Ekrem Dumanlı hükümetİ eleştirdi:
Bizim dostluğumuzun kıymeti, kaybedilince anlaşılır...

Özel Yetkili Mahkemeler'in kaldırılmasıyla birlikte, Zaman gazetesi ile AKP'nin arası açılmıştı. Her fırsatta ÖYM'lerin kaldırılmasını istemediğini açıklayan gazetenin Genel Yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, hükümete ince bir gönderme yaptı. Dumanlı "Kaybedince anlamak" başlıklı yazısında "Bizim dostluğumuz kaybedilince anlaşılır" dedi.

İşte Dumanlı'nın o yazısı:

Yıllar önce Ankara Kızılcahamam'da, yazı işlerimizle mutat bir beyin fırtınası toplantısı yapıyoruz. Her defasında olduğu gibi bu sefer de toplantının kısa bir bölümüne dönemin önemli bir siyasî figürünü davet ettik.

SUSTUK.. DİNLEDİK.. KATLANDIK..

İstiyoruz ki yaşanan hadiseleri bir de içeriden dinleyelim. Nedendir bilinmez; konuğumuz mevzuu camiaya getirdi ve orantısız, hatta anlamsız eleştiriler yöneltmeye başladı. Ne yeri doğruydu, ne zamanı; üstelik anlattığı şeylerin, gazetenin yazı işleri ile hiç mi hiç alakası yoktu. Ancak misafire hürmet de boynumuzun borcuydu. Sustuk dinledik. Bazı heyecanlı arkadaşlar meseleye müdahil olmak istedi; oturumu yöneten kişi onlara müsaade etmedi. Çünkü konuyla ilgisi olmayan kişilere yapılan kırıcı eleştiriler nasıl köprüdeki taşları tek tek yerinden sökebilirse, ona aynıyla ya da misliyle cevap vermek de o kadar tahribata sebebiyet verecekti. Katlandık...

BİZİM DOSTLUĞUMUZUN DEĞERİ KAY...

Önemli konuğumuz, sabrımız karşısında şaşırmış olacak ki bir ara kendini, "E cevap vermeyecek misiniz?" demek zorunda hissetti. Verilecek cevap yoktu. Gerek de yoktu. Muzip bir gülücükle, "Yoksa kırıldınız mı?" dedi. Belli ki bu tatsız atmosferden o da rahatsız olmuştu. Belki de havayı yumuşatmak için bizi zorluyor, ne düşündüğümüzü öğrenmek istiyordu. O ısrar karşısında, "Bizim dostluğumuzun kıymeti, kaybedilince anlaşılır." demek zorunda kaldım. Hayretle yüzüme baktı. "Çok ağır oldu." dedi. Bu sefer de biz üzülmüştük. Ancak gerçek tam da bu cümlede gizliydi...

Aslında hayatın kendisi, sahip olma ile kaybetme arasında çizilen bir çizgiden ibaret değil mi? Gençlik elden gitmeden o dopdolu günlerin değerini bilmek kolay olmuyor. Sağlığımızı kaybetmeden vücudumuzun muazzam bir sistem içinde saat gibi nasıl işlediğini fark edemiyoruz.

Medyatik şöhretin göbeğinde her dem gündem olan kişiler, kalabalıklar arasında geçen her günün sonunda biraz daha yalnızlaştığını çoğu kez anlayamıyor. Hülasatü'l hülasa: Ölüm gelip kapımızı çalmadan hayatın her bir saniyesi itibarıyla ne kadar büyük bir emanet olduğunu anlayamıyoruz çoğu kez.

ÖYM'LER NEDEN KALDIRILDI?

Aslında değerin kaybedince anlaşılması her alanda kendini gösteriyor. Mesela Meclis'in tatile gireceği gün yumruklar eşliğinde bir yasa çıkarılıyor. Büyük bir gizlilik içinde yürütülen bir çalışma sonucunda Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılıyor; yerine ne konduğu belli değil. Hukuk, bir belirsizlik sürecinin içine atılıyor.

Yasaya destek vereceğini söyleyenler de yüksek sesle itirazlar yöneltiyor şimdi. Geriye dönüp bakıyorsunuz ve soruyorsunuz: Hiç kimse yeni durumdan memnun olmadığına göre bu değişiklikler neden yapıldı? Makul bir cevabı olmadığı gibi ortaya bir sürü kuşku, bir yığın soru işareti atılıyor.

İŞİN İÇİNE ALINGANLIK GİRDİ Mİ...

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Maalesef bazı konularda karar alınırken meseleye kuşatıcı bir nazarla bakılmıyor. Devlet yalnız değil bu yanlışlar zincirinde. Mesela iç dinamizmiyle takdiri hak eden iş dünyamız bile planlamaya gelince, kimi zaman, sınıfta kalıyor. Planlama safhası zor geliyor insanımıza. Teorik konuları öteden beri sevmiyor insanımız.

Aydınlarımız da öyle. Günlük yaşamanın getirdiği telaşlı değişkenlik içinde günlük düşünüyor, günlük yorumlar yapıyor. Oysa bazı meselelerin çok daha kapsayıcı ve derinlikli ele alınması gerekiyor. Düşünce tembelliği yaşıyor ülkemiz. Ezberler saflara göre değişiyor. Alınganlık da işin içine girdi mi zirvedekiler tefekkür dağının eteklerinde oksijensiz kalıveriyor. Tabii olan ülkemize oluyor; daha doğrusu gelecek nesillere...