Bu dünyadan bir Sevgi Soysal geçti: Herkese gri görünen şehir bizim için gökkuşağı

DUYGU AKPINAR

O, hiç duymadığımız ama kulaklarımızda hep çınlayan kahkahasını emanet etti bize. Cezaevinde, sokakta, evinde özgür ve korkusuz yaşadı. Evlerle karakolların, dostlarla polislerin, tanışlarla muhabirlilerin birbirine karıştığı günlerde bile taş gibi neşesiyle durdu karşısında karanlığın.

İçi ölmediği için tutkularının peşinden gitti. Kırk yaşında gencecik bir kadınken çekip gitse de bu hayattan tutkuları bize bulaştı. Her kahkahamızın bir parçasında çınlar sesi. ‘Eğitimin birinci amacı yaşamaya yardımcı olmaktır.’ diyor Sevgi Soysal. Bize, bıraktığı her sözcükte bir anıtın karşısında durmayı, kimseyi ‘kahramanlık anıtı gibi midemize oturtmamayı’ ve ‘içinde kıpırtısı olan kadınlar’ olmayı öğretti; bu yüzden hiçbir şeyi milli marş bellemedik.

‘Yazılarına feministlik karıştırmasa’ eleştirilerine inat yaza yaza ulaştırdı bize ‘karşınızda taş gibi dikilmeli sizin’ öğüdünü. Sevgi Soysal’ı uğraştıran üçüncü tabiat bize miras kaldı; birinci tabiat olarak tanımladığı ilk çağlardaki tabiat olaylarını 12 Mart tabiatıyla karşılaştırırken ‘Çağımızda politika üçüncü tabiat olmuştur.’ demişti.

Biz de yenemedik -henüz- üçüncü tabiatı ama onun gibi devlete karşı duran kadınların mayaladıkları inat tuttu. “Londra’da, Ankara’da, İstanbul’da ya da Zap Suyu’nun yanı başında, nerede olursa olsun kadınları birbirine ortak eden tek bir şey vardır: Hayat. Sürmekte ve sürecek olan hayatın tartışılmaz emekçisi olmak.”

Ortaklığımızdan vazgeçmeyiz.