Boyunuz, hayatta sorduğunuz sorular kadar

Yalın Gündüz

“Her insan filozoftur” diyor Gramsci. Tam da bu genelleme üzerinden ikiye ayırılabilir felsefe yapımı: Bir yanda, filozof olmayanların kendi hayat felsefeleri, yani dünya karşısındaki pratik ve entellektüel tutumları, dünya gidişatını kabullenme ve dönüştürme ile ilgili rasyonel kavrayışları. Öbür yanda ise “profesyonel” filozoflar var. Onları filozof yapan, felsefe tarihinin eserlerinden oluşan dışa kapalı bir dünyada yaşayıp, tarihsel süreçte biriken metinlerin bitmez tükenmez yorum ve tefsiriyle fikirler öne sürmeleri. Gramsci’ye göre, sokaktaki insanın felsefeyle olan ilişkisinin özü profesyonel filozoflarla aynıdır aslında. Bir yanda, mevcut ve maruz kalınan zorunluluklara dair bir tasavvur, bir bilgi; öte yanda, acı ve tatlı yaşantılarla, dünyanın gidişatına ilişkin bu bilginin yorumlanması, yani bir bilgelik. Kısacası, belli bir teorik tutumla belli bir pratik tutum.

Hilal Bebek de “profesyonel” psikologluğunu güncelin filozofluğuyla mükemmel şekilde birleştiren bir yazar. “Çemberin Dışı” adlı kitapta topladığı sosyopsikolojik denemelerinde sırtını klinik psikolojinin sağlam terorilerine yaslıyor. Yaşantılarımıza tuttuğu mercekle “nosce te ipsum” diyor bize, “kendini tanı”. Sokaktaki insanın yaşamı anlamlandırışına kitaptaki elli denemeyle kılavuzluk ediyor, onlara profesyonelce soru sormanın yollarını gösteriyor: “Ne soruyorsak feneri o yöne tutarız. ‘Nerede beyaz var?’ diyenin kırmızıyı bulma ihtimali azalır. ‘Renk nedir?’ diyenin buldukları rengin de ötesine gider. Cevap arayan bilgili, soru arayan bilgedir.”

Kendi yaşam yolculuğunda derinlere dalış yapmış, fakat orada kısılı kalmayarak derinlerin bilgeliğini su yüzüne çıkarabilmiş bir psikolog Bebek. Durduğu yerin ideolojiden bağımsız olması tam da bu yüzden. Sırtını döndüğü tek gerçeklik, fanatik inançlılık; ona göre “fanatiğin zıddı, yanılabileceğini düşünen bir şüpheci, ya da aramaya devam eden bir yolcu olabilir ancak.” Merkez noktası neresi o halde Hilal Bebek’in? Kitabı okuyanların da farkedeceği gibi, inanç ve şüphe arasında sonsuz salınımında olan bir sarkaçta yaşamasının sırlarını anlatıyor bize yazar.

Kitabın ana dizgesinde insanı ideolojilerden hür kılma hedefi hemen göze çarpıyor. Althusser’in tanımıyla, bütün felsefi soyutlamalar; dinsel, bilimsel, hukuksal, ahlaksal, siyasal; ileri sürdükleri ideolojilerin örtüşmesi ile egemen üst-ideolojiyi oluşturmaktadır. Sokaktaki insan, sonuçta kendi felsefesi olduğunu düşündüğü hayat görüşü ile mevcut egemen ideolojinin bir piyonudur ne yazık ki. Çünkü dünyanın gidişine egemen olamayan birey, en az zararla kurtulmak için pasif ve konformist bir yönde kurar uzlaşısını. Hilal Bebek’in mücadelesi tam da bu konformizme yönelik aslında: Doğanın ve toplumun zorunlulukları karşısında felsefenin teorisini ve pratiğini birleştirerek kendi hayatımızı proaktif yönlendirmeye çağırıyor. Profesyonel filozof/psikolog, bu aktif tercihi kullanan ve kullandırtan kişidir bir yerde.

Sokaktaki insanın sahip olduğu ya da savunduğu “hayat felsefesi” tüm bu bahsedilen soyutlamalarda aldığı cepheyi bize göstermekte. Bu sebeple, insanların ya da profesyonel filozofların kuşandıkları tüm bilinçsiz ya da bilinçli ideolojiler, aktif bir savaş alanı oluşturuyor. Hilal Bebek de felsefeyle aktif uğraşan profesyonel filozoflar gibi bir düşünce savaşçısı bu anlamda. Tek bir farkla; inandığı (egemen sınıfın) ideolojilerine hizmet ya da muhalefet için kavramsal ve soyut silahlarla savaşmak yerine, farklı cepheleri takip eden, yorumlayan, kimi zaman da yönlendiren ve devindiren bir düşünce komutanı adeta: Hakikat’in demek istediklerini, ya da demek istemiş olabileceklerini döne döne sorgulayan, sırtını klinik psikolojinin sağlam temellerine dayayan bir modern zaman komutanı.


Günümüz Türkiyesi ile ilgili olan müjde ise Hilal Bebek’in bize Althusser’in çizdiği şekilde, ideolojilerin değil, felsefe yapmanın öğretildiği, “philo-sophia” yani bilgelik sevgisinin aşılandığı bir ülke düşletiyor olması. Kısır tartışmalara cevap aramaktan kurtulduğumuz, onun yerine, hep yeni sorularla sorgulama enerjisini paylaştığımız. Yazar, işte bu yolculukta “Çemberin Dışı”na çıkmanın reçetesinin izini satırlarında sürmeye davet ediyor bizleri: “Sorunuz kadar boy verirsiniz denizde.”