Müzisyenler Ahmet Aslan ve Kemal Dinç, yeni albümleri “Duo” ile dinleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Bu iki değerli müzisyen, Pazar Söyleşisi’nin konuğu oldu

‘Böylesi bir çarka çomak sokabilmeli…’

Meltem Yılmaz

Ahmet Aslan ve Kemal Dinç, Türkiye’nin en özgün sanatçılarından ikisi. Anadolu müziğini Batı enstrümanlarıyla birleştiren sanatçılar, üsluptan enstrümana kadar pek çok konuda ortaya attıkları yenliklerle dikkat çekiyor. Aslan ve Dinç ile BirGün Pazar için bir sohbet gerçekleştirdik. Sanatın piyasalaşmasını ve eserlere ‘mal’ muamelesini yapılmasını eleştiren Aslan ve Dinç, bu düzene çomak sokulması gerektiğini vurguluyor. Keyifli okumalar…

■ Yeni albüm yakın zamanda dinleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Bu albümün özelliği nedir?
Kemal Dinç:
Günümüz teknolojisi pazarını oldukça geniş ve hatta sınırsız sayılabilecek sentetik olanaklarla sürdürüyor. Ama uzaya seslenen çıplak bir deli çok daha ilginçtir. Sadeliğin ruha iyi geldiğini düşünüyorum. Kimi zamandır içimizde beşik gibi sallayıp büyüttüğümüz, bir şeyler söyleyeceğine inandığımız sazlarımızı yan yana ve sadece çalıp söyledik.

Ahmet Aslan: Bu albümün en önemli özelliği hücum kayıt sistemi – ki ben buna an kaydı (live - canlı) kayıt diyorum. Dahası, canlı kaydın bir özelliği olarak eserin başından sonuna kadar o anki motivasyonunu taşıyor. Oysa öbür türlü, stüdyolarda sürekli sil, kaydet, düzelt durumu söz konusu. Aslında biraz da stüdyo dışında çalışmak istedik, konser salonunda veya kilisede, tarihi yerlerde kayıtlar daha geniş duruyor.

700 yıllık eser var
■ Şarkıların seçkisini nasıl yaptınız? Gerisindeki düşünce, duygu neydi?

Kemal Dinç:
Okuduğumuz eserlerden en eskisi 700 yıl evvel söylenmiş. Bu, iki bin kuşak demektir. Yani onca istila, göç, afet arasından bize kadar demlenip gelen sözü hangi ifade dili ile yorumlayabiliriz? Söylenenden ne anlarız? Hem biz ne söyleriz ve nasıl söyleriz?

Ahmet Aslan: Uzun zamandır mırıldandığımız ya da enstrümana dokunduğumuz şeylerdi; eserleri planlı seçmedik, hatta kimi eserleri kayıt anında çalıp okuduk. Bu albümde ağırlıkla geleneksel müziklere yer verdik. Bunun sebebi de yeni enstrümanlarımızın geleneksel müzikteki yeriyle alakalı. Biraz da ibreyi ölçmekti. Yani sazlarımızın geleneksel müzikle ne ölçüde bağdaştığıyla alakalı bir durum. Bunu görmek istedik.

boylesi-bir-carka-comak-sokabilmeli-348026-1.

■ Müziğiniz Avrupa’da nasıl karşılık buluyor?
Kemal Dinç:
Anadolu müzikleri Avrupa’da Dünya Müzikleri kapsamında değerlendiriliyor daha çok. Kendi Klasik müziğini ari, dışardan gelenleri de melez olsun istiyor Avrupa müzik sektörü. Lakin Klasik Batı Müziği dünyası kapılarını folklorik müziğe açmıyor.

Ahmet Aslan: Karşılık buldukça Avrupa’da uluslararası festivallere veya salon konserlerine davet ediliyoruz. Gerek Avrupa gerekse Türkiye’de kültür merkezleri, amfi tiyatro salonlarında sahneler alıyorum veya alıyoruz.

Bağlamada kendi üslubumu geliştirdim
■ Kemal Dinç, üç telli bağlama çalıyorsunuz. Sazınızın farklı bir yapısı ve sesi var. Nasıl oluştu bu farklılıklar?

Kemal Dinç: Bağlamaya merakım 11 yaşımda başladı. İlk stüdyo kayıtları deneyimimi 17 yaşında edindim. Daha sonraki yıllarda Klasik Batı Müziği eğitimimi aldım. Tüm bu süreçte bağlamaya ve halk müziğine uzak kaldım. Sonralar bağlamaya tekrar döndüğümde duyularımın değişmiş olduğunu gördüm. Sazın geleneksel yapısıyla adapte etmeye çalıştığım çalım teknikleri arasında sıkıntılar vardı. Üzerinde düşünmeye koyuldum. ‘Niçin bağlamayı kendi üslubuma göre tasarlamayayım?’ diye düşündüm. Düşüncelerimi birçok ustayla paylaşmak istediysem de ilgilerini uyandıramamıştım. En son uğradığım usta şimdiki ustamız Süleyman Aslan’dır. Kapağa resonans deliği açarak sesin bas bölgelerinde ve hacminde değişik sonuçlar aldık önce. Daha sonra kapağın altına inşa ettiğimiz balkon sistemini geliştirdik. Eşik yüksekliği, kapak inceliği ve bağlamanın diğer ölçümleri üzerinde deneyler yaptık. Yaklaşık 15 yılı aşkın çalışmaya devam ediyoruz. Son yıllar çalışmalar yerine oturdu. O zamanlar ‘misket düzeni’ üzerinde çalışıyordum ve geleneksel perde sistemine üç yeni perde ilave ettiğimde Hüseyni, Saba gibi makamların da bu düzende icra edilebilirliğini keşfetmiştim. Daha sonra adına ‘çapraz düzeni’ dediğimiz bir akort sistemi üzerinde tırnak-arpej teknikleri denedim. Örneğin üst bam telini 0.98 mm’ye çıkardığımda ince ve bam teli arasında iki oktav aralık elde etmiştim. Bu tür bağlamalarla “Bağlama için Denemeler” ve “Geleneksel Yorumlar” adlı albümleri kaydettim. Ahmet, daha sonraki yıllarda çalışmalarımıza dahil olarak kendi sazını tasarladı. Duo albümünün önemli özelliklerinden biri de bu sazların birlikteliğinden kaynaklanıyor.

Deneyler, yeni kapılar açtı…
■ Ahmet Aslan, siz de kendi tasarladığınız enstrümanı bizimle paylaşır mısınız?

Ahmet Aslan: Yaklaşık 6 yıldır üzerinde çalıştığım bir enstrüman var. Kimi deneysel beklenenle sonuç vermiyor, fakat heyecan verici yanları çok. Birincisi, sazımda kontrast, bas, tiz tonların ayrışması ile bir aşamaya daha ulaştım. İkincisi, yeni aşamalardan edindiğim tecrübeler. Eksikleri de görebildim. Üçüncüsü, seste baz aldığım derinlik ve dinamiklik. Fakat tüm bu deneyler yeni kapılar açtı. Hem yapım-tasarım hem de estetik açıdan bir final noktası. Bunları süreçte La-Tar sonra Howt-Tar diye isimlendirdim. Son hali Di-Tar oldu. Süleyman Aslan ustayla Kemal aracılığıyla tanıştım. 2008’den beri ikisinin ortak çalışmalarına dahil oldum ve bağlama üzerindeki demelerimiz sonucunda yıl boyunca Di-Tar sazını tasarımladım. Üçümüz de hâlâ devam ediyoruz. Di-Tar adı, tüm deneyimlerimizin son adı oldu. Kürtçe'de veya Zazaca'da ’’di’’, yani görmek veya bulmak anlamına geldiğinden araştırmalarımı en doğru ifade eden bir isim oldu Di-Tar. Tar ise telli sazların son eklerinde sembolizesidir. İkisini bir araya getirerek Di-Tar olarak netleştirdim.

***

“Yaşar Kemal bana ‘folklor öldü evladım’ dedi”

boylesi-bir-carka-comak-sokabilmeli-348027-1.

■ Halk türkülerinin son dönemde sıkça ticari kaygılarla yorumlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal Dinç: Müzik sektörü pazarını “dinleyici”den ziyade “izleyici” üzerinden kurguluyor artık. Türkiye’de müzik pazarlayıcıları dizi izleyicisine, yani yüzde 80'e oynuyor. Diğer ölçüt, medyadaki tıklanan rakamlar. Halk nerede, müziği nerede, halk müziği sanatçıları neler yaparlar, nerelerde müziklerini icra ederler’in cevabı zor değil. Kaliteli işler yapan ve oldukça tanınmış bir yayınevi editörü bana köy romanını basmadıklarından bahsetmişti. Yaşar Kemal’le Almanya’da bir ödül töreninde tanıştık. Uğraşımı, bağlama çaldığımı söyledim. İlk sözü “Folklor öldü evladım” oldu. Özeti budur. Orhan Pamuk, kitabından ziyade Erdoğan’la ilgili sorulan sorulardan rahatsızlık duyduğunu açıklıyor. Yani fazlasıyla politize olmuş bir durum da var. Bugün KHK ile kapatılan gazete, televizyon ve radyolar ihaleyle haraç mezat satışa çıkarılırken, içi oyulmamış, nitelikli, algıları zorlayacak sanata kim ve niçin kapı aralasın ki? Aslında dünya genelinde pazar, satabilecek mal arar. Mal’lık için malzeme de çok zaten. Eserlerini hiçbir yayın evi basmayan James Joyce yoksulluklar içinde öldü. Bugün ise Dublin’e James Joyce adı para kazandırıyor. Bu çark bugün böyle dönüyor. Böylesi bir çarka çomak sokabilmeli.