Ne zaman ki “evleniyorum” dedin, işte o vakit birçok şeyin tepetaklak olduğunu düşündüm senin için. Sanırım 2005 yılıydı,...

Hayatımda evliliğin yakışmadığı tek insan,

Hiçbir şey daha kötü olamaz
Kötü biten bir aşk sonrasından
Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler
Her telaş ıssızlık taşır biraz
Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın
Sokağa, ki sokak puslu, alıngan
Kalbinden daha tenhadır Dünya

Ne zaman ki “evleniyorum” dedin, işte o vakit birçok şeyin tepetaklak olduğunu düşündüm senin için. Sanırım 2005 yılıydı, bu gazetede Özgür Doğu’nun bir yazısı yayımlanmıştı. Yazı, “Aşk onun ruhunda, evlilik onun evinde kalmaktır” tümcesi ile son buluyordu. Yazının bütününde ise aşk ve evlilik arasındaki ayrışma irdelenmişti.
Bu yazıyı sana yolladığımda ne cevap yazdın, ne de yazı hakkında benimle konuştun. Evlilik biraz da susmak, akışına bırakmak demekti belki de. Bu mektup biraz da o yazıya borçlu bu halini: Evlilik teslim almak stratejisidir. Aşk ise teslim olmak!
Yukarıdaki şiir Ahmet Telli’den. Bir aşk kötü bitiyorsa dilsiz kalırsın, sağır kalırsın diyor şair. Hele de bir kadın için çok daha doğru olsa gerek. Gerek değil, öyle. Etrafımdaki kadınların birçoğunda görüyorum bunu. Beni de oradan oraya savurmadı mı biten aşklarımdan bazıları, savurdu. Ne yalan söyleyeyim…
Sonra ne yaptım ‘aşk’ımı koyup cebime yeni bir yüreğe taşıdım. Yani Murathan Mungan’ın dediği gibi, “ben sende bütün aşklarımı temize çektim”. Aşk, evlilik, temize çekmek…
Ayrılık kararını alıp da, önce kendini ikna ettikten sonra, sıra ailene açıklamaya gelince, o dimdik ayakta duran, neşe dolu, kendinden emin halin ortadan kayboldu; destek olacak birileri aradın. Etrafındakiler sanki ‘yokmuş’ gibiydi, tenha idi her yan. Sonra ne oldu, baktın ki bu ahrazlaşan, sağır ve dilsiz halinde etrafta kimse yok. Kendin gördün işini. Pek de güzel bir şekilde. Neymiş; aşkı veren, bu gücü de veriyormuş insana, değil mi?
“Tenhadır sığındığın bütün kıyılar…”
Evet, ayrılan kadına hâlâ bu memlekette hoş bakmayan insanımsılar var ne yazık ki. Sırf bu yüzden ‘teslim olduğun’ evliliğin yegâne belirtisi olan yüzüğü bir türlü çıkartamadın parmağından: Akbabalar üşüşmesin diye! Ya da kutsal değer! 
Seninle eşzamanlı olarak aynı engebeli yolda yürüyen bir arkadaşım da benzer süreçleri yaşıyor. Aynı karın ağrıları, huzursuzluklar, aile içi dengeler ve dengesizlikler üzerine sıkı bir depresyon öncesi dinginlik diyebiliriz.
Kanırta kanırta acısını yaşaması, sevgi ve aşk dolu binlerce günü yaşadığı gibi mubah. Yani terazinin dengelenmesi gerekiyor… Aşk ve acı!
Ve bugün. Yeni bir işbaşındasın. Yeni bir aşk da olur kimbilir. Ama benden sana dost tavsiyesi, “İkimiz de âşık bir tek farkla / Benimki senden biraz fazla” diyen beyaz yakalıya gül geç… Çünkü, şimdi sükût zamanıdır. Şimdi ruhu yıkama zamanıdır. 
İşte şiir şöyle son bulur:

Odan dağınıktır, tütün kokuyordur
Okusan da dilsizdir kitaplar
Bir fotoğraf düşer ansızın
Cam kesiği gülüşlerdir kanayan
Pencerende solgun bir ayışığı
Mahçup bir duruşla bakarsın
Susarsın. Sükût iyi gelir belki.