izlenirken Londra’nın ve yerel birimlerin depremlere ne kadar hazırlıklı olduğu sorusunu gündeme getirdi. 24 Şubat’ta Galler’de başkent Cardiff’e 50 kilometre uzaklıktaki bir bölgede dünya yüzeyinin 3 km altında 3.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve Cardiff dâhil olmak üzere bazı yerleşim bölgelerinde hissedildi. Buna karşılık telaşa kapılan, polis ve itfaiye ile temasa geçen vatandaşların sayısı fazla olmadı. Sosyal medyada ise “geceyi dışarda geçirdik, yatağımız sallandı, sanki evin altından bir tren geçti, korkunç bir olaydı” diye atılan Tweetler ve paylaşımlar ilgi görmedi. Ondan önceki deprem Kuzey Denizi'nde 3.7 büyüklüğündeydi ve en yakındaki kent olan Norfolk’ta bazı binaları sallamış ama can kaybına ya da paniğe neden olmamıştı.


Bunun nedeni Birleşik Krallık’ın sismolojik faaliyetlere yabancı olmaması ve bunlara benzer küçük depremlerin sık sık meydana gelmesi. Birleşik Krallık'ta ve denizaşırı ülkelerde depremler ve diğer sismik olaylardan kaynaklanan yer hareketlerini ölçen, kaydeden ve analiz eden ‘British Geological Survey’’in raporlarına göre her yıl 200 ila 300 arası deprem kayıtlara geçse de bunlardan yaklaşık 20 ila 30 tanesi insanlar tarafından hissedilebilecek kadar güçlü oluyor. Çoğunluğu Richter ölçeğine göre 3’ün altında büyüklükte ve genellikle adada değil de okyanusta yer alıyor. Şimdiye kadar kaydedilen en büyük deprem, 1931'de 6.1 büyüklüğünde Kuzey Denizi'nde meydana gelmiş ancak denizde olduğu için büyük hasara ve can kaybına neden olmamış ve depremin yarattığı tsunami de gelgit dalgaları adada oldukça normal olduğu için fark edilmemiş bile. Ondan sonra meydana gelen en büyük deprem ise, 2008 yılında kuzey İngiltere'de meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki bir depremdi. Bu depremde bile bildirilen en kötü hasar çökmüş bir kaç baca ve bir kilisenin kapısından düşen bir haçtı. Doğu İskoçya ve kuzeydoğu İngiltere'de depremler neredeyse tamamen yok. Benzer şekilde, İrlanda adası neredeyse tamamen depremsiz.

HERKES TEYAKKUZDA

Adada endişe veren para ve can kaybına neden olan doğal afetler adanın coğrafi konumu nedeni ile maruz kaldığı yer kaymaları, kıyı erozyonu, kasırgalar, fırtınalar ve seller. Yakın zamanlarda akıllarda kalan felaketlerin içinde 1987'de, Londra da dâhil olmak üzere İngiltere'nin güneyinde yaşamı felce uğratan 18 can alan ve 15 milyon ağacı deviren fırtına geliyor. 1990’daki benzeri bir fırtına da 47 kişiyi öldürür ve sigorta firmalarını batma noktasına getirecek kadar hasara neden olur. 1998 yılının Nisan ayında iç bölgelerde aniden bastıran aşırı yağışlar beş kişinin ölümü ve on binlerce kişinin evlerinden tahliye edilmesine neden oldu. Fakat bu tür afetler genelde meteorologlar tarafından önceden tahmin edilebiliyor ve bölge halkları zamanında uyarılabiliyor. Böylece fırtına ve seller binalarda, tarlalarda, yollarda ve köprülerde altından zor kalkılacak mali hasara yol açsa da fazla can kaybına neden olmuyor. Dünyanın bazı bölgeleri yüzyıllardır anlaşılır bir deprem korkusu içinde yaşarken ve özellikle Türkiye ve Suriye’deki depremler nedeni ile birçok ülke teyakkuza geçmişken Birleşik Krallık'ta durumun öyle olmaması bazı uzmanlar için endişe verici. Diğer uzmanlar içinse abartılmış bir tehlike.

Adadaki depremler, Atlantik Okyanusu'ndaki Avrasya levhasının neden olduğu baskılardan kaynaklanıyor. Bu "kıta kayması" adayı kuzeybatıdan sıkıştırıyor ve fay hatlarında baskılar oluşturuyor. Adanın batısı bir zamanlar çok aktif olan ancak şimdi neredeyse tükenmiş olan eski fay hatlarıyla dolu. Ama volkanların aksine, bu eski fay hatları hiçbir zaman tamamen sönmüyor ve üzerlerinde genellikle küçük depremleri tetikleyen küçük kabuk kaymaları oluyor.

En uzun fay hattı olan İskoçya’daki ‘Great Glen’ fayı İskoçya’nın güneybatısından kuzeydoğuya kadar uzanıyor ve Loch Ness gölünü kesiyor. Bir diğer önemli fay hattı ta İngiltere’nin kuzeybatısından Galler’in güney batısına uzanan ‘Church Stretton’ fay hattı. Uzmanların çoğunluğu bunların küçük fay hatları olmaları nedeni ile adada Türkiye, Şili, Haiti ve Yeni Zelanda depremleri gibi büyük depremlerin olası olmadığını iddia ediyor.

HÜKÜMETİ UYARDILAR

Karşıt görüşlü uzmanlar ise İngiltere'yi her an yıkıcı bir deprem vurabileceği için hazırlıklar yapılmasını talep ediyor ve Ocak 2010'da Haiti'de meydana gelen depremi hatırlatıyorlar. Haiti bir fay hattının yanında olmasına rağmen, son ciddi deprem 252 yıl önce yaşanıldığı için, hükümetlerin ve halkın deprem endişesi olmadan yaşamlarını sürdürmüş ve uyarıların ciddiye alınmamış olmasına gönderme yapıyorlar. Bu deprem bölgenin altyapısını tamamıyla çökertip 250 binin üzerinde can kaybına neden olmuştu. Haiti’yi yakından inceleyen California Üniversitesi yer bilim uzmanları depremden kısa bir süre önce 1751'den beri büyük bir sismik olay tarafından vurulmayan Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'de 7,2 büyüklüğünde bir depremin beklenildiğini ama depremin ertesi gün mü yoksa 30 yıl sonra mı geleceğini kesin olarak bilinemeyeceği ve gevşek inşaat yönetmelikleri ve kalitesiz inşaatlarla dolu bir şehirde bu büyüklükte bir depremin on binlerce can kaybına neden olacağını ve altyapıyı tamamıyla çökerteceğini ileri sürmüşler ve hükümeti uyarmışlardı.

O zamanlar uzmanların verdiği tek iyi haber ise fay hatlarında oluşan stres miktarını ölçerek ne kadar enerjinin ne zaman açığa çıkabileceğini konusunda yapılan ilerlemelerdi. Yer altına ve deniz diplerine yerleştirtilen son derece duyarlı sismometreler ile yer hareketlerini ve sarsıntılarını sürekli olarak izleyerek veri toplamak ve gelişmiş kompüterler ile büyük ölçekli depremlerin merkezini ve büyüklüğünü tahmin etmek mümkün olabilecekti. O teknolojiye erişilene kadar da yıkıcı depremlerin önceden tahmin edilemeyeceğini, bilimsel olarak kabul edilmiş bir deprem tahmini yöntemi veya teorisi olmadığını, bu nedenle en önemli görevlerinin hükümetleri, bölge halklarını ve yardım kurumlarını olası depremlere karşı uyarmak olduğunu belirtmişlerdi. Ne yazık ki bu jeoloji konferansından sonraki 14 yıl içinde gerçekleştirilen teknolojik ilerlemelerin Türkiye ve Suriye halklarına bir faydası olmadı.