ALPER TURGUT Gençken, daha keskinken, hani her şeyi ben bilirim derken, tahammül pek yoktu, empati hiç yoktu, düşmanlık ise harbiden çoktu. Tereddüt etmez, karşı tarafı hiç dinlemez, farklı olanı sevmez idik, yalan yok! Aynı yerde duramayız, ortak kararlar alamayız, birlikte adım atamayız derken, artık önce birbirimizi dinlemeyi, sonrasında da gereğini yerine getirmeyi öğrenmiş gibiyiz, tüm […]

Birlikte çok güzeliz!

ALPER TURGUT

Gençken, daha keskinken, hani her şeyi ben bilirim derken, tahammül pek yoktu, empati hiç yoktu, düşmanlık ise harbiden çoktu. Tereddüt etmez, karşı tarafı hiç dinlemez, farklı olanı sevmez idik, yalan yok! Aynı yerde duramayız, ortak kararlar alamayız, birlikte adım atamayız derken, artık önce birbirimizi dinlemeyi, sonrasında da gereğini yerine getirmeyi öğrenmiş gibiyiz, tüm farklılıklarımıza karşın. Bu yepyeni, önemli ve değerli bir gelişme, suskun, bezgin ve vazgeçmiş kitlelere dahi umut aşılayan, daha ne olsun? Demek ki bu siyasi yelpazeyi, daha da açmayı başarmalı, hak ve özgürlükler adına birbirimizden kopmamayı hedeflemeliyiz. Çünkü kesin ve net; biz birlikte güzeliz!

Onca sene geçmiş üzerinden, kutlama nasıl yapılır, onu bile bilmiyoruz. Birbirimize soruyoruz, içelim diyen var, halay çekelim diyen var, şarkı söyleyelim diyen var. Ancak hiçbir arkadaş, alalım elimize pompalıları, sokağa taşalım, havaya ateş açalım demiyor, kutlama kültürümüz olmasa da uygarlıktan taviz yok, asla!

Hah! Bir arkadaşım var, esnaf kendisi, mazbata törenini seyrediyormuş televizyondan, yan dükkandaki çiçekçiye, gel ağabey demiş, birlikte izleyelim. Adam diyor, küfür ederek, resmen üstüme atladı, büyüktür diye karşılık vermedim, araya girdi insanlar, öyle yatıştı ortalık. Kaybetmeye katlanamayan, karşıt görüştekinin mutlu olmasına dayanamayan nice insan mevcut, medeniyetlerin beşiği, kadim coğrafyamızda. Yazık!

Demokrasi getirmek istemekle suçlayan mı ararsın, oylarımızı çaldılar diyen mi ararsın, daha bu iş bitmedi diye köpüren mi ararsın, her türlü tuhaflık ve saçmalık, serpilmiş durumda, dört bir yana. Bu bir yerel seçim üstelik, genel sizde, merkez sizde, para sizde, medya sizde, yargı sizde, kolluk gücü sizde, bunca çırpınış niye? Ha! Resmin bütününü görmekte ustalaştığınız için, belki geleceğin nasıl şekilleneceğini de fark ettiniz, ötesi işte feveran, tam tekmil!

Millete zillet diyerek, toplaşmalarına kolaylık sağlayanlar bile, şimdi yanlışın ayırdına varıp, tüm Türkiye kucaklaşmalı edebiyatına dönüş yaptılarsa şayet, muhalefetin kullandığı, sakin, kibirsiz, kapsayıcı, sevgi dolu ve hoşgörülü dilin, hatırı sayılır kitlelerce özlenmiş ve beklenmiş olmasındandır, hiç kuşkusuz. Bağırana siz daha çok bağırın, tehdit savurana, haddini bildirin, küfür edene, misliyle sövün gibi bir anlayış, anında defedilebiliyormuş meğer, pek sayın halkımız kendine sürekli fırça atılmasından bıkmış, besbelli.

Yüksek perdeden konuşan, hep azarlayan, burnundan kıl aldırmayan zihniyetin, özellikle 18-25 yaş grubundaki gençlerce, hoş karşılanmadığını, hatta ziyadesiyle tepki duyulduğunu, özetle otoriter baba figürünün, resmen ters teptiğini, malum danışman ordusu, çıtlatmıyor mu? Gençlerin, arkadaşlığa ve arkadaşlara ihtiyacı var ve kesinkes özgürlüğe, aksini düşünen ya saftır ya da mevzuyu gayet iyi anlayıp da anlatmaya korkandır, o kadar.

Peki, memlekete bahar geldi mi? Ne gezer, biraz tebessüm ettik, umudu bir ölçü yeşerttik, yarınlara dair bu yolculukta nasıl davranacağımızı öğrendik. Yoksa ne özgürlük geldi ne de adalet! Hele hele adalet, en çok mahrum bırakıldığımız, içimizden kopararak, zindanlara atılan ve orada unutturulmaya çalışılan insanlarımız, ne çoklar! Sınav muhabbetiyle bir neslin geleceğini karartan evinde, barış isteyen anne, yavrusuyla cezaevinde ceza çekecek ha, ne beyin ne de yürek bunu kabul edebilir, Soma’da canı yananlar, ahı kalanlar, ne olacak? Bedel ödemeyecek mi bu memlekette sorumlu olanlar, o vakit deyiverin hele, nasıl gelecek arkadaş, bu güzelim bahar?

Diyarbakır’da kayyumun şatafatlı ön ve arka odası, krallara layık banyosu filan, halkımız yoksullukla boğuşup, açlık sınırında yaşıyor yahu, harbiden ayıp olmuyor mu? Bu şatafat merakı, bu lüks ihtiyacı, bu savurma halleri, gücünüze gitmiyor mu, hiç içiniz acımıyor mu? Sorum, elbette iktidar partisine hala ve ısrarla ve büyük bir inatla destek olanlara, haliyle. Simit ve çay meselesi ise bambaşka bir mecra, dalga geçer gibi fukaralığımızla, tastamam kibir, akıl verme, ölmediğine şükredin demenin başka bir tercümesi, sabır taşırır, çileden çıkartır insanı, lanet ettirir asgarisine de azamisine de, öyle!

Aslında böyle şuursuzca ve şaşkınca yürüyebilirler, fena fikir değil! Kaldıysa ideallerini, parayla, makamla takas edebilirler, hay hay! Yola çıkarken karşı çıktıklarına benzemek, onlara dönüşmek, ezileniz derken, ezene çevrilmek, hayatın onlara yaptığı şaka olmasa gerek, bunu seçtiler, bile isteye, eriyorlar, bunu göremiyorlar, yıpranıyorlar, fark edemiyorlar, nitelikli kadrolarını çoktan yitirdiler, hırslı ve sinsi bir grubun elinde, resmen oyuncak oldular, ne diyelim, geçmiş olsun! Genç işsizliği almış başını yürümüş, mutfaklar yanıyormuş, paramız pul olmuş, umunuzda mı? Aman ayakkabım yıpranmasın, pantolonum delinmesin, aman telefonum bozulmasın, aman bilgisayarım patlamasın, yenisini nasıl alırım diye diye, insanların ayarı bozulmuş, bir çözebilseniz vahameti keşke.

Beka derken, biz safa sürelim, siz cefa çekin diyorlarmış oysa, oh keyifler keka! Seçim değil, geçim derdimiz var derken, sandığa gelin babaaaaa diyorlardı, eee sizi kırmadık geldik, 17 gün perişan oldunuz, ne etseniz, ne yapsanız, kılıfına uyduramadınız, sandık velinimetiniz idi, şimdi ise en büyük korkunuz, vah vah! İnsanlar, sıcacık yatakları yerine, oy çuvallarının üzerinde uyudular günlerce, irademizi ortaya koyduk, onu tersyüz etmesinler diyerek. Evet, tek tipleştirimeyeceksiniz, seküler bir hayattan vazgeçirtemeyeceksiniz, yaşam alanlarımızda tepinemeyeceksiniz. İş, ekmek, özgürlük, eşitlik ve adalet, bunlar olmayınca, insan da olunmaz, bunu öğreneceksiniz. Çünkü ettikleriniz, bizlerin birbirini tanımasına, anlaşmasına, kaynaşmasına yol açtı.

Teşekkürler!