Bizden bir roman...

HAKAN YILMAZ

Su Yayınevi’den çıkan, “Umut Deniz Gibiydi” Aydemir Çimen’in üçüncü romanı. Bu roman da diğerleri gibi gerçekçi betimlemeleri yaşamın dinamizmini taşıyor. İçtenlik ve sadelikle yansıttığı bütün karakterleri bizim insanlarımız yakından tanıdıklarımız; dolayısıyla bizden bir roman.

Yazar yine umutların deniz gibi olduğu, tutkulu aşkların, acımasız saldırıların, katliamların tuzakların, zorbalıkların aydınlık bir gelecek için direnişlerin ve mücadelelerin yükseldiği 70’li yılların hikâyesini konu edinmiş. Bu nedenle hayali kahramanlarla değil de gerçek haliyle önümüze geliyor. Başkentin kirli havasında her türlü gerici faşist saldırı ve tertip düzenleyerek darbe peşinde koşturanlarıyla, okumaktan başka çaresi olmayan yoksul aile çocuklarının direnişleriyle, emekçilerin hak ve özgürlük mücadeleleriyle kısacası 70’li yılların ikinci yarısındaki Ankara en katıksız en yalın, en derin ve en can acıtan biçimiyle, üstelik sanatçı hassasiyetiyle anlatılıyor.

Yazar şimdi çok gerilerde kalmış yaşamları, mücadeleleri, direnişleri kısacası bütünüyle olup bitenleri o günkü halleriyle anlatmış. Ustalıkla emekçilerin, yoksulların, okumaktan başka seçeneği olmayan, okumak için, okuldan atılmamak için faşistlerle mücadele eden, aydınlık yüzlü gençlerin, mücadelelerini direnişlerini destanlaştırmış.

Yazar karakterleri arasında taraf tutmadığı gibi iyileri toplayıp kötüleri de yadsımıyor, yaşamı olduğu gibi sunmaya çalışıyor. Her iyi insanın içinde biraz kötülük her kötü insanın içinde biraz iyilik olduğunu mutlaka fark ettiriyor.

Yazar yaşamış olduğu topraklardaki gerçek sevgileri, aşkları, tutkuları, dramları, aldatmaları, dostlukların güzelliğini, kin ve nefreti anlatıyor. Hayata tutunmaya çalışan yoksulların yaşadığı umutsuzlukları hayal kırıklıklarını, emeklerine sahip çıkarak var olma mücadelesi veren emekçilerin maruz kaldıkları saldırıları görüp itiraz ediyorsunuz. İdeolojik ve siyasi bağnazlıklar içinizi yakıyor, yüreğinizin sızladığını hissediyorsunuz. Büyük bir heyecan ve coşkuyla memleketlerinden gelip okumaktan başka çaresi olmayan devrimci öğrencileri hatırlatıyor. Kurulan tuzaklara rağmen ölümü hiçe sayarak bin bir zorluk ve tehlikelerden nasıl kazasız belasız geçip gittiklerini görüp seviniyor, okumak için sürdürdükleri direnişlerine saygı duyuyorsunuz.

“Umut Deniz Gibiydi” yazarın yaratıcılığının bir göstergesi olduğu gibi aynı zamanda demir bir cendere içine sıkıştırılmak istenen ülkemiz halklarının yaşadığı cehennemi bir hikâye. Kendi halkına ya da kendi kardeşlerine karşı nasıl bu kadar kıyıcı, bu kadar acımasız olunabilinir? Sevgisizlik mi? Acımasız ve zalim olan devlet mi? Ya da elinde silahı olan küçük bir grup mu? Yoksa eline geçirdikleri baltalarla muhteşem bir bahçeyi bir anda çöle döndüren birkaç ruh hastası mı? Adaleti sadece kendisi için gören egemenlerin umutları yok olmaya başlayıp ölmekte olduklarını fark ettikleri anda her türlü zalimce düzenlemeleri nasıl da canhıraş haklı göstermeye çalıştıklarını anlatıyor. Fildişi saraylarında oturup kanları akıtılan kurbanları seyredenlerin halkın boş inançlarını adalet ve dindarlık duygularını nasıl hiçe saydıklarını gösteriyor. Halkı içinden zehirleyerek kendi geleceklerini devam ettirmenin yollarını inşa ediyor. İşte o zaman yıllardır sadece kendileri için zavallı halkın dünyasını kan gölüne çevirdiklerini unutup adaletli bir düzen kurulacak palavralarıyla ortalığa dökülüyorlar.

Darbe tertibi içindeki uşak ruhlu yöneticilerin kendi halkına karşı sürdürdüğü acımasız bir savaşın hikâyesi. Ülkede yükselen özgürlük ve eşitlik duygularını bastırabilmek için acımasızca kan dökenlerin esas dertlerinin darbe düzenlemek isteyenlerin kirli ve karanlık ilişkilerini kolayca görebiliyor, bu zalimlikleri yapanların kendilerine verilmiş bir görevi nasıl da düşünmeden büyük bir bağlılıkla yerine getirdiklerine tanık oluyoruz. Adalet ve insanlık yasaları hiçe sayılarak öyle yalanlar yayılıyor öyle öcüler yaratılıyor ki acımak nedir bilmeyen öfkeli ruhlar anında alevlenip tutku ve fesat yuvaları hemen harekete geçiyor.

Yazar bütün ideolojik keskinliklerin ve siyasi bağnazlıkların sonucu olarak nasıl pek çoklarının bütün bu yalanlara inanıp teslim olmaktan başka çaresi kalmadığını anlatıyor. Bunların nasıl kısa sürede kendilerini kızıştıra kızıştıra bir öfkenin içine yuvarlandıklarını, içlerindeki vahşi ve peşin önyargıların nasıl günden güne kuvvetlendiğini, tutkularını yatıştırmak için nasıl da çirkin hatta saçma sapan yöntemlere başvurduklarını görüyorsunuz. Ezilmiş yoksul halkımız, emekçilerimiz, aydınlarımız, gençlerimiz, yüzyıllardır insanlığın biriktirdiği zenginlik ve kültürel değerlerimizle bütün bir toplum nasıl bir saldırıya ve zulme maruz kalıyor kolaylıkla anlayabiliyoruz. Sonra fark ediyoruz ki bu eli kanlı silahlı katiller hayatın her alanında karşımıza çıkabiliyorlar.

Yazar bütün bunları öyle yalın öyle bir sahicilikle anlatıyor ki hiç tereddüt etmeden kendinizi tanık olarak görebiliyorsunuz.

BirGün gazetesi yazarlarından Kemal Ulusaler’in dediği gibi; “Faşizm, resmi ve sivil güçleriyle, daha iyi bir dünya isteyenlerin üzerinde baskı ve zulmünü hiç eksik etmedi. Ne kadar kararttı ise dünyalarını onlar o kadar aydınlandı. Anaların babaların yüreklerini dağladı, birer parçalarını söküp aldı. Ama ne evlatları, ne de ailelerini yıldıramadı. Her şeye rağmen direnenler vardı ve hep var olacaklar. Yazar bu üçüncü kitabıyla bu coğrafyanın bir asır boyu ezilen, zulüm gören ve sürülenlerini işlemeye devam ediyor. Anımsatıyor, irkiltiyor, unutmamamızı sağlıyor. İyi de yapıyor.”

UMUT DENİZ GİBİYDİ
Aydemir Çimen
Su Yayınevi