Ölümünün üzerinden yirmi beş sene geçse de, bize ‘mutlu küçük ağaçları’ hediye eden, her kesimden insan tarafından gittikçe daha da çok sevilen ressam. Bob Ross...

Bob Ross neden hala bu kadar çok seviliyor?


Michael J. Mooney

“Resim yaptığınız her gün güzel bir gündür” Bob Ross (1942-1995)

Önümdeki şövale üzerindeki boş tuvale bakarken, bu boşluğun bir şekilde model olarak kullandığımız Bob Ross resminin sadece kaba bir kopyasına nasıl dönüştüğünü anlayamıyorum. Bu resim görünüşte aslında renklerle dolu bir kar manzarası, kaygan, buzlu bir göletin etrafında parıldayan ağaçlar ve canlı çalıların dünyasından oluşan klasik bir Ross resmi. Oysa ki, bir Bobb Ross eserini seyretmek, ayazın hakim olduğu soğuk bir gecede ateşin yanında oturuyormuşsunuz hissini uyandırıyor. Benim kopyam ise, bu duyguyu hiç bir şekilde hissettiremiyor.

Dallas'ın kuzey banliyölerinde büyük bir resim atölyesinde, Florida'da üç hafta geçirerek Ross'un televizyon programında kullandığı ıslak boya üzerine ıslak boya kullanma tekniği üzerine sertifikası olan bir eğitmen olan John Fowler tarafından verilen bir derse başlamak üzereydim. 60'lı yaşlarında olan, uzun boyu, gözlüğü, hafif uzamış sakalları ve Ross'un kendisini anımsatan sakin ve kafiyeli konuşmasıyla John, kabarık saçlı ressamla birkaç ortak noktası olduğunu anlatmıştı. Her ikisi de Hava Kuvvetleri'nde uzun yıllar geçirmişler ve ikisi de uzman çavuş rütbesi ile emekli olmuştu. Ayrıca, Bob'un kullandığı “Hata diye bir şey yoktur, sadece mutlu kazalar vardır” gibi bazı öğretilerini kullandığını da işitmiştim.

bob-ross-neden-hala-bu-kadar-cok-seviliyor-768553-1.

John, Ross'un şovunu 1980'lerde ve 90'larda yayınlanan ilk bölümlerden başlayıp, daha sonraları yayınlanan tekrar bölümlerine kadar takip etmişti. Dört yıl önce, John da, boya ve tuval alarak, ilham aldığı ressam gibi resim yapmaya karar vermiş. O kadar çok sevmiş ki, ders almaya da başlamış. Daha sonra, malzemeleri veya konaklama masrafları hariç yaklaşık 400 dolar ödeyerek çok beğendiği Bob Ross Enstitüsü eğitmenleri tarafından verilen eğitmenlik kursu “Sertifikalı Ross Eğitmeni” dersine kaydolmuş. Öyle ki, ilk karşılaşmamızda ünlü ressamın yüzünün basılı olduğu siyah bir tişört giyiyordu.

İsmini bir şekilde duymayanlar için, Bob Ross'u muhtemelen Amerika'nın en ünlü ressamı olarak tanıtabiliriz. Kendine özgü saçları, yumuşak sesi ve “mutlu küçük ağaçlar” gibi imzasını attığı ifadeleriyle kalıcı bir sembol haline geldi. Ölümünden 25 yıl sonra bile, sadece onu sevgiyle hatırlayan izleyicileri arasında değil, aynı zamanda şovu canlı yayınlanırken henüz doğmamış olan bugünkü çocuklar arasında bile popülerliğini devam ettiriyor.

Bob Ross Enstitüsü de gelişmeye devam ediyor. Bob Ross'un kendi eserlerinden oluşan yüzlerce eser de şirketin bünyesinde muhafaza edilmeye devam ediyor (Öyle ki, onun resimlerinden birini satılık ilanlarında görmek neredeyse imkansızdır). Şirket tarafından yönetilen resmi Bob Ross YouTube kanalı, 4 milyondan fazla aboneye sahiptir ve toplam 360 milyondan fazla görüntülenme sayısına ulaşmıştır. Onun figürlerini boyalarda, fırçalarda, ekmek kızartma makinelerinde, çoraplarda, takvimlerde, oyuncak bebeklerde, süs eşyaları gibi geniş bir nesne yelpazesinde görebilirsiniz. Hatta, üretilen bir Çiya bitkisi türü, ünlü ressamın saçları şeklinde büyümesiyle tanınmaktadır. Adına üretilen markalı oyunları, kalem başlıkları ve bir çocuk kitabı da vardır. Her Cadılar Bayramı'nda binlerce Amerikalı kıvırcık saç şeklinde peruk giyerek, boya paletleri taşıyor ve Ross kılığında partilere katılmaya da devam ediyor. Koronavirüs pandemisi yayılması sonucu dünyanın eve kapanmasıyla, on milyonlarca insan eski ‘Resim Sevinci’ bölümlerini tekrar izlemeye başlamış gibi görünüyor.

Bob Ross, müthiş sakinleştirici bir varlıktır…

Onun büyülü çizimini hep anlamak istedim. Uzay ve zaman içinde birçok insana hitap eden bu adam ve bu şovda sihirli olan şeyin ne olduğunu da hep kanıksamak istedim.

bob-ross-neden-hala-bu-kadar-cok-seviliyor-768554-1.

İlkokul öğrencisi olduğum zamanlardan sonra, ilk defa resim yapmayı öğrenmek üzere bir resim atölyesine gelmiştim. Ben de, John gibi yıllardır Bob Ross’u izledim. John'un aksine, ben asla resim yapmayı denememiştim. Ressamın yarım saatten kısa bir süre içinde yaptığı sakin doğa portresini izlemek ve söylediklerini dinlemek beni hep keyiflendirmiştir. Tekniğini kullanarak resim yaparken başka bir şey daha öğrenebilirdim: Bob Ross'u taklit ederek belki de Bob Ross'u daha da iyi anlayabilirdim.

John, şövalemin yanındaki bir parça kasap kağıdındaki yarım daire içinde, her biri farklı bir renkte olan dokuz boya parçası koydu. Bu, benim paletim olacaktı. Ross'un renklere verdiği adları şovunda söylediğini duymuştum: Alizarin kızılı, Van Dyke Kahverengisi, Toprak sarısı… John, boyanın nasıl yayıldığını ve fırçanın kıllarının uç kısımlara nasıl değdirdiğini de betimliyordu.

Sonra sıra tuval üzerine ilk boya vuruşlarının yapmaya, ufuktaki güneşi temsil eden bazı parlak turuncu figür-sekiz işaretlerine gelmişti. John birkaç metre uzakta kendi tuvalinde bir örnek gösterim yaptı, sonrasında onun yaptığını taklit ederek ben de elimden geleni yaptım. Kanvasın yavaşça yayıldığını görmek hem yaşam enejisiyle dolduruyor, hem de heyecan veriyordu. Benimki ilk başlarda biraz sakarlıklar resmi gibi olmuştu.

John, yüzümde şüpheci bir ifade fark etmiş olmalıydı ki, bana baktı ve ünlü ressamın en sevdiği mantralarından birini kullanarak “Yapabilirsin!” demişti.

Bob Ross'u televizyonda ilk defa ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum, ama çocukken onu izlememe dair farklı anılarım oluşmuştu. Kanalları sürekli değiştirme alışkanlığımdan kendimi alamıyorken, onu gördüğümde kendimi durdurabiliyordum. Boya fırçasını bir asa gibi dalgalandırdığı, hassas çam ağaçları ve görkemli dağları yarattığı anlarda büyülenmiş gibi hissediyordum. Tuvale çarpan fırçanın yumuşak tırmalama sesi, her adımı anlatışı ve izleyiciyi her fırsatta cesaretlendiren o nazik sesiyle hipnotize edilmiş gibi oluyordum.

Ross, her bölümde sanatını sadece bir resim yapma yöntemi olarak değil, aynı zamanda dünyanın ebedi güzelliğini yakalamanın ve yaşamdaki zorluklar ne olursa olsun özgür yaşamanın bir yolu olduğunu da anlatıyordu. Tuvalini ışık ve renklerle doldururken, “Bu tuval parçası sizin dünyanız ve burada kalbinizden geçen her şeyi yapabilirsiniz” gibi sözler söylüyordu. Bir bulut resmi yaptığında, “Bulut, doğadaki en özgür şeylerden biridir” veya “Bulutlar da bir şekilde yüzebilir ve iyi vakit geçirirler” gibi ona özgü cümleler kuruyordu. Ressamının silahını bir uca çevirir, keskin, karla kaplı bir dağ ortaya çıkarır, bazen de başka bir tarafa işaret ederek “Küçük dağ keçisinin yaşadığı yer işte burası. Onun da bizler gibi ‘evim’ diye hissetmek istediği bir yere ihtiyacı vardır. ”

Başlangıçta 1983'ten 1994'e kadar süren ve 400'den fazla bölümden oluşan bu televizyon şovu, öğretici olduğu kadar ilham vericiydi de. Ross, çok fazla şeyin olmadığı bir dünyaya karşı saf bir pozitiflik gücü kaynağıydı. Hayatımın ilerleyen dönemlerinde, dergilere hikayeler yazmak tam zamanlı işim haline geldiğinde, biraz ilham almak istediğimde eski Resim Sevinci bölümlerini izlemeye başladım. Yazmak yalnız yapılan bir iş olabilirken, yazarlar da kendinden şüphe etmeye eğilimli insanlardır. Bazen dışsal bir güdülenmeye ihtiyaç duyduğumda eski arkadaşım Bob Ross'a dönüyorum. O sakinleştirici sesi, hayatın gürültüsünü kısmama, yeni bir şey yaratmak için de odaklanmama yardımcı oluyor.

Birçok insanın ona karşı hissettiği duygunun benim hissettiklerimin aynısı olduğunu söylemem yanlış olmayacaktır. Televizyonda olduğu süre zarfında, sadık bir hayran kitlesi oluştu. 1980'lerin sonunda, Resim Sevinci, dünya çapında 80 milyon izleyiciye sahip olmuş ve eski gazete hikayelerinde anlatılanlara göre de, her gün 200 mektup alıyordu. Program yayına girdikten kısa bir süre sonra, Ross'un iş ortaklarıyla başlattığı politika ile birlikte 800 numaralı telefon hattı hayranlarının boyama tekniği hakkında soru sormak için arayabileceği bir program haline dönüşmüştü: Ağaçlarım bulanık oluyor, nehirlerim komik görünüyor veya renklerim karışmaması gerekirken hep karışıyor gibi sorular aktarılıyordu. Bazen de, insanlar genel olarak hayat hakkında sohbet etmek, yorum yapmak için arıyorlardı.

Pek çok hayranı olsa da, ressamımız çağdaş sanat toplulukları tarafından pek ciddiye alınmamıştı. Çünkü televizyona çıkıyordu. Çünkü sadece ıslak-üzerine ıslak boya tekniği kullanıyordu ve kurumadan önce tuval üzerine boya katmanları oluşturuyordu. Dolayısıyla, eleştirmenler de çalışmasının çok da nitelikli olmadığını düşünüyordu. Onunla ilgili her şey aslında ortaya koyduğu kişilik ile ilgiliydi.

Olduğu haliyle zaten yeterince iyi görünüyordu. Phil Donahue Show'un 1994'teki bir bölümüne katılan ressam, bir stüdyo dolusu izleyicisinin önünde bir eser ortaya koymuştu.

Program da geçen bir diyalogda:

Donahue,“Eserinin asla bir müzede sergilenmeyeceğini yüksek sesle söyle!” diye bağırmıştı.

Ross da gülümseyerek "Hayır. Belki de sergilenmeyecek, ama en azından da bir Smithsonian değil.” diye cevaplamıştı.

Bunun üzerine Donahue, "Neden?" diye sormuştu.

Ross da, “Bu, tuval üzerine bir rüyayı aktarmak isteyen herkes için bir sanat. Belki, geleneksel sanat ya da güzel sanatlardan değil. Kimseye de aksini söylemek gibi bir çabam da yok ” diye cevaplıyordu.

İlk olarak 1990'ların başında MTV reklamlarını kaydetmeye başlayarak, pop-kültür ana akımına geçiş yapmıştı. Bu alandaki duruşu başlarda biraz tuhaf gibi görünmüştü. Ancak zamanla, Bob Ross'un gördüğü takdir neredeyse evrensel hale gelerek ciddi seviyelere ulaşmıştı. Bir 2011 PBS belgeseli olan Bob Ross: Resim Sevinci, arsız hayranları olan çeşitli alanlardaki ünlülerle yapılan röportajları da içeriyordu.

Ünlü müzik yıldızı Brad Paisley: “Bob Ross'u her zaman izlerdim. Hatırladığım esas şey onun pozitifliğiydi."

Oyuncu Jane Seymour: “Resimin, inanılmaz derecede kolay görünmesini sağlıyor.”

Phil Donahue: “O, kendi başına bir şovmendi. Hem de flaş kullanmıyordu."

Genellikle internetteki daha çok kötü niyetli insanların kullandığı forumlardan biri olan YouTube videolarının altındaki yorumlarda bile, neredeyse tüm yayınları takdir görüyordu. Yaklaşık 30 milyon görüntülemeye sahip bir videosunun altında, “Sanat öğretmenleri Ross gibi olsaydı, hiç kimse başarısız olmaz, hiç kimse çalışmalarını göstermek için utanmaz, hiç kimse sanat sınıfına gelmekten korkmazdı. Çok ilham verici! ” ve “O, bir ressamın ne kadar iyi olduğunu göstermek için resim yapmadı. Bir ressamın ne kadar iyi olabileceğini göstermek için resim yaptı.” gibi güzel yorumlar da yapılıyordu.

Dört yüzden fazla resim sevinci bölümüyle, Ross, televizyonda 200 saatten fazla zaman geçirmişti. Tüm bu süre zarfında, kişisel hayatı hakkında çok az şey anlattı. Gelmiş geçmiş en iyi anneye sahip olduğunu söyledi. Babasının ona marangozluk öğrettiğini anlattı. (Sol elindeki işaret parmağının bir parçasını kaybetme sebebi de buydu, bazen paletini tutarken ekranda da görülebiliyordu.) İzleyicilere pek çok küçük hayvanı, bazen yaralı sincapları ve iyileşmelerine yardım ettiği, süt verdiği kuşları tanıtığı da oluyordu. Bazen de oğlu Steve'i izleyicilerden gelen mektupları okuması için ya da yerine resim öğretmesi için yayına davet ediyordu. Tüm bunlarla birlikte her açıdan çok özel bir adamdı. Onun sevilmesinin bir sebebinin de, karmaşık özel hayatını asla çalışmalarına karıştırmaması olduğunu düşünüyorum. Yaptığı o kadar programdan sonra bile, Sfenks kadar gizemli de kalmıştı.

Bob Ross hakkında bildiklerimizin çoğu sanatından anlaşılabilir. Doğanın sahnelerini her zaman tam bir ihtişam içinde resmediyordu. Manzaraları her zaman renklerle, ağaçlarla, dağlarla, bulutlarla ve hayvanlarla dolu olmuştu. İnsanları ise neredeyse hiç resmetmemişti.

Orta Florida'da büyüdüğünü, burada bir zamanlar ailesinin küvetinde yaralı bir bebek timsaha bakmaya çalıştığını ve 12'si Alaska'da olmak üzere Hava Kuvvetleri'nde geçirdiği 20 yıldan bahsediyordu. Daha sonra sanatında da çok belirgin bir şekilde yer vereceği karlı dağlara aşık olmuştu. Alaska aynı zamanda resim yapmayı öğrendiği yer olmuş ve Hava Kuvvetleri'nde olmaktansa, resim yapmayı sevdiğini fark etmişti.

Orlando Sentinel gazetesine verdiği bir demeçte eski işinin kaba ve sert bir insan olmasını gerektirdiğini belirterek şunlar söylemişti: “Mesleğimden bıkmıştım. Kendime bir söz verdim, eğer bu meslekten uzaklaşırsam, artık böyle olmak zorunda kalmayacaktım.”

1975 yılında barmen olarak yarı zamanlı bir işi vardı. Bir gün, televizyonda bir devlet kanalı açılmıştı. O neşesi ve Alman aksanıyla televizyon ressamı Bill Alexander tarafından sunulan sanat programını izlemişti. Resim Sevinci'ne benzer bir formatta yayın yapan Alexander, bir tabloyu 30 dakikadan daha kısa bir sürede bitirerek, izleyiciye her zaman "Tüm yaratıcı gücümüzle, daha iyi bir yarın yaratacağız!" diyerek cesaret aşılardı.

Ross, Hava Kuvvetleri'nden ayrıldığında Alexander’ın şirketi için ülkenin dört bir yanında dersler verdi. 1982'de Annette ve Walt Kowalski ile tanıştığında, Florida eyaletinde beş günlük bir atölye çalışması yürütüyordu. Kowalskilerin en büyük oğlu öldüğünde, Walt, Annette'ı Alexander'ın sınıfına beş günlük bir resim dersi için kaydettirmişti. Alman ailenin yakın zamanda emekli olduğunu ve daha önce hiç duymadığı birinden ders almak zorunda kaldığını öğrendiğinde hayal kırıklığına uğramıştı. Ross'la ilk gün tanıştığında fikirleri değişmişti. O haftanın sonunda, çift onu yemeğe davet etmiş ve bulunduğu şirketi için çalışmayı bırakmasını ve onlarla birlikte çalışmasını teklif etmişlerdi. Yaşadıkları yer olan Virginia'da ders vermesini istemişler, O da kabul etmişti.

Gazeteye ilanlar verdiler ve o da alışveriş merkezlerinde resim yaparak halka açık gösteriler yaptı. Saç kesimlerinden tasarruf etmek için de perma biçimli bir saç şekli kullanmaya başladı. Sonraları insanlara saçının kabarık görünüşünü pek sevmediğinden şikayet etse de, bunu değiştiremeyeceğini biliyordu, çünkü saçları artık onun amblemi olmuştu.

TV şovu, kendisi ve Annette, dersleri için bir reklam kaydı yapmak üzere bir Virginia eyalet kanalına başvurduklarında, kanalın 13 bölümlük bir sezon yayınlamayı teklif etmesiyle başladı. İçinde belki para yoktu, ancak derslerine olan talebi de ancak bu şekilde artırabileceklerini biliyorlardı. Indiana, Muncie'deki bir eyalet televizyon kanalında yayınlattıkları ikinci sezonda, formatları da belirginleşmişti: siyah perdeli bir fon, sadece Ross ve şövalesinden oluşan olabildiğince samimi bir ortam. Her şey doğal bir görünümdeydi, ancak her bölümün resminin bitmiş bir versiyonunu da rehber olarak kullanmak için çerçeve halinde de sergiliyordu. İnsanlara kot pantolon ve basit yakalı bir gömlek giymeyi seçtiğini, böylece gösterinin de zamandan bağımsız bir nitelikte olacağını anlatıyordu.

Geçen birkaç yıl boyunca, daha fazla kanal da şovu yayınladı. Bu da, aha fazla izleyici, daha fazla ders ve daha çok inanan demekti. 1987 yılına gelindiğinde, Ross ülke çapında ve neredeyse yıl boyunca devam eden dersler vermişti. Sonraki süreçte, Annette ile birlikte, talebi karşılamak için ilk sertifikalı eğitmen grubunu kurdu. Her eğitmen, hem teknik hem de sakin yaklaşım edinmeleri konusunda eğitilecekti. Birkaç yıl içinde, Bill Alexander'dan daha ünlü olmuş ve artık çok daha fazla kanalda görünüyordu.

Şöyle geriye dönüp baktığımızda, başlığımızın cevabını anlamamız da oldukça kolay oluyor. Mesele, Bob Ross'un pozitifliğinin aslında bulaşıcı olmasıyla ilgili. Bir insan bu seviyelerde barışçıl bir mutluluk yaratabildiğinde, diğer insanları da dikkat etmeye ve o mutluluğa dahil olmaya zorlar. Ayrıca, programın her bölümü de kendi içerisinde bir bütünlük barındırıyordu. Tuval üzerinde birkaç çizik olarak başlayan bu şey, kısa sürede dünyaya ait ayrıntı dolu güzel bir manzaraya dönüşüyordu. Ortaya koyulan mesaj da oldukça umut vericiydi. Çoğu terapistin danışanlarına dikkatli ve farkında olmalarını telkin etmelerinden on yıldan fazla bir süre öncesinde Ross, izleyicilerine aldıkları her nefesten keyif almalarını söylüyordu.

Son programlarını izlediğinizde peruk taktığını ve normalden daha yorgun olduğunu fark etmiş olabilirsiniz. Bu duruşu, moralini hâlâ yüksek tuttuğunu gösteriyordu. İnsanlar, lenfomadan öldüğü gün olan 4 Temmuz 1995'e kadar hasta olduğunu bile bilmiyordu.

Şovunun bölümleri hala her gün dünyanın herhangi bir yerinde televizyonlarda yayınlanmaya devam ediyor. O, tarihteki en popüler resim gösterisini yaptı. Yağı ve tuvali sevdiği kadar, televizyon perdesinde yarattığı etki de özeldi. Şimdi kadar milyonlarca insan yaptığı videoları seyretti ve onlarla program arasında derin bir duygusal bağ oluştu. Bu bağ yüzünden de popülaritesi hala artmaya devam ediyor.

Sanatı da, Smithsonian Müzesi'nde sergilenmeye devam edecek. Temmuz 2019'da, Smithsonian Amerikan Tarih Müzesi, kalıcı koleksiyonlarına dört Bob Ross resmini, şövalesini, iki defterini ve birkaç hayran mektubunu da eklediğini açıkladı.

Bugün dünya çapında 3.000'den fazla sertifikalı Bob Ross eğitmeni var. Herkesin Ross’un yolunu takip etmek için kendi nedenleri var, ancak asıl sebep olan birkaç nokta öne çıkıyor. Konuştuğum eğitmenler, resim tarzının ortaya çıkardığı mutluluk halinden bahsetti. Bazıları da öğrencileriyle cesaret verici mesajlar paylaşmanın verdiği keyiften bahsetti. En büyük hayranları için ise eskiden nasılsa 2020'de öyle kalmaya devam ediyor.

Günümüzde, her zamankinden daha fazla endişe doluyuz ve geleceği belirsiz bir dünyada yaşıyoruz. Dünyamız çatışmalarla dolu. Eğlence araçlarımızın çoğu gürültülü, endişeyle doldu ve yorucu bir tarzda. Bob Ross, o tüm yumuşak sadeliği ile tüm bu yaşadıklarımıza adeta bir panzehir gibi. Rüya gibi bir doğayı tuval üzerine yansıtarak, bize modern toplumun hastalıkları içinde bir nebze soluk aldırıyor.

Onu keşfeden ve onunla ortaklık yapan kişiler olan Walt ve Annette Kowalski bile, Bob Ross'un her şeye karşı geliştirdiği o uzun süreli hayranlığı karşısında bazen şaşkınlığa uğruyorlarsa da bir waffle makinesinde yüzünü görseydi, rahatsız olabileceğine iyi biliyorlardı.

Walt, geçen yıl New York Times'a “Bu Bob Ross sevgisinin nasıl oluştuğunu tam olarak açıklayamayız,” açıklamasını yaparken, Annette ise, bu durumu “Bunu açıklamak için sadece onunla sınıfta olduğum ilk güne geri dönmem yeterli. Şimdi bütün dünya da benim gördüklerimi görüyormuş gibi hissediyorum.” şeklinde anlatmıştı.

Kowalskilerin kızı Joan, halen Virginia'da bulunan Bob Ross Enstitüsü'ün başkanıdır. 800'lü hat ise(1-800-BOB-ROSS) hala aktif ve 80'lerdeki gibi aynı türden arkadaş canlısı arayanlara yanıt vermeye devam ediyor. Hatta, arayanlar çoğu zaman herhangi bir soruya hızlı yanıt vermeyi vaat eden bir sesli posta bile alabiliyor.

Bob Ross tekniğiyle ne kadar çok resim yaparsam, bunca yıldır neden bahsettiğini çok daha fazla anlıyorum. Böyle resim yapmak, hiçlikten bir şey yaratmak saftır. Bu kadar pozitifliği somutlaştıran kişi de öyle.

İlk başta, çalılarımın çok renkli minik volkanik patlamalara benzediğini düşündüm. Sonra ağaçlarımdan bazılarının tuval üzerinde garip lekeler gibi görünmesinden korktum. Bob Ross'u izlediğim tüm yıllar boyunca, fırçaları tam olarak ne kadar hassas bir şekilde batırdığını ve boşalttığını tam olarak anlayamamıştım, bu hiç hissedemediğim bir şeydi. Yazdıklarım da resimlerim gibi olsaydı, cümlelerim şöyle olurdu: BbbUuUU KöÖÖTü BbBir CÜÜÜmllee. Ancak resim karla ve ayna gibi bir göletle doldurulurken, birkaç adım geriye gidebilir ve parçaların ilk başladığımda hiç net olmayan daha büyük bir görüntüye nasıl tek tek eklendiğini görebiliyorum.

Kesinlikle çok sayıda hata yaptım, yani mutlu kazalar. Ama bunlar, John'un bir çalı, bir ağaç ya da bir kar yığını ile örtmeme yardım edemeyeceği kazalar değiller. Başyapıt olmadığını da biliyorum ama ortaya çıkış şeklinden oldukça memnunum. Kendime de biraz şaşırıyorum. Tekrar tekrar denemek istiyorum.

Tuvalimde bir resmin ortaya çıkışını görmek bana bir şeyi hatırlattı. Sanki, bu biraz bir öykü yazmak gibiydi. Bazen, boş bir sayfayı insanların gerçekten hoşlanabilecekleri bir hale dönüştürmek imkansızmış gibi görünebilir. Ancak atacağınız ilk adım, yapabileceğinize inandığınızın göstergesidir. Oraya ulaşmanın tek yolu ise kelimelerle, noktalama işaretleriyle bir harman yapmak ve devam ettikçe aşama aşama oluşturmaya devam etmektir.

Bob Ross'un dediği gibi, sizler de yapabilirsiniz!

Kaynak