Bizi uyutmaya çalıştıkları masalların farkındayız

NİLÜFER TÜRKOĞLU

Öykü ve romanlarında kadın erkek eşitsizliğini, kadınların ağzından erkek şiddetini anlatan Aslı Tohumcu ile yeni kitabını konuştuk. Tohumcu’ya sordum: “Öyle değilse nasıl?”

Son çocuk kitabınız ‘Öyle Değil, Böyle!’ yüzyıllardır alışılagelmiş masallara ‘çelme takıyor’. Tam olarak böyle demek istedim ben! Ne dersiniz?
Bu tabiri sevdim derim! Hatta sadece masallara değil, inatla o masalları anlatmaya çalışan zihniyete de çelme atmak istiyor diyebiliriz. Eşofman altı ve spor pabuçla, bir numaraya vurulmuş saçlarla dolanan prenseslere, savaşla değil şiirle ilgilenen prenslere, evlenip yuva kurmayı ve yavrulamayı değil de dünyayı görmeyi, bağımsız olmayı tercih eden prenseslere, pembeler giyen, saçını uzatan, takı takan prenslere, yani hayatını başkalarının dikte ettirdiği gibi değil, kendi istediği gibi yaşamaya çalışanlara da selam gönderiyor

BM Kadın Birimi UN Women’ın ‘Uyandıran Masallar’ girişimi kapsamında yayımlanmaya değer görülen ‘Masalcı’ öykünüzden uyarladığınız bir hikâye var karşımızda. Bu, hepimizin ezbere bildiği o klasik masalları yeni nesiller için sil baştan kurgulamak mı demek tam olarak?
‘Uyandıran Masallar’ girişiminin amacı, yerel ya da evrensel bir masalı cinsiyet temelinde ayrım yapmayacak ve kız çocuklarının güçlenmesine katkıda bulacak şekilde ‘yeniden yazılması’ydı. Hangi masalı yeniden yazacağımı bulmak için kütüphanemdeki ciltleri karıştırırken tek bir masalı seçemeyeceğimi fark ettim. Masallardaki cinsiyet eşitsizliğinin ekmeğine yağ süren motifleri ele alma düşüncesi daha çok heyecanlandırdı beni. Masalcı’ya isyan eden masal kahramanları fikri de böyle belirdi zihnimde. Klasik masal fikrini ‘yeniden’ kurgulamaya çalıştım diyebiliriz.

Yıllardır şikâyetlerine kulak tıkayan Masalcı’nın elini ayağını bağlayıp kendilerine yeni bir masalcı bulmak isteyen masal kahramanlarının öyküsünü yazdım proje için. Tabii 200’e yakın masal arasından belli sayıda masal seçilecek ve ücretsiz bir e-kitap olarak okuyucuya sunulacaktı, o yüzden de bir uzunluk kıstası vardı. ‘The Storyteller’ (Masalcı)’nın budanmamış halini, hatta daha farklı bir finalle Can Çocuk Yayınları için çalıştım ve ‘Öyle Değil, Böyle!’ ortaya çıktı.

2020’de dünyanın çeşitli bölgelerinden 30 feminist yazarın cinsiyet eşitliğini temel alan bir yaklaşımla yazdığı bu hikâyelerden biri olan ‘Öyle Değil, Böyle!’deki Masalcı’nın, yüzyıllar önce kız çocukları ve kadınlar için biçtiği bu ‘edilgen’ ve ‘kötü’ rollerin bilinçli olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Masallar masum değil elbette; bir ideoloji var masalların, masalların biçtiği o rollerin arkasında. Erkek egemen zihniyet için daha elverişli, bu berbat düzeni sürdürmek için elzem birtakım roller. Güzelliğinin, ev işinin, çocuğunun peşinde, en büyük hazinesi tatlılığı ya da mağduriyeti olan, kendisine verilenle yetinen, herhangi bir şey talep etmeyen, ağzı var dili yok kadınlar… Güç sahibi olmak zorunda olan, aksi takdirde erkek sayılmayacak erkekler… Bu kadınlık ve erkeklik bilinçli servis edildi, bilinçli servis ediliyor.

Ama işin rengi değişti; sonsuza kadar mutlu olmak diye bir şey olmadığının çocuklar bile farkında. Hele de başkasının yazdığı bir hikâyenin oyuncusu olarak mutlu olunmayacağının… Bu yüzden herkes kendi masalını zaten kendi yazmak için sesini yükseltiyor ne zamandır. Sadece edebiyatçılar değil.

Bu masalları değiştirmenin, onları günümüz dünyasında daha eşitlikçi, mutlu ve özgür kılmanın çocukların hayallerine ve dünyalarına nasıl katkı sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Maruz kaldığımız şeyler şekillendirir bizi. İnsan yaşarken gördükleriyle, duyduklarıyla, okuduklarıyla yoğrulur. Rapunzel’in saçlarını topladığını okuduğunuzda neler olacağını düşünün… Kötü Kraliçe “Bana ne güzellikten, önemli olan üvey kızımla aramızdaki sevgi,” dediğinde… Kralın kızı oldu diye yüzünde güller açtığını düşünün… Bir günde, tek bir eylemle, mucizevi bir şekilde değişmeyecek dünya, böyle küçük küçük değişecek, güzelleşecek. Değişiyor ve güzelleşiyor da zaten.

-Bir kadını öperek uyandırmayı ‘masal olduğu için’ aşağılayıcı veya ‘kendi rızası olmadan’ gibi bol ünlemli kavramlar olarak düşünmedim hiç. Çocukken bu bilinci yakalamadığımızı düşünüyorum. Siz ne zaman fark ettiniz ve bundan rahatsızlık duydunuz?
Benim açımdan da farklı değildi durum. Ama o masallarla büyüyen birçok oğlan çocuğu ister istemez kendini kurtarıcı olarak görmüş, bu rol karşısındaki tarafından benimsenmediğinde mutsuz ya da öfkeli kesilmiştir. Aynı şekilde hep kurtarılmayı beklemiş, bir kadın için böylesinin makbul olduğuna inanmış çok kız çocuk da vardır.

Benim ilk uyanışım sanırım altı yaşımda oldu. Vaktimin çoğunu birlikte geçirdiğim arkadaşlarımın o yaz peş peşe sünnet olmaları ve ardından aramıza görünmez bir duvarın çekildiğini hissetmemle, ben de sünnet olacağım diye tutturdum. Annem kız çocuklarının sünnet olamayacağını sabırla anlattı. Yine de ben kazandım, salonumuzun ortasına bir sünnet yatağı kuruldu. Annem salonu balonlar ve kedi merdivenleriyle süsledi. Komşulardan sünnet elbisesi, takkesi vs ödünç istendi ve ben o takkeyi bacak arama kapatıp hafif inleyerek yatağa kuruldum. Tesadüf bu ya, aynı gece dedemler, halamlar geldi misafirliğe. Dedem kapıdan içeri, “Vay Asliii, sünnet oluyorsun, neden haber vermiyorsun!” diyerek girdi içeri. Düşününce bayağı komik aslında.
Sünnet düğünümden sonra o duvar da kalktı arkadaşlarımla aramızdan, her şey eskiye döndü, bir aşağı bir yukarı koşturmaya devam ettik. Bu içgüdüsel tavrın bilincine ise herhalde otuzlarımda vardım. Artık bizi uyutmaya çalıştıkları her türden masalın farkındayız ve buna ses çıkarıyoruz. Üstelik bu sadece Pamuk Prenses ya da Uyuyan Güzel olayı da değil. O masalların diledikleri hayatı yaşayamayan prensleri de var ve sayıca hiç az değiller.

Yine Can Çocuk’tan çıkan ‘Benim Babam Kötü Örnek’ de toplum içinde kadın ve erkeğe (anne ve babaya) biçilen rollere dikkat çekiyor. Ne zamandan beri cinsiyet eşitliği üzerine çocuklar için çalışmalar yapıyorsunuz?
Ben hikâyeler anlatıyorum, yetişkinlere ve çocuklara. Gönlümden geçen hikâyeleri. Özel olarak herhangi bir konuyu ele almayı düşünerek geçmiyorum kağıdın kalemin başına. Hassasiyetlerim, dertlerim ister istemez sızıyor anlattığım hikâyeye. ‘Benim Babam Kötü Örnek’, evlilik, çocuk bakımı söz konusu olduğunda hayatın müşterek olması, erkeğin bir yardımcı değil ortak olması gerektiği düşüncesinden ortaya çıktı örneğin. Çevrenin yaşantımıza etkilerini anlatan yarı gerçekçi yarı fantastik bir macera romanı olan ‘Dünyayı Döndüren Kız’, daha adından başlayarak dünyayı döndürenlerin kadınların emekleri, hayalleri olduğunu, olacağını da söyler mesela alttan alta. Sanırım ilk kitabımdan bu yana yapıyorum bu numarayı.

‘Öyle Değil, Böyle!’ Buraya beş cümle yazın ki dünya bir anda değişsin…
Beş cümle yazamam ama isterseniz çok şeyi değiştirecek beş çocuk gösterebilirim.