Manita çok sevdiğim bir kelime. 70’lerin tatlı nostaljisini taşıyor sanki... Çapkın, zıpır bir hali var. İçinde aşağılama da yok. Sadece erkek jargonu da değil...

Bu şarkılarla ‘Manita’ya kadeh kaldırıyorum

BARIŞ AKPOLAT - barisakpolat@gmail.com

Önce ilk albümü Kız Kafası’yla adını, onu tiyatrodan bilmeyenlere tanıttı. Ardından Gezi Direnişi’ne denk gelen ve dolayısıyla biraz geride kalan 2. albümü ‘İstanbul Kızı’nı piyasaya çıkarttı. Türkiye’nin en özgün sanatçılarından biri Çiğdem Erken... Yıllarını sahnelere ve tiyatro müziklerine verdiyse de aşktan bahseden şarkılarıyla ördüğü 3. albümü ‘Manita’ ise geçenlerde yayınlandı. Her notası tutku ve aşk kokan albümünü, kendisini ve ‘Manita’sını konuştuk.

>>Yapı olarak en sakin albümünüz olmuş ‘Manita’. Havada süzülür gibi... Nasıl bir süreçte ortaya çıktı?

İkinci albümden sonra 3.’yü yapıp yapmama konusunda emin değildim. Ülkenin müzikle haşır neşir olma sisteminin moralimi bozmasından ötürü de kendimi bir yere kapatmayı sevmememden ötürü de olabilir. Tiyatro çok büyük bir aşk benim için, aklım hep tiyatro müziğinde, yaşamım boyunca da kendimi o alanda geliştirmek istiyorum. Alternatif müzik gelişiminin de pek desteklenmediğini düşünüyorum, yükseldiği söylense de... Maddi imkânlara baktığımızda bu kadar da büyük bir rahatlama yok. Alternatif hâlâ alternatif. Fakat tam “nasıl bir şey yapsam” diye düşünürken Sony Music’ten gelen çağrıyla bir enerji çıktı. Hemen değerlendirmek istedim. Dolayısıyla dönüp hemen bohçama baktım ve değişik bir şeyler çıkartmak istedim. Bahsettiğin bu süzülme durumu da şarkıları özellikle seçmiş olmamdan kaynaklanıyor. Aranjör İskender Paydaş’ın da birikimlerinin bu havada etkisi büyük. İskender’le güçlerimizi birleştirdik. Parçaların birbiri aralarında geçişli olmaları da yumuşak bir şey doğurdu.

>>“Alternatif hâlâ alternatif” diyorsunuz ama 2000 sonrası büyük bir enerji doğdu. Bazı sanatçıların en azından anaakımla bazı kesişim noktaları var. Neden böyle düşünüyorsunuz?

Ruhundan dolayı... Müzisyenlerin ve firmaların genel anlayışlarında da bu işlerin üretim aşamasında da hâlâ bir alternatif müzisyen olarak yaşıyorsun. Radyolar büyük ölçüde çalmıyor mesela. Müzik televizyonu gibi bir oluşumumuz zaten çok az.

>>Albümlerinizdeki sözlerin ağırlığının sevgi ve aşk temasında gitmesi bilinçli bir tercih mi?

Evde de henüz yayınlanmamış şarkılar var. Onlar da bu konseptte. Başka konularda şarkı yazamıyorum. Ben profesyonel bir şarkı yazarı değilim. Planlı şarkı yazamıyorum yani. Gerçekten bir kusma hali gibi yazıyorum. Bunun üzerine de düşünmüyorum. Sadece tiyatro müziklerim için yazdıklarımın arasında politik şarkılarım var.

>>Tiyatro olmasaydı albümde politik şarkılar duyar mıydık?

Tam bilmiyorum ama muhtemelen öyle olurdu. Biliyorsun Metin Altıok’tan çok yazıyorum. Dramaturji merakımdan olabilir. Bir şarkıda derin bir aşktan bahsederken sonrasındaki şarkıda Sivas yangınına dönemiyorum sanırım. Çok istiyorum bir gün politik şarkılardan bir albüm yapmayı. O ciddi bir konu. Bir potanın içinde eritemem gibi geliyor.

>>Bu albümün süreci nasıldı? Bu iki yılda neler oldu? Şarkıları nasıl seçtiniz?

Toplamda 80 şarkım var. Aralarında beğenmediklerim de veya çocuksu olanlar da var. Bir-iki tane 90’ların havasında “haydi eller havaya” tarzı şarkı da var ama bunları büyük ihtimalle ben hiçbir zaman söylemeyeceğim. Burada çok yeni yazdığım şarkılar da var 20 yıllık şarkılar da var. ‘Bir Kadeh Akşam Rakısı’ ve ‘Hangi’, 20 yıllık şarkılar mesela.

>>‘Bir Kadeh Akşam Rakısı’ 20’li yaşlar için biraz değişik bir şarkı değil mi?

Ben de aynısını düşünüyorum. 20’li yaşlarımda da elimizdeki malzeme pek değişmemişim sanırım. O şarkı Ankara’da ilk rakı içtiğim dönemde yazmıştım. İlk tiyatro dönemimizde yazdım. İlk albümüme ‘Kız Kafası’ dememin ve bu tabirin hep kullandığım bir mahlas olması da bunun doğruluğunu gösterdi. O kız kafası, 20’sinde de aynı şeyi yaşıyormuş. Son yazdığım şarkı ‘Gümüşlük’ de aynı kafaya çıkıyor. Bu arada senle ilgili bir şey söyleyeceğim. Daha seni hiç tanımadan önce ilk albümümle ilgili yazdığın bir kritikte ‘zamansız şarkılar’ demiştin. Amacım bu albümde de buydu mesela. Hedef 20 yıl sonra da dinlenmek olmalı bence.

ZAAFLARIM HİÇ DEĞİŞMEDİ

>>Albümde beğendiğiniz fakat bugününüze uymadığını düşündüğünüz şarkı var mı?

Yok asla yok. Olsa albüme almazdım.

>>Peki her sanatçının veya insanın bir gelişim süreci olduğunu kabul ediyorsak 20 yıl öncekilerle bugünkü fikirleriniz nasıl bağdaşabiliyor?

Aşka dair fikirlerim hiç değişmedi. Dilim biraz değişmiş sadece. Hâlâ eski günlüklerimi okuyorum ve görüyorum o âşık hali. Yaşadığım günden besleniyorum. İlişkilerde 20 yıl önceki alışkanlıklarım devam ediyor. O zaman yazdıklarım bugünkü fikrimi de anlatıyor. Kişisel zaaf ve alışkanlıklarım değişmedi. Öyle hissetmesem asla albüme koymazdım.

>>Hem fotoğraf hem de şarkılarınıza baktığımnda tutkulu bir kadın görüyorum. Özel olacak ama bu tutku zor bir kadın yaratıyor mu? Alıngan mısınızdır mesela?

Bence hiç alıngan değilimdir. Zor olduğumu da sanmıyorum ama pek imnkânlı bir insan değilim. Seçtiğim isimler de imkânlı değildi. Aşkın, Anadolu ozanlarının anlattığı gibi bedensiz, süreç ve zamansız bir şey olduğunu düşünüyorum. Aşkın tam olarak bilinemeyen bir şey olduğunu düşünüyorum. Aşkın içinde olması gerekenler yok. Aşkı tam olarak anlayabildiğimi düşünmüyorum.

>>Albümde İskender Paydaş’în imzası var. Daha önce pop müziğe bu kadar yakın birisiyle çalışmamıştınız fakat en ufak bir kimya uyumsuzluğu yok. Nasıl bir beraberlik oldu?

İşlerinden ötürü zaten çok güvendiğim bir adamdı. İskender’le çalışmaya karar verdiğimde bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Bir kere bana çok saygılı yaklaştı. Benim istemediğim hiçbir şeyi albüme eklemedi. Kendi kimliğini ortaya koydu. Albümde piyano, hammond, davul, synth, perküsyon, blok flüt ve akordeon çaldı. Çok güzel çalıştık birlikte.

>>5. şarkı ‘Saçlarımı Yaptırdım’ başlar başlamaz aklımdan İskender Paydaş’ın adı geçti. Vurmalılardaki tonlar doğrudan onun imzasını taşıyordu. Hatta ‘Kim çaldıysa 90’lardaki İskender Paydaş tonlarından etkilenmiş’ dedim. Akabinde kartonete bakınca anladım...

Vedat Sakman şarkısı olan Yani Yani’de de davulları İskender çaldı. Diğer şarkılarda Ediz Hafızoğlu çaldı. O da şimdiye kadar aldığı en güzel davul tonları olduğunu söylemişti. Birlikte mükemmel çalıştılar. Renk tutmayabilirdi. Korkmuştum başlangıçta ama bence çok güzel oldu. İnanılmaz mutlu oldum. Benim müziğimi bozmadan kendi rengini ortaya koyması büyük başarıdır.

>>Albümün adına gelirsek... Manita kelimesindeki o hafif nostaljik, samimi ve biraz da çapkın hali çok severim. Sizce neden Manita?

Çok sevdiğim bir kelime. 70’lerin tatlı nostaljisini taşıyor sanki. Çapkın, zıpır bir hali var. İçinde aşağılama da yok. Bazıları romantizme manita lafını yakıştıramıyor ama bence bu kelime çok değerli. Erkek jargonu olduğunu söyleyenler de oldu ama kendimden biliyorum bu kelimeyi kadınlar da kullanılıyor. Sevgiliye demek isterdim ama sevgiliye demek daha sıradandı. Bu şarkılarla manitaya kadeh kaldırıyorum.