"Bu ne acayip bir bilmece / ne gündüz dinler ne gece" diye yazmıştı Orhan Veli pireli şiiri; Timur Selçuk'un bestesiyle "pireler devleri yutacak"....

"Bu ne acayip bir bilmece / ne gündüz dinler ne gece" diye yazmıştı Orhan Veli pireli şiiri; Timur Selçuk'un bestesiyle "pireler devleri yutacak" diye sürüp giden hoş bir melodiye dönüşüp dillere pelesenk olmuştu. Gerçekten de son dönemlerde olup bitenler sürekli bu şiirin nakaratını getiriyor akla.

Önce "sizi amerikanız bile kurtaramaz" diyerek Barzani ve Talabani'ye gözdağı veren yazılar yazdı Ertuğrul Özkök, ardından Başbakan "PKK'nın elinde Amerikan tankları var" diye demeçler verdi, Genelkurmay Başkanı "dost ve müttefikimiz Amerika teröre destek veriyor" anlamına gelen sözler söyledi. Emekli generaller, eski yeni istihbarat elemanları ABD'nin PKK'yı desteklemesi üzerine "analizler" geliştirdiler.

Bu kadarla da kalmadı; Kürt sorunu üzerinden anti-amerikancılık yapıp, anti-emperyaliz-mi güncel hale getirmeye çalışanlar Ordu'nun ABD karşıtlığı üzerine "teori'ler ileri sürerlerken, olası bir ABD işgalini konu alan "Metal Fırtına" türünden kitaplar satış patlaması yapar hale geldi. Bütün bu düşünsel iklim içinde Türkiye Amerikan karşıtlığının en çok kabul gördüğü ülkelerin başında geliyordu. Herkes "pireler devleri yutacak"; Türkiye ABD'yle karşı karşıya gelecek diye düşünürken bir anda hava donuverdi.

Tayyip Erdoğan-Bush görüşmesi "ortak düşmanımız PKK" merkezli açıklamayla son bulduktan sonra, "kadir-i mutlak" Amerikan istihbaratı akmaya başladı ve sonrasında ABD'nin vermiş olduğu hedeflere karşı harekat düzenlendi. Yeniden ABD'nin "dost ve stratejik ortak" olduğu keşfedildi.

Madalyonun diğer yüzünde ise "BBG evinde gibi gözetlenen" PKK cephesi yer alıyor. Irak savaşının yarattığı konjonktürde Kuzey Irak'ta konuşlanan ve hareket yeteneği kazanan PKK'da sürekli Amerikanın kendisini muhatap almasını isteyen politikalar geliştirirken; ilk kez ABD'nin himayesinde "devlet kurma eşiğine" gelen Kürtler dünyanın bütün ezilen halkları tarafından lanetlenen ABD'ye "şükran" duyduklarını ifade ediyorlardı.

Kürt sorunu etrafında Türkiye ABD ilişkileri gerilirken, Kürtlerle ABD arasındaki ilişki de tarihin en iyi dönemini yaşıyordu. Türkiye'de Amerika'ya karşı nefret; Kuzey Irak'ta ise aşk gelişiyordu.

Erdoğan-Bush görüşmesinin ardından Kandil Dağı'nın bombalanması ve ABD'nin Türkiye'nin "sınır ötesi operasyonunu" desteklemesi her iki tarafta da oluşan havayı değiştirdi. Kürtler "Kahrolsun ABD emperyalizmi" diyerek ortaya çıkarlarken, Türkiye'de anti-em-peryalizm atfedilen güçler bir anda ABD ile işbirliği içine giriverdiler.

Bütün bunların ortaya çıkarttığı gerçekler anlaşılmak zorundadır. Çok açık ki ABD-Türki-ye ilişkileri şu ya da bu "güncel" olayla rayından çıkmayacak kadar güçlüdür. Daha açık bir ifadeyle dünyanın bu en büyük emperyalist gücü ekonomik,askeri, kültürel vb., bir çok açıdan "içsel bir olgu"dur. Bu bağımlılık ilişkisinin taşıyıcısı ve asli unsuru olan kurumların anti-emperyalizmi üzerinden yapılan kurgular birer safsatadan ibarettir.

İkincisi bir süper gücün gölgesinde onun gücüne güvenerek kazanılacak bir "ulusal kurtuluş" yoktur. Orta Doğu'nun ve bu arada Kürtlerin tarihi bu tür konjonktürel ortaklıkların farklı çıkarlar için nasıl bozulduğunun da tarihidir.

Son olarak kendi sorunlarını kendi çözemeyen ulusların çözümü dönemin emperyal güçlerinden beklediği durumlarda hiç de kazançlı çıkmadıkları ortadadır. Hele bu "çözüm isteyen sorun" dünyanın kalbinin attığı Orta Doğu bölgesinde ise bu bir kat daha böyledir.

Bölgeye savaşla gelen ABD'den Kürt sorununda "barış" ummak konusunda ise sözü yine şaire bırakmakta yarar var "bu ne acayip bilmece ?/ne gündüz dinler ne gece"