Mülteci statüsü bile verilmeyen Suriyelileri vatandaşlığa alma sözü bir dizi tartışmayı da beraberinde getirdi. Vekiller, akademisyenler ve partiler yabancı düşmanlığına varan tepkilere dikkat çekerken, endişelerini de sıraladı. .

Bu kararlar ayaküstü alınamaz

YAŞAR AYDIN
yasaraydin@birgun.net
@yasaraydinnn


Suriye’de çatışmaların başladığı Nisan 2011’den bu yana Türkiye’ye üç milyondan fazla sığınmacı geldi. Bu rakamın sadece 500 bine yakını kamplarda yaşarken, 2 milyon 500 bin Suriyeli ülkenin çeşitli noktalarında hayatlarını sürdürüyor. Erdoğan’ın Kilis’te vatandaşlık sözü vermesi ile gözler bir kez daha 3 milyon Suriyeliye çevrildi.

Suriyelilerin yoğunlukla yaşadığı illerin milletvekilleri, akademisyenler ve siyasi partiler BirGün’e konuştu. Ortak endişe büyük bir insani dram yaşayan Suriyelilerin siyasetin malzemesi yapılmasının tehlikeli sonuçlar doğuracağı yönünde. Bir yandan yükselebilecek ve tüm ülkeyi sarabilecek yabancı düşmanlığı diğer yandan Suriyeliler üzerinden iç politikanın Erdoğan tarafından dizayn edilmesi tehlikesi. En tehlikelisi de tüm bunları ayaküstü ilan edilen bir kararla tartışmak ve aşmak zorunda kalmak.

SURİYELİLERİ KİRLİ POLİTİK EMELLERİ İÇİN KULLANACAKLAR

Onur Kılıç (ÖDP Göç ve Mülteciler Çalışma Grubu)

AKP’nin Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verilmesine yönelik çıkışını birkaç farklı yönden değerlendirmek mümkün. Bunların içinde en önemlileri, nüfus yapısının mezhepçi bir anlayış doğrultusunda değiştirilmesi ve sermayenin emek maliyetinin düşürülmesidir.

Göçmen emeğinin çalışma hayatına katılımı emek alanında istihdama, ücretlere, çalışma saatlerine ilişkin halihazırda yaşanan sorunları derinleştirirken, milliyetçi reflekslerin gelişmesine de yol açıyor. Hayatta kalmak için her koşulda çalışabilecek durumdaki emeğin sermaye karşısındaki güçsüz konumu; ucuz işgücü, çalışanlar arası aşırı rekabet, kuralsız-güvencesiz çalışma, sendikasızlaştırma, iş güvenliğinin zayıflaması gibi sorunları derinleştiriyor. AKP, uyguladığı neoliberal sömürü anlayışının bir parçası olarak, 3 milyona ulaşan sayıdaki göçmeni, çalışanların haklarını gasp etmede bir tehdit olarak, yedek işgücü ordusu olarak kullanıyor.

İktidarın göçmenleri ucuz ve yedek işgücü olarak istismarı, emekçiler arasında milliyetçi habislerin azgınlaşmasına da yol açıyor. Emeğiyle geçinenler içerisinde etnik kimlikler üzerinden karşıtlık ve gerilimler yaşamasına uygun bir zemin oluşturuyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu çıkışıyla ülkedeki Suriyeli nüfusa karşı ‘İşimizi elimizden alıyorlar’ benzeri milliyetçi refleksler ve nefret artıracaktır. Bu ülkenin tarihinde buna benzer pek çok kötü hatıra vardır.

AKP, Suriye’ye dönük emperyalist müdahale sürecinde aktif bir pozisyon aldı ve selefi-cihatçı grupları besledi. Suriye’nin bütünlüğünün mezhepsel eksende parçalanması için her tür sucu işleyen AKP’nin politikaları sonucunda sınır noktaları da tamamıyla kevgire döndü, IŞİD-Nusra-El Kaide gibi katliam şebekelerine militan kazandırıldı. Suriye’den Türkiye’ye geçenlerin ne kadarının bu şebekelerin militanları olduğuna dair bir tespit yapılmadı. Türkiye’de yaşayan Suriyeli nüfusun ne kadarının Suriye’de suça karıştığı, suçların içeriği bilinmiyor. AKP, bu kuralsızlığı engellemek için bir çaba içine girmek yerine bu kuralsızlıktan beslenen bir kaos politikasıyla ülkeyi yönetmeyi sürdürüyor.


•••

2010 yılında Türkiye’deki toplam mülteci sayısı 15 bin civarındayken bugün 3 milyona çıkmış durumda. İktidarın göçmen yerleştirme politikası demografik dönüşüm yaratmayı hedefliyor. Bu dönüşüm, AKP’nin uzunca süredir inşasını sürdürdüğü kendi milletini oluşturma politikasının da bir uzantısı durumunda. Maraş'ta yaşananlar bunun en net örneği. Maraş’ta 3 bin kişilik Alevi yerleşimine 30 bin kişilik kamp kuruluyor. Burada yaşayacakların ne kadarı cihatçı-selefi, bilinmiyor. Sınırda herhangi bir denetim yapılmıyor. Hatta selefiler AFAD kamplarında kalıp canlı bomba eylemi yapabiliyor. Bu açıdan Maraş örneğini iktidarın göçmen politikası açısından genelleştirmek mümkün. AKP, Sünni-mezhepçi toplumsal dönüşümde mülteci konusunu bir araç-fırsat olarak kullanıyor.

İktidarı elinde bulundurmak için savaş dahil her şeyi mübah gören bir parti olan AKP fırsatçılığını göçmen politikasının her aşamasında görmek mümkündür. Birçok yurttaşın, göçmenlerin yakın gelecekteki seçim-referandum süreçlerinde AKP tarafından ‘oy deposu’ olarak kullanılacağına dair kaygısına bu anlamda kulak vermek gereklidir. Bugüne dek fırsatçılık ve istismarcılığını sayısız örnekte göstermiş olan AKP’nin bu sorunu da buna uyduracağı açıktır. Gerektiğinde göçmenlere oy deposu muamelesi yapan AKP, sırası gelince de AB ile girdiği pazarlıkların sonucu olarak onları şantaj unsuru olarak kullanmaktan ya da kıyıya vuran insan bedenleriyle Ege Denizi’ni göçmen mezarlığına çevirmekten çekinmiyor.
Böylesi bir durum içerisinde, göçmenlerin bu koşullarda vatandaşlığa alınmasının sorunları çözmede hiçbir fonksiyonu olamaz. Tersine, yaşamsal bu sorunu kalıcı hale getirme ve derinleştirmeye yarayacaktır.

***

SIĞINMACILAR İÇ POLİTİKA MELZEMESİ YAPILMASIN

HDP Antep Milletvekili Mahmut Toğrul:

“Mülteci meselesinin, Türkiye’nin hem iç hem de dış kamuoyunda araçsallaştırıldığını defalarca söyledik. Türkiye, malesef bu meseleyi politika malzemesi haline getirdi. Dış politikada, Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa’ya, ‘Uçaklar boş durmuyor, otobüsler boş durmuyor, mültecileri üzerine salarım’ dedi. Cumhurbaşkanı bu açıklamaları yaptıktan sonra akınlar halinde Avrupa’ya mülteciler yöneldiğinde, maalesef Avrupa Türkiye’deki hak ihlallerini ve savaşı görmezden geldi. Mülteciler araç olarak kullanıldı. Şimdi sıra iç politikada. Özellikle Alevilerin, muhaliflerin, farklılıkların yoğun olduğu bölgelere Suriyelileri yerleştirmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki süreçte Kilis’ten başlayarak Silopi’ye kadar uzanan sınır hattına Suriyelilerin yerleştirilmesi ile 1970’lere benzeyen ‘Arap Kemeri’ oluşturulmak isteniyor. Buna karşıyız. Yine de bu işin milliyetçi hisse dönüştürmeyle, ırkçı bir yaklaşıma evrilmeyle çözülemeyeceğini de biliyoruz. Burada sorunlu olan evi barkı başına yıkılan insanlar değil, Türkiye’nin Suriye ve mülteci politikasıdır. Bu işi ‘Ülkemizde Suriyeli istemiyoruz’ karşı cephesi kurarak çözemezsiniz. Biz bu insanlara ev sahipliği yapılmasını, iç politikada kullanılmamasını istiyoruz. Suriyeli nüfus, politika uğruna araçsallaştırılmamalı.”

***

VATANDAŞLIKLA SORUNLAR BİTMEZ

Mehmet Göktaş (CHP Antep Milletvekili)

Tayyip Erdoğan bugüne kadar her adımı kendisi ve başkanlık hayalleri için attı. Bu adımlarda millet, vatan hatta Suriyelilerin çıkarını bir ez bile düşünmedi.

Suriyelilerin sınırlarımıza dayandığı ilk günlerde ben CHP Antep İl Başkanıydım. O günlerde uyarılarda bulunduk. Bu insani drama cevap üretirken devlet sorumluluğu ile hareket edelim dedik. Dinleyen olmadı. Elini kolunu sağlayarak yüz binlerce insan sınırlarımızdan hiçbir denetime tabi tutulmadan giriş yaptı. Şimdi tam rakamı kimse bilmiyor. Sadece Gaziantep’te tahmini olarak 500 bin Suriyeli yaşıyor. Bunlarla ilgili tek bir adım atmayan hükümet şimdi vatandaşlığa almaktan bahsediyor. Erdoğan her adımı kendisi için atıyor. Mülteci bile sayılmayan Suriyelilere vatandaşlık verilerek 1500 milyon ithal seçmen mi hedeflendi? Ya da yasa değişikliği ile Türkiye’de doğmayanların da güvenlik görevlisi olmasının önünü açarken Suriyelilerden oluşan Saray ordusu mu düşünüldü?

Erdoğan tüm bunları düşünebilir. Ama bu, ne bizim yurttaşlarımızın ne de Suriyelilerin sorunlarına çözüm olur. Suriyeliler bir insanlık dramı yaşamaya devam ediyor. Onlara ‘vatandaş oldunuz’ dediğinizde sorunlar bitecek mi? Sonu düşünülmeden atılan bu adımlar ülkede daha büyük kaoslara yol açar.

•••

En büyük zararı Suriyeliler görür​

Suriyelilerin Türkiye’de varlığına dair en önemli araştırmaları bugüne kadar Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi gerçekleştirdi. Bu konudaki en yetkin isimlerden biri de Merkezin Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan. Cumhurbaşkanı’nın vatandaşlık açıklamasını ve sonuçlarını Murat Erdoğan’la konuştuk.

»Türkiye beş yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından Suriyelilere vatandaşlık verileceğini açıkladı. Bu yeni durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye beş yıldır bu sorunu görmezden geldi. Geçici olduğunu ön gördü. Biz dilimiz döndüğünce uyarılarımızı önerilerimizi yaptık. Suriyelilerin burada kalıcı olduklarını buna uygun bir programla hareket etmemiz gerektiğini söyledik.

Ama iktidar Suriyelilerin Türkiye’deki kalıcı olarak varlığını kabul etmenin Suriye ve Esad’a karşı yenilgi olarak gördü. Türkiye siyasetine “eğer biz Suriyeliler kalıcı dersek Esad’ın da kalıcı olduğunu Kabul etmiş oluruz” algısı egemen oldu. Üç milyon Suriyeliye beş yıl boyunca kapımızı açtık ama entegrasyon için ekonomik, sosyal ve yasal neredeyse adım atmadık.

»Fotoğraf çok parlak gözükmüyor. Peki o zaman böyle bir karar neden verilmiş olabilir?

Bunun yanıtı bende yok. Açıklamayı ilk duyduğumda çok şaşırdığımı söylemek zorundayım. Şu anda uluslararası bir toplantı için yurt dışındayım ve anlattığımda tüm bilim insanlarından aynı tepkiyi aldım. Böyle önemli bir karar ayaküstü alınamaz. Bırakın kamuoyunu hükümet içinde ciddi tartışıldığını sanmıyorum. Muhtemelen kabinenin bazı üyeleri de bu kararı ilk kez bizimle birlikte duydu.

Evet bu açıklama ile devletin en üst makamından artık Türkiye’de Suriyelilerin kalıcı varlığının kabul edildiğini anlamış bulunmaktayız. Ama dediğim gibi bu süreç işi ve ciddi bir çalışmayı ve zamanı gerektirir. Usulü, şekli zamanlaması tartışılmalıydı ve buna uygun hazırlığı yapılmalıydı. Hazırlıksız hamleler en büyük zararı Türkiye’de yaşayan Suriyelilere verir. Toplumun tarafından Suriyelilerin kabullenmesini daha da zorlaştırır. Bu anlamı ile ciddi endişeler taşıyorum.

Yabancı düşmanlığı artar

»Bu kısmı biraz açabilir miyiz? Ne tür endişeler taşıyorsunuz?

Türkiye’de 3 milyon Suriyeli var ve beş yıldır bizimle yaşıyorlar. Çok önemli bölümü savaşın sonucu ne olursa olsun burada kalacaklar. Bu bağlamda “vatandaşlık” sorunu eninde sonunda gündemimize gelecekti. Ama bu bir süreç işi ve aşmamız gereken yollar vardı. Cumhurbaşkanının açıklanmasından sonra kamuoyu tarafından tartışılma biçimine bakın. Sosyal medyada yapılan kampanyalara bakın. Resmen ırkçılığa çanak tutan yabancı düşmanlığı yapılıyor. Almanya’da Türklere karşı yapılanın bile çok üstünde değerlendirmeler var. Bunun nedeni atılan bu adımın hiçbir hazırlık yapılmadan gerçekleşmesi. Diğer önemli nokta da bu düzenlemenin toplumun önemli bir kesimi tarafından iç politika güç elde etmeye yönelik olarak algılanması. Bu durum Suriyelilere karşı olumsuz bakışı körüklüyor ve ırkçılığa varan tepkilere yol açıyor.

»Nasıl bir yöntem geliştirilmeliydi? Uluslararası örnekleri var mı?

Böyle büyük bir rakamı vatandaşlığa alma dünyanın tanık olduğu bir durum değil. Kanada 20 bin Suriyeliyi vatandaşlığa aldı. Ama burada dikkat ederseniz sayı 20 bin. Biz üç milyondan bahsediyoruz. Bu da toplam Türkiye nüfusunun yüzde 4’ü anlamına geliyor. Vatandaşlık dediğinizde karşılıklı sorumlulukları ve hakları da beraberinde getirir. Çok basit bir soru soralım devlet olmanız gereği tüm yurttaşlarımıza eğitim vermemiz gerekiyor. Suriyeliler de artık yurttaşımız olacağına göre eğitim vermeliyiz. Peki eğitim dili ne olacak? Ben Türkçe veririm diyerek bu işin içinden çıkamazsınız. Dilinize yabancı 3 milyon insandan bahsediyoruz.

Biz yeni bir durumla karşı karşıyayız. Dünya da öyle. Bu yüzden bu soruya tek bir yanıt veremeyiz. Birlikte çalışarak, deneyerek ve uygulayarak yanıt üretebiliriz. Bunun için nasıl olacağını tam olarak söyleyemiyoruz. Yalnız ayaküstü alınan kararlarla sonuç alınamayacağını, sorunu daha da derinleştireceğini söylemek mümkün.