Herhangi bir öz-sermayesi, teminatı ya da karşılığı olmayan bitcoin’in gerçek değerinin ne olduğuna dair somut bir şey söylemek tek kelimeyle imkânsız. Bugün bitcoin’in piyasa değeri spekülatiftir, tamamına yakını şişirmedir

Bitcoin müritleri nereye koşuyor?

ANIL ABA

Büyük finansal çöküşü takiben 2009 yılında ortaya çıkan bitcoin ortalığı şöyle bir salladıktan sonra uykuya dalmıştı. Ancak son aylardaki yükselişi ile popülaritesini yeniden kazanmışa benziyor. Bugünlerde bir bitcoin’in (btc) piyasa değeri 4000 dolar civarlarında rekordan rekora koşarak müritlerini sevindiriyor (!!!). Mesela 1 Ocak 2011 tarihinde 100 dolarlık bitcoin almış olsaydınız bugün 1,3 milyon dolarınız olacaktı (bkz. whatifbitcoin.com). Böyle rakamlar söz konusu olunca kripto para birimleri dönem dönem sıcak gündem maddesi haline geliyor.

Bitcoin’in ardından Ethereum, Litecoin, Zcoin, Monero, Ripple vs. gibi alternatif kripto para birimleri de mantar gibi türedi. 2017 itibariyle irili ufaklı 700 adet kripto para birimi var. Hepsinin dolar karşısında volatilitesi çok yüksek olsa da orta vadeli trendlerinin, şimdilik, yukarı doğru olması fırsatçıları ayrı, tekno-liberteryenleri ayrı heyecanlandırıyor. Bu gidişat bir yandan hiçbir ideolojik yönelimi olmayıp kısa yoldan köşeyi dönmeye meraklı parazitlerin hoşuna giderken diğer yandan da paranın demokratikleşmesi ve devletsiz toplum hayalleri ile Rand ve Hayekvari ütopyaları besliyor. Peki bitcoin bir liberal ütopya deneyi mi, yoksa keriz silkeleme tezgâhı mı?!

Bitcoin konvansiyonel bir para birimi değil

Makroekonomiye giriş (EC 102) dersinde paranın üç temel fonksiyonu olduğunu anlatırız. Buna göre para 1) mübadele aracıdır, yani alışverişte kullanılır; 2) hesap birimidir, muhasebe işlemleri bu ortak birimle yapılır; 3) değer biriktirme aracıdır, servet para olarak tutulur. Bitcoin bu işlevlerin neredeyse hiçbirini tam manasıyla yerine getirmiyor. Bakkaldan bitcoin ile ekmek al(a)mıyorsunuz; bir ölçüm standardı olmadığından muhasebe denetçilerine dönem kârınızı bitcoin cinsinden göster(e)miyorsunuz; birikmiş servetinizi dijital cüzdan olarak saklamanız teoride mümkün olsa bile bu hiç güvenilir bir yol değil, zira Bill Gates’in 90 milyar dolarını dijital cüzdanda tutacak kadar enayi olduğunu sanmıyorum.

Bugün bitcoin ile yapılan alışverişler eser miktarın bile altında. Kaldı ki bu eser miktarın çok büyük bir kısmını da spor bahisleri, silah ticareti ve uyuşturucu kaçaklığı gibi illegal aktiviteler oluşturuyor zaten. Kısacası bitcoin herkesin anladığı cinsten bir para birimi değil. Hali hazırda pek bir halta yaradığı da yok. Herkes de bunun farkında. O halde neden bir sürü insan bitcoin’in peşinden koşuyor?

Keynes’in güzellik yarışması

Eskiden gazetelerin güzellik yarışmaları olurdu. Yirmi kadın adayın mayolu tam boy fotoğrafları, vücut ölçüleriyle birlikte gazetede yayımlanır; siz de sayfanın sağ alt köşesindeki küçük forma beğendiğiniz adayın numarasını yazıp isim ve adres bilgilerinizle birlikte gazeteye yollayarak oy kullanırdınız. Yani kâinat güzeli adayları halkoylamasıyla seçilirdi. Tercihinizi mektup yoluyla belli etme zahmetine karşılık birinci olan güzeli bilenler arasında yapılan çekilişle çamaşır makinesi gibi bir ödül kazanırdınız. Yalnız bu tasarımda bir problem var. Eğer öncelikli olarak önemsediğiniz şey kime oy verdiğinizden ziyade ödülü kazanmak ise, oyun teorisine göre, doğru strateji kendi tercihinizi yansıtarak değil çoğunluğun tercihini tahmin ederek oy vermektir. Siz esmerlerden hoşlandığınız için 8 numaralı adayı beğenmiş olabilirsiniz, ama toplumun çoğunluğu sarışınları beğeniyorsa, yapmanız gereken sarışın adaya oy vererek kazanma şansınızı arttırmaktır. Böylece bu piyasa, insanların gerçek tercihlerini yansıttığı bir güzellik yarışması değil toplumun ortalamasını tahmin etme yarışması haline gelir. Keynes, borsa piyasalarındaki sistematik irrasyonelliği bu güzellik yarışması metaforuyla açıklıyordu.

Şimdi size soru. Bir borsada paranızı hangi kâğıda yatırırsınız? 1) Yakından takip ettiğiniz ve gelecekteki projelerinin kârlı olacağını düşündüğünüz ama sizden başka kimsenin pek duyup bilmediği küçük bir şirkete mi, yoksa 2) aslında o kadar parlak yatırımları olmayan, detaylıca bilmediğiniz ama orta vadede, herhangi bir sebepten ötürü, herkesin satın almak isteyeceği bir şirkete mi? Eğer maksadınız borsadan para kazanmaksa cevabınız ikincisi olmalı. Çünkü satın almalar arttıkça elinizdeki kağıtların fiyatı artacaktır. Dolayısıyla menkul kıymet borsalarında fiyatlar, oyuncuların gerçek değerlemelerini değil sürü psikolojisini yansıtır. İnsanlar girdikçe fiyatlar artar, fiyatlar arttıkça daha fazla insanın iştahı kabarır; böylece sistem kendi kendini besleyen bir varlık balonu yaratır. Tarihteki ilk finans balonu olarak bilinen 17. yüzyıldaki Lale çılgınlığında bu mekanizma bir lale soğanının fiyatını bir ev fiyatına kadar çıkarmıştı.

Artık sisteme girecek yeni enayiler kalmadığı noktada fiyatlardaki durgunluk içerdekileri kaygılandırmaya başlar. Fiyatların daha fazla şişemeyeceğine kanaat getiren spekülatörler ellerindeki kağıtları satınca fiyatlar aşağı doğru hareket eder. Bu kırılmayı gören diğer fırsatçılar borsanın çökeceği korkusuyla parti parti satış yaparlar (önce tetikte bekleyip hızlıca tepki verenler, sonra “dur bakalım” diye bekleyenler). Endeks bazen serbest düşüş yaşar, bazen kademeli olarak düşer. Sonuçta katı olan her şey buharlaşır gider. Burada işin inceliği balon patlamadan biraz önce piyasadan çıkabilmektir. Tabii ortalama oyuncular için doğru zamanı öngörmek çok zordur.

Velhasıl, insanlar bitcoin’in peşinden sürü psikolojisiyle koşuyor. Çünkü Keynes’in güzellik yarışması. Saadet zincirlerinde olduğu gibi, sistem silkeleyecek yeni kerizler bulduğu müddetçe bitcoin’in fiyatı artacaktır. Bugün kimse alışveriş yapmak için bitcoin almıyor. Herkes kısa yoldan köşeyi dönme hayalleriyle bitcoin kovalıyor. Zaten dikkat ederseniz “abi bitcoin diye bir şey çıkmış, nerden alınıyor bir gösterin şunu?” diye soranlarla zengin olmanın kuralları, yarım saatte nasıl CEO olunur, 3 adımda 5 adım, 8 adımda 10 adım gibi safsatalara meraklı olan eğitimli cahiller genelde aynı insanlar. Topluma anlamlı bir fayda sağlamayan, hayalî bir şeyi alıp satarak köşeyi dönmekte bir abes görmeyen, zengin olayım da nasıl olursam olayım kafasında kapitalizmin parazitleri.

Bulutların üzerine şatolar inşa etmek

Bir evin fiyatı yapımında kullanılan girdileri, bulunduğu arsanın değerini, iş gücü maliyetini, metro durağına yakınlığını vs. yansıttığı oranda doğrudur. Bir şirketin net değeri, öz-sermayesini, kârlılığını, taşınmazlarını ve yeni yatırımlarını yansıttığı oranda doğrudur. Bunlar somuta yakın belirleyicilerdir. Bir evin fiyatı somut değişkenlerin ötesinde bazı faktörlerden (mesela spekülasyon) ötürü artıyorsa eğer, varlık fiyatları gerçek değerlerden sapmış demektir. Bu sapmalar büyüdüğü zaman da balon oluyor zaten.

Herhangi bir öz-sermayesi, teminatı ya da karşılığı olmayan bitcoin’in gerçek değerinin ne olduğuna dair somut bir şey söylemek tek kelimeyle imkânsız. Bugün bitcoin’in piyasa değeri spekülatiftir, tamamına yakını şişirmedir. Bitcoin bir hayal satıyor. Neymiş efendim dünyada maksimum 21 milyon bitcoin olacakmış, arzı sabitmiş, talep arttıkça fiyatı artmak zorundaymış. Silkele kerizleri, kalmasın. Çakıl taşının da arzı sabit, onun fiyatı neden artmıyor? Hiçbir işe yaramıyor da ondan, aynı bitcoin gibi. Aradaki fark bitcoin’in kurucusu Satoshi Nakamoto ve ekibinin ilerde bitcoin’in çok kıymetli olacağı hayalini satıyor olması.

Fadıl Akgündüz de bu hayali satıyordu. Vaatlerini gerçekleştirseydi Caprice Gold ve JetPA yatırımcıları çok zengin olacaktı. Gerçekleştir(e)medi, yatırımcıları avuçlarını yaladı. Kenan Şeranoğlu da bunu yapıyordu; on binlerce insanı peşinden sürükledi. NASDAQ borsası CEO’su Bernie Madoff da bunu yapıyordu. Jet Fadıl 4 yıl 2 ay, Titan Kenan 25 yıl, Ponzi Madoff 150 yıl hapis cezası aldı. Nitelikli dolandırıcılıktan. Tabii müritlerinden şanslı olanlar biraz para yapmışsa da çoğunluğun küçük tasarrufları buharlaşıp gitti.

Nakamoto’nun balonları

Neredeyse düzenli aralıklarla; 60’larda Philip Morris ve General Electric gibi 50 büyük Amerikan şirketinin (Nifty Fifty) hisse senedi sepeti, 70’lerde petrol ve altın fiyatları, 80’lerde Japonya borsası, 90’larda internet siteleri (dot-com), 2000’lerde mortgage ve türev araçları üzerinden büyük finans balonları yaratıldı. Benzer bir irrasyonel coşkunluk bugün genel olarak dijital teknolojiler etrafında, özel olarak da kripto para birimleri üzerinde yoğunlaşıyor.

Grafiklerde görüldüğü gibi bütün kripto para birimleri belli spekülasyon dönemlerinde çok hızlı bir şekilde tepe yapıyor, sonraysa yavaş bir düşüş yaşıyor. Sistem çökmediyse, uzun bir süre uykuya yatıyor, sonra yeni bir spekülasyon dalgasıyla tekrar tepe yapıyor. İşin inceliğinin balon patlamadan piyasadan çıkmak olduğunu, fakat bunu öngörmenin zor olduğunu söyledik. Peki ya balonu siz kontrol ediyorsanız?!

İşte Satoshi Nakamoto (ya da gerçek adı her neyse) tam olarak bunu yapıyor. Eğer hızla giden ve bir noktada köprüden aşağı düşecek olan trenin makinisti siz iseniz, trenden ne zaman atlamanız gerektiğini bilirsiniz. Hatta sıradan bir yolcu dahi olsanız, trene yeni insanlar binmeye devam ediyorsa, fazladan birkaç istasyon daha gidebileceğinizi düşünerek bir müddet daha trende kalmaya devam edersiniz. Milton Friedman bu yüzden yanılıyordu. Ona göre rekabetçi piyasalarda rasyonel aktörler fiyatlar gerçek fiyatların üzerine çıktığı zaman kâr satışı, altına indiği zaman da alım yaparlar; böylece piyasalar her zaman denge fiyatına yakınsardı. Ama Keynes’in güzellik yarışmasında piyasa fiyatları gerçek fiyatların üzerine çıktığı zaman mantıklı olan küçük bir kâr için satış yapmak değil balonu şişirmek ya da şişmesini beklemektir. Tıpkı 2007 çöküşüne kadar Goldman Sachs’in yaptığı gibi. Goldman Sachs müşterilerine balonu şişirecek CDO’lar satarken kendi yatırımlarını düşük fiyattan aldığı CDS’lere, yani tam tersi kağıtlara, oynuyordu. Böylece balon patladığında herkes batacak, Goldman Sachs çıkacaktı. Nitekim öyle de oldu. Bitcoin’in gerçek bir değeri olmadığı için Nakamoto ve saz arkadaşları bitcoin kuru düştüğünde alıp yukarı doğru hareket göstererek balonun şişmesini sağlıyorlar; tepe olduğunu düşündükleri bir noktada satarak parsayı topluyorlar. 2011 yılındaki ilk vurgunda, Ocak ayında 0,30 dolardan alıp Haziran’da 30 dolardan sattılar. 2013’teki ikinci dalgada, Ocak ayında 13 dolardan alıp Aralık’ta 1150 dolara sattılar. Çünkü ne zaman alıp ne zaman satmaları gerektiğini biliyorlar. Bu dolandırıcılık tezgâhını daha nitelikli kılan şey ise sistemin anonim olması. Kısa vadede Nakamoto çetesinin yakalanma ihtimali çok düşük.

Liberal bir ütopya olarak bitcoin

Aslında makroekonomi dersine falan gerek yok, Zeitgeist belgeselini izleyenler merkez bankacılığının kapitalizm için ne kadar kritik bir kurum olduğunu bilirler. Bu sistem parayla dönüyor. Parayı da devletler kontrol ediyor. İngiltere AB’ye girdi ama para birliğine girmedi, çünkü kendi para politikasını başkasına devretmek istemedi. Para birliğine girenlerin çoğu da bin pişman. Lehman Brothers batarken millet Amerikan bonosu satın alıyordu, çünkü devlet kendi bastığı bonoların faizini ödeme garantisi verir. Kendi parasını bas(a)mayan, para politikası olmayan devletler krizden çıkamıyor (bkz. Yunanistan). Parasını küresel rezerv para birimi haline getiren hegemonik ülkeler de bunun rantını yiyorlar (bkz. Amerika).

Demem o ki para, para politikası, merkez bankaları ve bankacılık sistemini kontrol etmek kapitalist devletler için istikrarın ön koşuludur. Serbest bankacılık zaten denendi; sonu da felaket oldu. Kontrolsüz para, para değildir. İşlevlerini kaybeder. Karşılığı olmayan para kolaylıkla hiperenflasyon yaratır. Nitekim Haziran 2011’de 30 dolar olan btc, Ekim ayında 3 dolara düşmüştü. Bitcoin ile alışveriş yapılmadığı için insanlar anlamıyor ama bu bitcoin dünyasında %1000 oranında enflasyon, yani hiperenflasyon demektir. Neden? Çünkü bitcoin’in herhangi bir karşılığı yok. Bitcoin madenciliğinin çok zor olması ve uzun sürmesi bu gerçeği değiştirmez.

Artık paranın altın karşılığı olmasa da insanlar Amerikan dolarını ödeme aracı olarak kabul ediyor, çünkü Amerikan dolarına güveniyorlar. Bugün bitcoin’i ödeme aracı olarak kabul edenler de bitcoin’e, şimdilik, az da olsa güveniyorlar. Fakat Amerikan dolarının arkasında Fed, Amerika devleti ve ordusu var. Öte yandan Zimbabve dolarının arkasında da Zimbabve devleti var. Peki neden paranızı Zimbabve dolarına yatırmıyorsunuz? Çünkü onun hem kabul edilirliği düşük hem de volatilitesi çok yüksek. Yarın düşer mi, çıkar mı belli değil. Bitcoin’in arkasında ne devlet garantisi var ne fiyatı sabit ne de kabul edilirlii yüksek. Dolar 3 liradan 3,5 liraya çıktığı zaman ithalatçılar ne yapacağını şaşırıyor, bütün hesapları alt üst oluyor. Birkaç ay içinde %1000 değer kaybeden, sonra %800 artan bir para birimini insanlar kullanmak istemez. Marx, Keynes ve Minsky’nin açıkladığı üzere, sistemin iç çelişkileri istikrarsızlık yarattığı için planlama, müdahale ve regülasyona ihtiyaç duyulur. İşte tam da bu yüzden merkez bankaları fiyat istikrarı için enflasyon hedeflemesi yaparlar. Anarşik bir para birimini istikrarı sağ-la-na-maz.

Hayali değil gerçek girişimler olan Uber taksicilerin, AirBnB ise otellerin rantını tehdit etti. Taksiciler New York’ta ayaklandı, küçük sektörler olmalarına rağmen ikisi de pek çok ülkede ya yasaklanıyor ya da sisteme entegre edilmeye çalışılıyor. Şimdi birileri çıkıp sistemin dışından dijital para birimi çıkaracak, insanlar resmi para birimleri yerine bitcoin kullanacak, devletler de oturup seyredecek. Buna kargalar bile güler. Para için ülkeler yüzyıllardır savaşıyor. Bu gibi radikal hareketler ancak ve ancak kapitalist sistem tarafından kontrol edilip içselleştirilirse var olurlar. Mesela kredi kartı bir parasal inovasyondu; devletler, bankacılık sistemi ve özel şirketlerin tekelinde dünyaya yayıldı. Ama devletsiz, öz-sermayesiz, teminatsız, karşılıksız ve regüle edilmeyen dijital bir para biriminden ütopya falan olmaz. Ben Karbonat Erol olacak fırsatçılara değil de sosyal medyanın gazına gelip 3-5 kuruşunu bu tezgâha kaptıracak naif insanlara üzülüyorum.