“Seni Sevmeyen Ölsün” sergisi, arabeskle bağlantılı fanatizm, şiddet, kült ve bolca quir temalı işlerle sekiz sanatçıyı bir araya getiriyor. Arabeskin fotoğrafta, sinemada ya da heykeldeki izdüşümünü aktaran bir söylem havası esiyor.

Bu arabesk çok quir*
Görsel: BirGün

Deniz Burak BAYRAK

Yaşamda geçmişten bugüne bizimle olan birçok kavram değişime maruz kalıyor. Bir müzik türü olarak arabesk de büyük bir ivmeyle geniş bir kitleyi peşinden koştururken farklı dönüşüm noktalarında varlığını sürdürüyor. İşte Anna Laudel’in “Seni Sevmeyen Ölsün” sergisi, arabeskle bağlantılı fanatizm, şiddet, kült ve bolca quir temalı işlerle farklı pratiklerdeki sekiz sanatçıyı bir araya getiriyor. Küratörü sanat gazetecisi Gülben Çapan.

SERGİ ADINI TUDANYA’DAN ALIYOR

Sergi bildiğiniz gibi adını Tüdanya’nın 1986’da hit olan şarkısından alıyor. O dönemde özellikle “baba” figüründe doruğa ulaşan kavramın bugün geldiği noktada bir kimlik ve sınıf arayışı olarak dönüşümü disiplinlerarası bağlamda izleyiciye yansıtılmış. Mekânın giriş katında nostaljik bir tat yakalanmışken diğer salonda popüler, teknolojiyi kullanan, bir parça da hiper-realist bir çizgi tutturulmuş. Arabeskin fotoğrafta, sinemada ya da heykeldeki izdüşümünü aktaran bir söylem havası esiyor. Ardan Özmenoğlu’nun güllerle yaptığı kırmızı-siyah yerleştirme karşılıyor gelenleri; “’Aşk Arabesktir’ gerçekten çok arabesk değil mi?” diye sormadan edemiyorum. Hemen yakınında “Pardon, ateşiniz var mı?” diye soran şuh bakışlı ama post-itlerle şekillenen ikonik bir Türkan Şoray yansımasına hayran hayran bakakalıyorum. Arabesk kültür bir yerde Doğu’dan gelenin Batı’ya isyanında görünürleşen bir uyumsuzluk denebilir. Bunu çöl havası verilmiş bir yerleştirmede belden aşağısı Davut Heykeli olan tipik bir Arap figürle ne de güzel anlatmış Tuğberk Selçuk “Golden Shower”da! Çağdaş sanatın getirdiği birtakım enstalasyonlarla harmanlanan işlerin bütünsel olarak karşılığı ilgi çekiyor. 

QUİR’İN GÜNCEL YANSIMALARI

Arabeskin dilindeki kaderci, bazen de mazoşist ifadenin etkisini daha sonra aşk cinayetleri ya da kitlesel başkaldırılarda gördük. Bu bir noktada ekonomik buhranlar, karanlık siyasi dönemler ve güvencesiz gelecekle boğuşan Türkiyelilerin hâliydi. Ancak değişen politik iklimle arabeskin ülkedeki konumlanışı da değişti. Quir kültürün içinden farklı yansımalarla ortaya çıkan bu dinamik, arabeskin gerçek kahramanlarının cinsel yönelimleriyle ötekileştirilen ve kimlik arayışları devam eden bireyler olduğunu düşündürüyor. 

Bu bağlamda mekânın ikinci salonu quir’in günümüzdeki yansımalarını içeriyor. Özellikle teknoloji, yapay zekâ, kodlama gibi güncel elemanların kullanılışı takdire değer. Anıl Can’ın foto-realist portrelerinde çok yakışıklı erkekleri boncuklu, çiçekli süslemelerle görüyorum. Erkek figürlerin yakışıklılıklarının yanında hepsinin aslında yapay zekâ kodlamalarıyla yapılmış olmasına çok şaşırıyorum. “Randevucu Suat, Kulüp Reşat nasıl gerçek olmaz?” diye sormamak mümkün değil. 

Bunların yanında CANAN’ın aşk acısını anlatan bir videosu, Rasim Aksan’ın hiper-realist askerlik süreci kayıtları, Haluk Çobanoğlu’nun tarihsel anlatı ifadesi fotoğrafları, Yasemin Özcan’ın “Kısmet” ve “Affet” sözcükleri arasına sıkışmışlığımızın yansıması ve Cansu Yıldıran’ın cinsel kimlikleriyle marjinalleştirilen insanları, üzerine düşünülebilecek diğer işler. 

Tam anlamıyla birbirini bütünleyen iş ve sanatçıları bir araya getiren sergi 10 Eylül’e kadar görülebilir.

*Quir: Heteroseksüel veya cisseksüel olmayan insanlar için kullanılan bir şemsiye tabirdir.