Toronto merkezli Royal Mountain Records, Mac DeMarco, Alvvays, U.S. Girls gibi grupların da aralarında bulunduğu 25 sanatçısına geçtiğimiz şubat ayından itibaren zihinsel sağlık ve bağımlılıkla ilgili konularda kullanmaları için toplamda 100.000 dolarlık bir fon ayırdığını duyurdu.

Bu müzik psikolojimi bozuyor

TANER TURNA

29 Haziran 2008, bir Pazar akşamı. Saat tam olarak dokuzu on geçiyor. Yer, Glastonbury Festivali’nde yıldızların yuvası: Pyramid Stage. Sahneye adımını atan isim, Amy Winehouse. Bir yıl önce öğlen vakti, “Back to Black” albümünün ardından seyircilerin meraklı bakışları arasında performans sergilediği Glastonbury’de bu sefer on binlere seslenmek için yerini alıyor. Tek fark, dinleyici sayısı değil. Amy’nin gözlerindeki heyecan gitmiş. Üstelik kime sorsanız gösterebileceği bir adrese de taşınmamış. Tek başına tüm düzene karşı açtığı savaştan yenik çıkmış. Nitekim konserin sonu seyirciye attığı yumrukla, hikâyenin finali ise uzak yakın herkesin kalbine oturan acıyla bitiyor. Amacım bilinenleri eşelemek değil. Aksine sektörün tüm paydaşları tarafından, buna sanatçıların bizzat kendileri de dahil, baskınlanan müzisyen psikolojisinin günümüzde geldiği tehlikeli noktayı belirtmek. Bu müzik, bizi sakinleştirirken, mutlu ederken, dans ettirirken neden yaratıcısının psikolojisini bozuyor? Siz bu soruyu sesli okuyun, ben de satır başlarında yerimi alayım.

AŞIRI ENDÜSTRİLEŞME VE SIKIŞAN RUHLAR

Müzik sahnesindeki devrimler peşi sıra gerçekleşirken sektörün içine aldığı yaratıcı topluluk, dev bir fırtınanın göbeğinde hayatta kalma savaşı veriyor. Elde edilen sonuçlar, maalesef fırtınanın vurup geçtiği kıyılarda dolaşınca ortaya çıkıyor. Bu durum dijital çağın kapsama alanındaki her şey için geçerli. Odağımızı müzik sektörüne çevirdiğimizde ise dinlenme sayılarının hüküm sürdüğü topraklarda popüler kültürün çıkarcı buyrukları ile kurulmuş bir düzen çıkıyor karşımıza. Kimileri bu topraklarda kuralına göre yaşıyor, kimileri kestirme yoldan zirveye çıkıyor, kimileri ise kendi çevirdiği çitlerin ardında üretmeye devam ediyor.

Temelinde yoğun maddi beklentiler barındıran ve tek bir yanlış karara ya da kötü performansa tahammül göstermeyen sistemin içerisinde yer alan sanatçılar için psikolojik sıkıntılar da beraberinde geliyor. Kaydettikleri şarkıların dijital ve fiziksel satışlarından yeterli kazancı sağlayamayan gruplar/müzisyenler, haklı olarak çareyi çoğu uzun turne kapsamında olan peşi sıra verdikleri konserlerde arıyor. Dolayısıyla mutlu hissettikleri sosyal çevreden uzaklaşmak zorunda kalarak kendilerini beslenme rutini ve uyku düzeni açısından dengesiz bir dönemin içinde buluyor. Nitekim, tüm ruh hali tek bir performansa indirgeniyor. Nasıl mı? Ya iyi ya da kötüdür diye düşünerek. Genellemeler yaparak. Zihinsel filtreler uygulayarak. Olumlu gelişmeleri göz ardı ederek ve peşin yargılara kapılarak. Bu sağlıksız düşünme sistemi de bir dolu kaygının ortaya çıkmasına neden oluyor. Kısaca, aşırı endüstrileşme bir dönem verimli olan toprakları her geçen gün daha da kurak hale getiriyor.

SAHNE SAYILARIN

Durumun ciddiyetine sayısal verilerle de bakalım. Bu alanda hazırlanmış pek çok rapor var. Ben, kapsam ve güncellik açısından Stockholm merkezli Record Union şirketinin bu yıl toplamda 1489 bağımsız sanatçı üzerinde yapmış olduğu anketten elde ettiği sonuçları paylaşacağım. Anketin sonuçlarına göre; sanatçıların %73’ü stres, anksiyete ve ya depresyon gibi negatif hislere sahip. Bu oran, yaş aralığı 18-25’e indirildiğinde ise %80’e kadar çıkıyor. Ayrıca sanatçıların %33’ü çoğunlukla başarısız olma korkusu, finansal düzensizlik ve yalnızlık gerekçesiyle panik atak geçiriyor. Ankete katılanların %57’si ruh sağlıkları ve gelecekleri için endişeli olduklarını söylüyor ve %41’i bu endişeyi günde birkaç kez yaşadığını açıklıyor. Müzik yaratımlarıyla ilgili olumsuz duygular yaşadıklarını söyleyenlerin %65’i psikolojik durumlarını etrafıyla paylaşabiliyor. Burada %90 ile yakın arkadaşlar önemli bir rol oynarken beraberinde %64 ile aile fertleri ve %31 ile de grup üyeleri tercih ediliyor. Yani sektör profesyonelleri henüz kapsam alanına dahi giremiyor. Bir diğer önemli nokta ise; sanatçıların %29’unun psikolojik sorunlarından hiç kimseye bahsetmemesi. Bu da konunun halen ciddi bir kesim tarafından tabu olarak görülmesi anlamına geliyor. Neredeyse ankete katılanların tamamının buluştuğu ortak görüş ise; müzik endüstrisinin sürdürülebilir bir yapıya ihtiyaç duyması.

PEKİ SANATÇILAR NE DİYOR?

Şimdi mikrofonu biraz da sanatçılara uzatalım. İngiliz müzisyen James Blake, geçtiğimiz yıl Sahne Sanatları Tıp Derneği’nin (PAMA) düzenlediği bir sempozyuma katılarak yaşadıklarını paylaştı. Blake, “Temelde henüz karakterimi tanımlamadığım bir yaşta normal hayattan uzaklaştırıldım. Diğer insanlarla olan bağlantım basitleşti. Sadece bir günlüğüne şehirdeyseniz ve birileri size nasıl olduğunuzu sorduysa, ne kadar endişeli ya da depresif hissettiğinizden bahsedemezsiniz” sözleriyle turne yaşamının kalıcı etkilerini aktarmış. Bununla birlikte Blake, zihinsel sağlık sorunlarının yaratıcılığı tetiklediğine dair görüşlere de, “Yaratıcılık için endişeli ya da depresif olmanız gerektiğine dair bir efsane var. Gerçekten şunu söyleyebilirim ki endişe hiçbir zaman yaratım sürecime yardımcı olmadı. Sadece benim değil, çevremdeki arkadaşlarımın da negatif hislerden dolayı yaratıcılıklarını mahvettiklerine çok defa tanık oldum” şeklinde net bir cevap veriyor.

Bir diğer isim Amerikalı sanatçı Justin Vernon, yani bildiğimiz adıyla Bon Iver, 2016’da verdiği röportajda yaşadığı süreci şöyle anlatıyor: “Zihnimde kontrolüm dışında gelişen düşünceler vardı. Ne olduğunu anlayabilmek için yaptığım şeye ara verip kendime vakit ayırmam gerekiyordu. Net bir fikre sahiptim. O da bununla tek başıma baş edemeyeceğimdi. Her ne kadar geçirdiğim bu süreçle ilgili konuşmak istemesem de paylaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sayede diğer insanlar, başlarına gelenlerin sadece kendilerine özgü olmadıklarını fark edebilir.” Justin’in açıklamasını, genç İskoç sanatçı Lewis Capaldi de “Birine soğuk algınlığınız olduğunu söylemek gibi düşünebilirsiniz, söz konusu psikolojiniz olduğunda durumunuzu başkalarıyla paylaşmakta asla tereddüt etmeyin. Yaşadıklarım hakkında konuşabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum” cümleleriyle destekliyor.

HERKESİN PAYINA DÜŞEN NE?

Peki olan biten nedir? Sony Music UK, 2016 yılında bir zihinsel sağlık derneği ile partnerlik yaparak bu alanda ilk adamı atan plak şirketi oldu. Bir diğer örnek ise Kanada’dan. Toronto merkezli Royal Mountain Records, Mac DeMarco, Alvvays, U.S. Girls gibi grupların da aralarında bulunduğu 25 sanatçısına geçtiğimiz şubat ayından itibaren zihinsel sağlık ve bağımlılıkla ilgili konularda kullanmaları için toplamda 100.000 dolarlık bir fon ayırdığını duyurdu. Help Musicians UK derneği ise geçtiğimiz temmuz ayında Bağımsız Mekân Haftası (IVW) kapsamında mekan yöneticilerine ve çalışanlarına sanatçıların zihinsel sağlığı üzerine eğitimler verdi.
Tüm bunlar yeterli mi? Elbette ki değil. Burada müzik endüstrisiyle ilgili büyük laflar etmeyeceğim. Sadece farkındalık kazandırmak ve hep ışıklar altında gördüğünüz sanatçıların arka planda neler yaşadıklarına birlikte bakmak istedim. Müzisyenlerin zihinsel sağlıkları hakkında daha fazla konuşmamız gerekiyor. Bu süreçte hepimizin bir rolü olduğunu unutmayalım.