OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) yayımladığı “How’s life?” (Hayat nasıl?) raporunun sonuçları oldukça düşündürücü.

OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) yayımladığı “How’s life?” (Hayat nasıl?) raporunun sonuçları oldukça düşündürücü. En azından bizim açımızdan. Kırk ülkede yapılan araştırmalar sonucunda yazılan bu rapor, insanların yaşamlarından ne kadar memnun olduklarını ortaya koyuyor. Rapor “İşinizi seviyor musunuz? Sağlığınız iyi mi? Çocuklarınıza yeterince zaman ayırabiliyor musunuz? Genel olarak hayatınızdan memnun musunuz?” gibi sorulara verilen cevapları ele alıyor. Sonuçlara baktığımızda şunları görüyoruz: En çok çalışan ve en mutsuz ülke Türkiye. İşe gitmek için de en fazla vakit harcayan üçüncü ülke biziz.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız “Gün 5'te ışıyorsa, biz de bir saat hazırlık yapıp 6'da sokağa çıkıp işimize başlayalım. Gün 6'da ağarıyorsa, 7'de işe başlayalım. Mesai saatlerinin bitişi de günışığına paralel olsun. Bunu Bakanlar Kurulu'na önermeyi düşünüyorum" dedi. Ve ekledi "Cumartesi de çalışılsın." Ve pek tabii ki, hep yapıldığı üzere Avrupa ülkeleri örnek gösterildi. Ortada bir örnek ülke ya da ülkeler varsa eğer, o ülke ve şartları birlikte değerlendirilmelidir. Sadece çalışma saatleri, günleri değil, çalışma şartları da örnek alınmalıdır. Kaldı ki, hiçbir Avrupa ülkesi insanı, Türkiye’deki çalışma saatlerine sahip değil. Bakanımızın hangi ülkeden bahsettiğini açıkçası ben anlamadım. Haftalık ortalama çalışma süresi Fransa’da 35, İsveç'te 37,5, Belçika’da 37,6, Almanya’da 37, İtalya’da 38, Yunanistan’da 40, Türkiye‘de ise 45 saat. Erken çalışmaya başlamakla ve bir gün daha fazla çalışmakla ne enerjiden tasarruf edilebilir ne de ekonomi güçlenir. Sorun bu ülkenin insanlarının hafta sonu tatil yapıyor olması değil verimli çalışmıyor olması. Artması gereken iş kalitesi ve çalışma şartlarının iyileşmesi, iş saatleri değil.
1953 yılında, sosyolog Solomon Asch tarafından gerçekleştirilen Asch Deneyini belki duymuşsunuzdur. Bu deney karar verme sürecimizde çevremizin üzerimizdeki etkisinin önemini ortaya koyar. Deneye katılacaklara bir görüş testine girecekleri söylenir. Deney boyunca katılımcılara bir çift kart gösterilir. Bu kartların birinde biri kısa, biri orta ve biri uzun olmak üzere 3 çizgi, diğer kartta ise tek bir çizgi vardır. Deneklere bu karttaki çizginin, diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulur. Katılımcılardan biri hariç hepsi Asch'ın asistanıdır ve önceden belirlenmiş olan davranışları sergiler. Kart çiftleri gösterilmesinin ardından katılımcılara sırayla cevap vermeleri istenir. Gerçek denek sıranın en sonundadır, yani sıra ona gelene kadar diğerlerinin cevaplarını duyar. İlk başta tüm denekler doğru cevap verir. Ancak sonra katılımcılar hep birlikte yanlış cevaplar verirler. Gerçek deneklerden %32'si yanlış da olsa grubun söylediği cevabı onaylar.
Öyleyse bir düşünelim. Sadece pazar günleri insanlara güneş yüzü görmeyi uygun görenleri dinlemeden. Belki sigortasız, belki 15 saat, hafta içi her gün ve hafta sonları, güneş doğmadan, yola koyulmadan, mutsuzlukta şampiyon olmadan ve hayat boyu deli gibi çalışarak geçirmeden önce hayatımızı, bir düşünelim. Ama kimseyi dinlemeden.