Bir kuşağın gençliklerini ziyaret etmek için yakalayabileceği en iyi fırsatlardan biriydi Nick Mason konseri. Bizi büyüten ninnileri yeniden dinlemek, onların büyük bir ustalıkla çalındığını dünya gözüyle görmek harikaydı.

Bizim ninnilerimiz
\Nick Mason’s Saucerful of Secrets\, 6 Haziran günü İstanbul’da müzikseverlerle buluştu. (Fotoğraf: Sarp Dökmeci)

Murat BEŞER

Konser kapısı klasiği; marketten alınmış biralar eşliğinde gruplar halinde toplanmış, hararetli sohbetler koyan insan manzaraları. ‘‘Floydianlar’’ diğerlerinden ayrılıyor, sadece “ışık kıran prizma” tişörtüyle değil; onlar müzik âşıkları dünyasında ayrı bir kabile. Ancak bir başka klasiğe tanık olamıyoruz: kuyruk yok. Koskoca Nick Mason ayağımıza, Volkswagen Arena’ya kadar gelmiş, efsane topluluk Pink Floyd’un davulcusu... Memleketimizde çalacak ikinci Pink Floyd üyesi o. Seyrekliğin sebebi ekonomik şartlar mı? Memleketin hali mi? Neyse, büyüklerimiz daha iyi bilir.

Mason, uzun süre turnelerden uzak kalmış, en son 1994’te “Division Bell” turnesinde yer almış; arası düzeldikten sonra zaman zaman Roger Waters ve David Gilmour konserlerine konuk olmuştu. Salgından evvel de son yılların en heyecan verici retro-prog hamlesine imza atmıştı: “Nick Mason’s Saucerful of Secrets”

Bu akşam (06 Haziran 2022) sözleşmesi salgın öncesi yapılmış bir konser izleyeceğiz.

Soyut seslerin yankılandığı yüzde 60/70 dolu salonda abileri beklerken, şişelerin dibindeki son fırtları çekiyoruz, zira her damlası altın değerinde. Çok bekletilmedik, saatler dokuzu yedi geçe sahne alev aldı, salon ıslıktan alkıştan yıkıldı. Mason Türkçe “hoş geldiniz” dedikten sonra ekledi: “57 yıl sonra karşınızdayım, video çekmek serbest, yeter ki ışıklarını açmayın.”

TATMİN EDİCİ DENGE

Daha ilk notada Floyd dünyasına çekiliverdik. 1968-1972 yıllarından bir playlist ile Pink Floyd’un erken saykodelik dönemini, yani karanlık tarafını kutsuyor Mason; özellikle de büyük sevgi beslediği Syd Barrett’i. Parçaların çoğunun 1972 yılından çıkması çok şey ifade ediyor.

Mason komplekssiz ve cana yakın bir adam. Fötr şapkasını, püsküllü ceketini çıkarmış, at nalı bıyığını kesmiş olsa da çalışında ruhen noksan yok; sadece 79 yaşına istinaden teknik olarak ağırlaşmış. “Saucerful of Secrets” de, geçmişten nemalanıp, para kazanılmak için oluşturulmuş bir proje değil; en azından ilk hedefi bu değil. Bu konuda akarı-kokarı, sırıtan bir tarafı yok. Müzik aşkıyla, saygıyla ve büyük bir emekle ortaya çıkarıldığı aşikâr. Konser bizi bu konuda sonuna kadar ikna ediyor.

Bir cover topluluğu değil bu. Kalıntılar için yapılmış arkeolojik kazı hiç değil. Köklere sadık, ama güncellemelerden de nasibini almış. Tatmin edici bir dengesi var. Mason, orijinal düzenlemelere bağlı kalmış, ancak ekibindeki elemanların kişiliklerini göz ardı etmemiş. En sadık prog meraklılarını bile tatmin ediyor bu müzik. İzleyici salonu dolduramamış olsa da, aritmetik toplamından daha etkili ve bu etki de sahnedeki müzisyenleri heyecanlandırmaya yetiyor.

İYİ MÜZİKLE CEVAP

Doğaçlamalar bu gösterinin en önemli parçalarından. Topluluk üyeleri bu pasajlara büyük bir ruh ve teknik beceri katıyor. Parçalara doğru bir teknik ve ruh ile yaklaşıyorlar.

Mason’ın kombosu, akıllıca seçilmiş adamlardan oluşuyor. klavyeci Dom Beken (The Orb’tan tanıyoruz onu), Rick Wright klavyelerinin vintage cazibesini kayıpsız veriyor. Eski bir Spandau Ballet yakışıklısı olan gitarcı Gary Kemp zor bir role sahip, ancak Barrett kimliğine bürünmeden işin altından kalkıyor, biraz da mizahi karakteri yardımıyla. Gitarcı Lee Harris’in zengin gitar sesleri ve tarzları Gilmour’u aratmıyor. (1987’den beri Floyd basçısı ve Rick Wright’ın damadı olan) basçı Guy Pratt; kesinlikle bu sahnenin front-man’i. O da konuşmasına Türkçe “iyi akşamlar” diyerek başlıyor. İzleyiciyle sürekli göz kontağı kuruyor; salonla daha ziyade o muhatap oluyor. Arada bir prog-perver muhteremler sevecen laflar atıyor sahneye; cevabını iyi müzikle alıyorlar.

Vokaller, Gary ve Guy arasında paylaşılıyor armonik şarkılarda. Mercek altında kıpraşan saykodelik organizmalar ve çalınan parçaların yıllarına ait siyah-beyaz görüntüler; ağırlıklı olarak da Syd Barrett… Önünde yıllara kafa atmadan çalıyorlar, özgüven içinde. En ilginç parçalardan biri Barrett zamanında yapılan ama albüme alınmayan “Vegetable Man”.

“One of These Days”, “Arnold Layne”, “Obscured by Clouds”, “Atom Heart Mother” derken ilk setin kapanışındaki “Set the Controls for the Heart of the Sun”ı muazzam çalıyorlar. İkinci sette ise tartışmasız favori “Echoes”. “See Emily Play” ile başlayan üç parçalık biste herkes ayakta. Toplamda iki saati aşan iki setin ardından bizi Barrett’in gösterişli bisikletiyle baş başa bırakırken, seyirci önünde dizilerek, eğilerek veda ediyorlar.

Bu müzik gerçekten zamansız... Bir kuşağın gençliklerini ziyaret etmek için yakalayabileceği en iyi fırsatlardan biriydi Nick Mason konseri. Bizi büyüten ninnileri yeniden dinlemek, onların büyük bir ustalıkla çalındığını dünya gözüyle görmek harikaydı. Camianın orada bulunamayan azalarına (bilhassa floydianlarına) çok geçmiş olsun.