ALPER TURGUT Gündelik hayat, yine hayli zordu, çoğu insan dardaydı ve ben ilkokuldaydım. Ailecek pazara gitmiştik, öteberi almaya, hiç unutmam. Öğretmenimle göz göze geldik, Akif Hoca ile, meyve-sebze satıyordu, gözleri doldu, tepeden tırnağa mahcubiyet. Sanki suç işlemiş gibi, sanki yanlış bir şeyler yapıyormuş gibi, sanki lanet kadere suskun bir isyan gibi, sanki. Eşi de öğretmendi […]

Bu güzelim kenti, asla terk etmeyeceğiz

ALPER TURGUT

Gündelik hayat, yine hayli zordu, çoğu insan dardaydı ve ben ilkokuldaydım. Ailecek pazara gitmiştik, öteberi almaya, hiç unutmam. Öğretmenimle göz göze geldik, Akif Hoca ile, meyve-sebze satıyordu, gözleri doldu, tepeden tırnağa mahcubiyet. Sanki suç işlemiş gibi, sanki yanlış bir şeyler yapıyormuş gibi, sanki lanet kadere suskun bir isyan gibi, sanki. Eşi de öğretmendi yanlış hatırlamıyorsam, ikinci çocuklarını doğurmak üzereydi. Yeni bir yaşam daha katılacaktı yuvalarına ve mutluluk, illa bedel isteyecekti. Bakışları, iki yakam bir araya gelmiyor der gibiydi, dönmüyordu çark, besbelliydi. Ayaküstü iki lakırdı, sonra okşadı saçlarımı, yanından ayrılınca, dönüp baktım, hüzünle kesekağıdına tıkıştırıyordu elmaları, yorgun ama azimli.

Hah! Pazarda su sattım, birkaç sene sonra, öğretmenimin ruh halini daha iyi anladım, Züğürt Ağa filmi henüz çekilmemişti, harbiden utanmıştım, su, su, su derken, kendimi zor duymuştum. Geçim derdi nedir, istemediğim şeyleri bize nasıl yaptırır, idrak edebilmiştim, o ayrı.

Evet, yine ve yeniden seçim çıkarttılar önümüze, sarayda kalanlar ve onların yamacına tutunanlar, üstelik geçim derdindeyken büyük insanlık, fukaralık artarken, farkındalık azalır sandılar belki de. Mutfaklar yanarken, temel kalemler kanırtırken, genç işsizlik almış başını yürümüşken, adaleti de ekmeği de çok gördüler, bize, hepimize. Bu ayarsızlık, bu aymazlık, bu acımasızlık, hala silkelemeyecek ve kendine getiremeyecekse kararsız kesimleri, salt yazık demek, hafif kaçacak, kötülüktür bu, vicdansızlıktır bu, gaddarlıktır bu, ötesi yok!

Adaletinizi sileyim diyor resmen herif, insanların hakkı yenmiş, bildiğin mağdur edilmiş umurunda değil, sövüyor bir harf değiştirerek, alenen yüzümüze küfrediyor. Her şey çok güzel olacak dedi diye oyuncu, şarkıcı, ünlü yünlü tayfası, hani ortada hakaret yokken, haksızlığa uğrayanlar, sadece umut tazelemeye didinirken, tahammülsüzlük, kibir ve kötü bir dille karşılık vermek, yine birleştirmeyecekse muhalifleri, hepimize müstahak! İşte o kadar. İşimizi sildiler, emeğimizi sildiler, ekmeğimizi sildiler, şimdi yetmemiş gibi bunca silmek, adaletimizi de silecekler ha! Asılda misliyle döndürmek gerekirdi, ettiklerini belki, lakin yoruldu halkımız, tepeden ve üst perdeden buyruk yemekten içi şişti. Azarlanmaktan bunaldı, bıktı, valla bıktı. Seviyesizlik bir seviye değildir, onlara benzemek, dönüşmek de akıl işi, yürek işi değildir.

Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Başkanı olan elemanın, uluorta ‘kayıt’ altında, her şey çok güzel olacak diyen ünlüleri fişlemesine ne demeli, vahşi kapitalist kovboy, yani oğul Bush, ya benimlesin, ya da düşmanımsın diyordu ya, benzer hesap! Diyor ki aklı sıra, süründüreceğiz sizleri, devşirilmeye hazır olanlar kurtulur bu gidişattan, kalanlar, ayakta durmaya çabalayanlar, Allah yardımcınız olsun. Ses verdiğin, haksıza haksız dediğin, konuşmanın suç olmadığını söylediğin için pişman olacaksan kardeşim, zaten öncelikle bize değil, kendine ayıp etmiş olursun, müsterih ol, az değiliz, çoğalıyoruz hatta, kırarak korku çemberini. Ne güzel!

Cumhurbaşkanı, tekrar seçimde, İstanbul’un 39 kentinde miting yapacakmış. O vakit, bu seçim, çok daha değerli ve önemli, çünkü yerelde kalmayacak, genel bir hava katılmış olacak, muktedire karşı yarışılacak. Hepimize görev düşüyor, kafası karışan, haksızlığın farkına varmaya başlayan, biz neye yol açıyoruz fikri, aklına çalınan birçok insan mevcut, onları tek tek ikna etmek zorundayız. Dün şöyleydin böyleydin demeden, söylediklerini, yaptıklarını yüzüne vurmadan. Gülümseyerek, aramıza hoş geldin diyerek, elbette. Büyük bir sabır, tatlı dil ve bolca emek, reçete budur. Tatile gitmekmiş, yok öyle bir lüks, şehir dışına kaçmakmış, hava almakmış, geçiniz. Kavgamızın başkentiyse İstanbul, bizler de onu asla terk etmeyeceğiz. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.

Muğlaklığın doruğu bir cümle kurup, birileri bi şi yabdı diyerek, sandıkları kendilerinin koruduğu, görevlileri kendilerinin atadığı, tüm güç dengesinin lehlerinde olduğu gerçeğinden de utanmayarak, çeyrek asır sonra hak edilmiş mazbatayı, aldılar ellerimizden. Şimdi yine başladılar, bir oy farkla kazansa bile başımızın üstünde diyerek. Eee kazanmıştı zaten, milli iradeye saygı duymadınız, seçme, seçilme hakkına saygı duymadınız. Sadece biz seçilirsek, eyvallah, gerisine de yallah dediniz. Peki, öyle olsun, boykot dese de yüreğimiz ve bilincimiz, mağdur olan Ekrem İmamoğlu, tekrar yarışacağım ve kazanacağım diyorsa, bizlere düşen, mağdurun yanında yer almaktır, hiç kuşkusuz. Fikirlerimiz, görüşlerimiz, hayata bakış şekillerimiz apayrı olsa da, birleşeceğiz, yelpaze ne kadar genişse, kapattığında elinde tuttuğun şey, çok daha güçlü olur.

Bi şi yabdılar deyince, Moğollar’ın unutulmaz şarkısı Bir Şey Yapmalı düştü aklıma. “Derin uykudaydım/ sesine uyandım /ter içinde kaldım /uyku tutmadı /yolun ortasında /henüz onaltısında /vuruyorlar oysa /bir şey yapmadı” Takip etmiştim gazeteci olarak, şarkıda geçen liseli İrfan Ağdaş’ın polislerce katledilmesini, haberleştirmiştim. Anımsıyorum, 13 Mayıs 1996 idi tarih, Alibeyköy’de, yoksul bir sokakta yatıyordu, kanlar içerisinde güzelim delikanlı, silahı var dediler yoktu, sadece sol bir dergiyi dağıtmaya çalışıyordu. Gencecikti, bir şeylerin farkına varmıştı, bir şeyler yapmaya çabalıyordu. Öyle işte. Sonra şarkı devam eder, oy işinde, rant peşinde olanları da unutmayarak; “Kıyamet değilse bile /bir şey kopmalı /bir şey yapmalı /hey /bir şey yapmalı.”

Salt algıyla soluklanan, gerçeklikten çoktan kopan coğrafyamızda, artık bir şey yapmalı diyenler, hızla çoğalıyor, görüyoruz, biliyoruz. Darbecisi, cemaati, çetesi, şebekesi, mafyası, hep bir şeyler yaptı, kötü bir şeyler yaptı, kanımıza, canımıza, yarınlarımıza kast ederek. Artık yeter! Halkımız bir şeyler yapacak bundan sonra, iliğimizi emdiğiniz kafi diyerek, bilinçlenerek, bir araya gelerek, örgütlenerek, paylaşarak ve kendi yaralarını sararak. Kuşkunuz mu var? İyi pazarlar!