Fatsalılar, fındık fiyatları ve üst üste gelen zamlara karşı mücadeleye devam ederken Kayaköy, Çayır köy ve Demirci köyünde yaşayan halk, HES, madenler ve taşocaklarından toprağını korumaya çalışıyor. Halk, rant uğruna aç bırakıldıklarını, yoksulluğa itildiklerini söylüyor.

Bizi bir AKP bir de rant bitirdi
Fotoğraf (Soldan sağa): Arif Akyazı - Yusuf Şendur - Ali Salbaş - Saniye Salbaş

Dilan Esen

SOL Parti, Ordu Fatsa’daki Cumhuriyet Meydanı’nda bugün gerçekleştirilecek olan ‘Fındıkta Sömürüye Son’ mitinginin çalışmaları kapsamında köy köy, ilçe ilçe gezerek halkla buluştu ve yurttaşların sorunlarını dinledi. Biz de BirGün olarak SOL Partililerle birlikte Fatsa’nın köylerini gezdik. Kayaköy, Demirci Köyü ile Çayırköylü halk, oldukça dertli. Ekonomik kriz sırtlarına binerken zamlar da ayrı bir yük oluşturuyor. Bunun yanında bu 3 köydeya hidroelektrik santralına yakın ya taşocağına ya da altın madenine. Fatsalılar, tüm bu şirketler ve iktidarın para uğruna fındıktan domatese, mısıra, kabak ile diğer tüm meyve ve sebzelere kadar hepsinin dalında çürüdüğünü, verim almanınsa imkânsız hale geldiğini söylüyor.

FINDIK DEĞİL, KÜF İLACI KULLANIYORUZ

Kayaköy’den Arif Akyazı, ortalama 3 ton fındığı olduğunu söylüyor ve bu masrafların bir kısmının gübre, ilaç, mazot olduğunu hatırlatıyor. Akyazı, asıl masrafın ise hiç görülmediğine dikkat çekiyor ve “Bizim harcadığımız beden gücü” diyor. Akyazı, şöyle devam ediyor: “Bu gidişle para kalma ihtimali yok. Eskiden bir gübre bir de fındık gübre ilacı atardık. Şimdi de küf ilacı atmak zorunda kalıyoruz. Bu memleketin bir üniversitesi var. Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin ortaya çıkıp ‘bu küf şundan oldu, ilacı da budur’ demesi lazım. Biz bir küf ilacı kullanıyoruz, üzerinde domates ilacı yazıyor. Buradaki taşocağı da çok etkiledi, dereler HES yatağı oldu. Küf en çok güneş alan yerlerde var. Niye yukarıda oluyor? Gece buhar yapıyor, nem yapıyor. O nem yukarı çıkıyor yaprağa güneş vurduğunda da al sana küf.”

BÜTÜN SUÇ İKTİDARIN

Madenler ve taşocakları nedeniyle fındığın veriminin düştüğünü ifade eden Akyazı, şöyle konuşuyor: “Diyelim ki fındık var, hiçbir şey de çürümüyor, bunun en önemli tarafı nedir, değerlendirmektir. Tüccar fındığı istediği gibi alıyor. Artık her vatandaş Ferrero’yu tanıyor. Devlet bunların üzerinde durmuyor. Bizim fındığımızı başkaları yiyor. Buradaki birinci sorun yöneticiler. Ticaret Bakanlığı bir el atmalı buna, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin ne işi vardı burada? Fiskobirlik diye bir kooperatifimiz vardı, onu yerle yeksan ettiler. Bunlar ülkenin diğer dertlerinden soyutlanmış dertler değil. Bunların hepsi idare sisteminin noksanları. Biz elimizden geldiği kadar sesimizi çıkarmaya çalışacağız.”

45 yıllık fındık üretici Mehmet Dikmetaş ise hiç böyle zor bir dönem görmediğini aktarıyor ve “Geçen yıl yazlık gübresi 1700 liraydı bu sene 8 bin liradan aldım. İşçi der ki bize; devlet 216 lira fiyat verdi, 30 lira da günlük kişi başı fiyat alırım. Oldu 250 lira. E benim elektriğim var, köyde suyumuz yok, su getireceğiz. 20 kişiye bir tank su yetmez. Burada çok zor durumdayız. Biz emeğimizin hakkını istiyoruz. 70 lira çok değil. 4 kişi bu köyde 70 bin lirayla bir sene geçirebilir mi? Mümkün değil, 70 bin liranın yarısı da masrafa gidecek. Bir ton fındıkla ne yapacak köyde, nefes bile alamaz” diye konuşuyor.

Kendisinin daha önce 2 kez AKP’ye oy verdiğini ifade eden Dikmetaş, “Benim oy verdiklerim beni açlığa, yoksulluğa itti, yalnıza bıraktı” diyor.

Köyde taşocağı olduğunu söyleyen Dikmetaş, şunları ifade ediyor: “Bombalar patlatıldığı zaman yeraltında su falan kalmayacak. İçmeye suyumuz bile yok. Sebze meyve arama, yakınında bahçe arama. İnsanlar orada uyuyamıyor, beyaz atleti as oraya simsiyah oluyor. Taşocağı doğadaki hayvanların yaşam koşullarını bozdu. İnsanlar dereye götürüyor hayvanlarını, hayvan içmeden geliyor.”

HAYVANLARIMI SATMAK ZORUNDA KALDIM

Demirci köyünden Yusuf Şendur da hem hayvancılık hem de fındık üretimi yapmış. Ancak yakın zamanda sürekli zarar ettiği için 40 baş hayvanını satan Şendur, fındıktan da para kazanamadığını söylüyor. Hayvanlarını yarı fiyatına yani zararına sattığını aktaran Şendur, şöyle konuşuyor: “Hem hayvanda hem fındıkta masrafımızı bile alamadık. Saman bin liraydı 2 buçuğa çıktı, gübre 4 kat arttı. Fındığımız sapsarı sarardı, orada duruyor. Alma gücümüz kalmadı. 54 yaşındayım, hayvancılık ve fındıkla geçiniyordum ama bu sene yok. Üç seneden beri emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Burada 2 HES var. 5 senedir fındık sarardı, verimsizleşti. O zaman tepki gösterdik, binbaşı geldi, “Bırakın” dedi.”

GEÇİNEMİYORUM, SİGORTAMI ÖDEYEMİYORUM

Fındığın en az 70 lira olması, gübre ve mazot desteği verilmesi gerektiğini aktaran Şendur, “Geçinemiyoruz, 54 yaşındayım sigortamı ödeyemiyorum. Anamın, babamın yanında çiftçi kaldım köyde, şimdi sigortamı ödeyemiyorum” diyor.

FINDIK DALDA YOK OLUYOR

Çayırköy’de yaşayan Ali Salbaş ise altın madeni ve organize sanayi bölgesinin köydeki tarımı olumsuz anlamda son derece etkilediğini söylüyor. Salbaş, şöyle anlatıyor: “Tam karşımızdaki Bahçeler köyünde altın madeni var. Salatalık, domates, kabaklar dalında çürüyor. Fındık hep döküldü gitti. Bundan bir ay önce dallar sarkıyordu, şimdi yok. Madenciler ağaçları kesiyor, temiz su bırakmıyor. 5 sene önce burada küf diye bir şey duymazdım, şimdi fındık yok olup gidiyor. Ne dalda var ne yerde. Nasıl yok olup gidiyor anlamıyorum. Burası da maden ruhsat sahası burada da maden olursa ölürüz biz, burada yatan ölümüze sahip çıkamayız. Aşağıda organize sanayi var. Bütün dumanı, pisliği bize çıkıyor. Filtre yakıyoruz diyorlar ama biz çekiyoruz çilesini burada. Alternatif ürün yapsak bu maden ocakları bize izin vermiyor. Taflan yapıyorduk, bu sene bir tane yok. Domates yok, mısır yok. Bu maden açıldıktan sonra oldu hepsi. Organize sanayinin de etkisi var.”

Fındığın çok fazla masrafı olduğunu belirten Salbaş, ekliyor: “Fındığın masrafı çok. Bu kadar zorluk yaşandığı bir dönem daha olmadı. Benim emekliliğim var ama emekli olmasam burada yaşayabilme şansım hiç yok. Gübreyi fındık veresiye aldım, o da 300 kilo.Fındık veresiye aldığım için normalde torbasına 350 lira ödeyecektim, şimdi 450 ödeyeceğim. Devlet desteklemeli bizi. Bu maden ocakları kalkmalı, organize sanayi fındıkların içinden çıkartılmalı.”

EVİN ÜSTÜ AKIYOR YAPTIRAMIYORUM

Saniye Salbaş da “Fındığımıza gübre atamadık, sebze yaptık ama sebzeye de atamadık, böyle kaldı. Sebzeler olmuyor çünkü madenden hepsi yandı. Biberi, patlıcanı 3 kere diktim hiçbiri olmadı, hepsi yandı. Erikler, elmalar, fındık hepsi yandı. Oğlum organize sanayide çalışıyor aldığı ücret kendine yetmiyor. Evin üstü akıyor. Biz yaz kış burada yaşıyoruz. Yıllardır böyle ve bir torba çimento alıp yapamıyoruz. 500 kilo fındıkla evin üstü mü yapılır? Karnımı doyuramıyorum, aç geziyorum. Ben ne yedim ne içtim ne de gezdim.”

Kadın olduğu için tüm bu bahçe derdine evin yükünün de eklendiğini dile getiren Salbaş, şunları söylüyor: “Bir de kadın olarak evin işi, bahçe işi… Bahçede bulursan alıp getirip yiyeceksin. Çocukları evlendireceğim, fındığa bakıyorum. Sabah kalk kahvaltı hazırla bahçeye git, akşama kadar çalış, fındık dibi al, temizliğini yap… Ekmek 10 lira, un alamıyorsun. Şeker zaten 50 lira bir paket çay alıyoruz onu da şekersiz içiyoruz. Sinirimden tansiyonum fırlıyor. Baştaki yıkılırsa belki düzelir. Gezmeye hiç gitmiyorum zaten, üzerime ayağıma bir şey alamıyorum. İlacımı bile alamıyorum.”

MADENCİLİK YOK EDİYOR

Fatsa halkı gibi TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu BaşkanıBaki Remzi Suiçmez de madenler, taşocakları ve hidroelektrik santrallarının üretimi etkilediğini düşünüyor. Sadece Fatsa’da değil, ülkenin dört bir yanında madenler ile taşocaklarının hayatı ve doğayı etkilediğini söyleyen Suiçmez, şunları dile getiriyor: “Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi örneğin Erzincan’dan Kazdağları’na kadar altın madenciliği son derece yok edici. Yarattığı çeşitli olumsuz çevresel etkiler var. Toprağı suyu havayı etkileyen toz gürültü kimyasal maddelerin sızması olmak üzere bu Fatsa’da da yaşanıyor. Sadece altın madenleri değil taşocakları ve sanayi enerji yatırımları gibi. Bunlar tarım alanları su havzalarını dolayısıyla üretimi olumsuz etkiliyor. Örneğin İkizdere’deki taşocağı çaya ve arıcılığa, Fatsa’daki altın madeni arıcılığa, suya, toprağa olumsuz etki yapıyor.Türkiye fındıkta en çok üretim yapan ülkelerden geçmişte Fiskobirlik vardı, üreticilerin örgütü. Tarım satış kooperatiflerinin işlevsizleştirilmesi sonrası piyasadan çekildi. Bugün fındık piyasasını çokuluslu bir şirket belirliyor. Rekolte oyunlarıyla fiyat üzerinde baskı kurulması gündemde. Maliyet artışları tüm tarım ürünlerinde var. Geçen yılın fiyatına göre enflasyonun üstünde verdik gibi rakam oyunlarına girmeden fındığın dolar karşılığında açıklanması önemlidir. Bu da en az 70 TL. Yalnızca fiyatın açıklanması da yetmez. Fiskobirlik’in özerk güçlü ve bağımsız bir yapıya kavuşturulup yeterli açıklanan fiyattan alınması önemli.”