İnsan beyninin gelişim sürecinde gerçekleşen iki ana işlemden birincisi, nöronların yeni dallar geliştirerek diğer nöronlarla bağlar kurması ile başlıyor. Bu süreci bütünleyen “karşıt” süreç ise, nöronların kullanılmayan bağlantılarının budanması (yok edilmesi)

Biyolojik eşitsizlikler sınav performansını etkileyebilir

Liseye geçişte etkisi olan şimdiki adıyla TEOG tipi sınavlara giren çocukların nörobiyolojik ve psikolojik gelişimleri bir eşitsizlik yaratmaktadır.

Gelişimleri doğal dağılım gereği eşit olmayan çocukların, beyinsel ve zihinsel gelişimlerinin en eşitsiz olduğu dönemlerden birisinde, sadece sorularda eşitliği (soruların çalınmadığını varsayarsak) sağlayan bir sınavlar dizisine girmelerini adaletli görmüyorum.

Gelişimlerinin eşitsizliğinde, sınava hazır olma açısından farklı avantajlar getiren sosyal ya da ekonomik eşitsizlikleri de aşan, beyin gelişimine ilişkin bir düzensizlik önemli bir rol oynuyor. Nasıl bir düzensizlik? Önce, gelişimin düzenini hatırlatmaya çalışayım:

İnsan beyninin gelişim sürecinde gerçekleşen iki ana işlemden birincisi, nöronların yeni dallar geliştirerek diğer nöronlarla bağlar kurması ile başlıyor. Bu süreci bütünleyen “karşıt” süreç ise, nöronların kullanılmayan bağlantılarının budanması (yok edilmesi). Gri maddeyi oluşturan nöronlar, yaşanan olaylar ya da kaydedilen bilgiler ölçüsünde birbirleriyle bağlar kurarak, beraber “hareket” etmeye başlarlar.. Bu yaşantılar ya da bilgiler tekrar tekrar kullanılmadıkları takdirde, nöronlar arasındaki uzantıların oluşturduğu bağ kaybolur; anı da, bilgi de silinir. Bu yolla “gereksiz” doku azalır. Gri maddenin toplam kalınlığında (beynin dış kabuğu) önce bir artış (silinenden çok kaydedilenin olduğu bir dönem), sonrasında da azalma, bir incelme (gereksizliklerden arınılan bir dönem) olur.

İkinci işlem, gri maddedeki incelmeye paralel olarak gelişen, beyaz madde olarak da bilinen destekleyici dokudaki artıştır. Beynin “beyaz” bölümü, nöronların ve oluşturdukları dokuların arasındaki iletişimi sağlayan bir tür “kablo” sistemi olarak görülebilir. Bu kablolamanın verimi arttıkça, daha az sayıda nöron ile bilginin ve yaşantının işlemlenmesi mümkün olur. Beyaz maddenin artışına paralel olarak, birinci işlemdeki incelme döneminin sonucunda (öncekine göre) daha az gri madde ile en az önceki kadar zihinsel etkinlik sağlanır. Bu zihinsel etkinlik artışı, daha hızlı işlem yapma, “bir bakışta anlama”, “cevabın hızla akla gelmesi” gibi sınavlara ilişkin becerilere yansıyacak cinsten bir değişikliktir. Yaşlıların kendilerinden daha zeki çocuk ve gençlere göre daha etkin problem çözücüler olmalarının, konuları pek iyi bilmeseler bile akıl yürütme ile sorunları aşabilmelerinin, deneyimlerini kullanabilmelerinin sırrı bir parça da bu gri/beyaz oranının düşmesindedir.

Özetle, beyindeki gri maddenin zaman içinde azalması, beyaz maddenin çoğalması beyin gelişiminin önemli bir göstergesidir. Özellikle “problem çözümü”ne dönük akıl yürütme becerilerinin, birikmiş deneyim ve bilginin kullanımının bu gelişimsel gösterge ile ilişkisi vardır. peki, bu gelişimin en belirgin olduğu dönem ne zamandır? Bu gelişim hamlesinin ilk basamağı 18-48 ay arasında gerçekleşir. İkincisi ise, 11-14 yaşlar arasında... Hemen her çocuk bu döneme 11 ile 14 yaş arasında bir dönemde girer. Bazıları 11, bazıları 12, bazıları 13, bazıları 14 yaşındayken. Yaklaşık 11 yaşına kadar iyi kötü eşit ivmeyle ilerleyen beyin gelişim hızı, bu gelişim hamlesi döneminde, kişiden kişiye büyük farklar göstermeye başlar. İlkokul yıllarında (çok eski yıllardaki tipte) benzer sınav uygulamaları yapıldığında, henüz gelişim ivmeleri arasındaki makas henüz çok açılmamıştır. O dönemde, gelişim düzeylerindeki farklılık, ivme farklılığından ziyade o anda gelebildikleri noktanın bir yansımasıdır. Sınava hayatın o döneminde “yakalanmış” olmanın etkisi, beyin gelişim sürati eşitsizliğini pek yansıtmaz. Lise çağının son iki yılı içindeki üniversite adaylarında ise, gelişim hızları tekrar birbirine yakın düzeye erişmiş, gelişimin temel basamakları olabildiğince tamamlanmıştır. Aradaki farklar iyi kötü kesinleşmiştir.

On dört yaşındaki ergenlerin bir kesiminin beyinlerinin gelişimleri, doğalarına özgü ve herhangi bir patoloji içermeyen (zaman içinde toparlanan) sebeplerle, grubun kalanından daha yavaş ilerlemekte, çoğunda beyin kabuk gelişiminin kritik bölümleri o dönemde tamamlanamamaktadır. Doğal sebeplerle oluşan ve zaman içerisinde değişme olasılığı olan bir eşitsizliğin, çocukların geleceğini etkilemesi kabul edilebilir bir durum değil. Ama, uygulamalar bu yazının ilk biçimini yazdığım 5-6 yıl öncesindekine benzer biçimde sürüp gitmekte.

Çocuklar arasındaki kapasite ve eğilim farklılıklarının henüz son halini almadığı, ama farklılık oluşma süratlerinin de birbirinden alabildiğine farklı olduğu 11-14 yaş döneminde yapılacak bir hazırlığa dayalı bir sınama sistemiyle kıyaslamalı ve sıralamalı ölçümler yapmak, bırakın toplumsal ve eşitlikçi eğitim perspektifini, yarışmacı perspektif açısından bile adil değildir, bir eşitsizlik yaratmaktadır.