İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Türkiye raporunu hazırlayan Emma Sinclar Webb BirGün'e konuştu: Bu ülkenin yurttaşları hükümetin AİHM kararlarını keyfi bir şekilde uygulamasını hak etmiyor.

Bu ülkenin yurttaşları AKP’nin hukuksuzluğunu hak etmiyor

ONUR EREM

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) geçen hafta Türkiye’nin İnsan Hakları Alanındaki Gerilemesi ve Reform Önerileri adlı bir rapor yayımladı. Hukuk dışı uygulamalardan yargıdaki hizipleşmeye kadar çok sayıda eleştiri barındıran bu kapsamlı raporu hazırlayan (raporun tamamına şuradan erişebilirsiniz: hrw.org/node/129437) HRW Araştırmacısı Emma Sinclair-Webb ile raporun önemini ve AKP’nin insan hakları karnesini konuştuk:

>> HRW’dan önce Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye bölümündeydiniz. Ne kadar süredir Türkiye üzerine çalışıyorsunuz?
2003-07 arasında Uluslararası Af Örgütü’nde çalıştıktan sonra İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne geçtim. Öncesinde akademik araştırmalar yapıyordum, Güneydoğu Avrupa ve Ortadoğu üzerine editörlük yapıyordum. 16 senedir Türkiye üzerine çalışıyorum.

>> 16 yıl boyunca Türkiye’nin insan hakları alanında nasıl değişimler gözlemlediniz?
Sorunların değiştiğini söyleyebilirim. Türkiye’de önceki dönemlerle bugünü kıyaslamak çok kolay değil. Son 20 yıldır ülkenin kendisi, altyapısı, nüfus yapısı değişti. Kitleler siyasete dahil oldu, siyaset bir grup elitin kontrolünden çıktı. Askeri vesayet artık yok, tabii ki yerine AKP vesayeti geldi. Bazı sorunlar da aynı kaldı. AKP’nin zihniyeti eski Kemalistlerin zihniyetine benzemeye başladı zaman içinde, bu bir gerçek. Ama 10 sene önce AKP’nin ilk döneminde bazı önemli reformların yapıldığını da kabul etmek lazım. Ne yazık ki son 5 senedir AKP reform perspektifini kaybetti.

>> Neden kaybettiler bu perspektifi?
Muhalefetin etkili olmaması bunun nedenlerinden biri. O yüzden AKP’ye çok büyük boş alan bırakıldı. Avrupa Birliği hedefi için bazı reformlar yapıldı ama bugün o hedef de sulandırıldı. Artık hükümet “Bizim Avrupa’ya ihtiyacımız yok” bakış açısıyla yaklaşıyor. Ama bunun konjonktüre bağlı olduğunu ve değişebileceğini düşünüyorum.

'İYİ Kİ AYM VAR'
Son dönemde mahkeme kararlarına ihtiyaç duymadan işini halledebilecek düzenlemelere gitti AKP, ama görüyoruz ki mahkemeler de hükümetin sözünü dinliyor çoğu noktada. Yolsuzluk soruşturmalarının ardından devasa bir rotasyon oldu yargıda ve bütün kilit noktalara kendi adamlarını getirdiler. Bu çok tehlikeli bir yöntem. Yargı sistemi yok ediliyor böyle. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve aynı zamanda hukukun üstünlüğü ilkesi AKP tarafından yok ediliyor. Anayasa Mahkemesi ülkedeki tek frenleme mekanizması haline geldi. İyi ki Anayasa Mahkemesi var. Hem devlet memurlarının göreve iade kararlarını hükümetin tanımamasına dair hem de internette TİB’in yetkilerine dair çok önemli iki karar verdi bu hafta. Özellikle göreve iade kararı çok önemliydi, hükümet hukuku yok eden, tanımayan bir yasa çıkarmıştı.

>> Kendini hukuk sisteminden üstün görme, hukuku yok etme veya tanımama AKP hükümetinin mantığının bir parçası haline gelmiş durumda. Çıkardıkları yasalardan, AİHM de dahil olmak üzere beğenmedikleri mahkeme kararlarına verdikleri tepkilere kadar her yerde kendini gösteriyor. “Beğenmiyor, saygı duymuyorum, tanımayacağız, biz de onları yasaklarız” gibi ifadeleri AKP’lilerden sık sık duyuyoruz. Bu zihniyet hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke olarak bu kararları tanımak, uygulamak mecburiyetindedir. O sözleşemeye istesen de, istemesen de uyacaksın. Anayasa’nın 90. maddesinde uluslararası anlaşmaları Türkiye’deki yasalardan üstün olarak tanımlıyorsan bu maddenin gereğini yerine getireceksin. Bu bir mecburiyettir. Bu ülkenin vatandaşları hükümetin bu keyfi muamelesini hak etmiyor, onların temel haklarını koruyan AİHM kararlarının uygulanmasını hak ediyor. Olay bu kadar basit.

'KARARLAR UYGULANMALI'
Hükümet kurallara göre hareket etmeyerek, yasaları çiğneyerek başka bir yöne doğru gidiyor, otoriter ve otokratik bir yöne doğru. Rusya ve Azerbaycan’a benzemeye başlıyor. Türkiye hâlâ o ülkeler gibi değil. Çok eleştirel bir basın hâlâ varlığını koruyor. Azerbaycan’da böyle bir basının var olması mümkün değil. Türkiye’deki kutuplaşma nedeniyle basında da kutuplaşma oluştu. Ya hükümetin her dediğini gözü kapalı destekleyen ya da ne yaparsa yapsın karşı çıkan, eleştiren bir basın oluştu. Ortada yer alan, bağımsız kalan bir basın kuruluşu neredeyse kalmadı. Herkes siyasi pozisyonlar alıp ona göre hareket ediyor. Bu durum da birçok şeyi engelliyor.

>> Raporda hükümete tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Şu anki durumu değerlendirdiğinizde hükümetin bu adımları atacağını düşünüyor musunuz?
Bir insan hakları planı hazırladılar mart ayında. Onu ciddiye almaya çalışıyoruz. İnsan hakları alanında yetersizlikler kabullenilerek yasal değişiklikler öngörülüyor bu planda. Madem böyle bir plan var, bunun hayata geçmesi için bastıracağız.  Ombudsmanlık ve Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun daha aktif işlemesini talep edeceğiz. Şu anda hükümetten bağımsız değiller ve fazlasıyla sessiz kalıyorlar.

Bizim raporda yer verdiğimiz tavsiyeler çok basit adımlar aslında. Örneğin ceza kanunlarındaki terör örgütüne üyelik tanımlarının değişmesini talep ediyoruz, bir an önce tek bir yasal değişiklikle düzeltilebilir. Çözüm süreci de varken, cezaevinde haksız bir şekilde kalan çok sayıda Kürt siyasi aktivist ve öğrencinin serbest kalmasını sağlar böyle bir değişiklik.

***

‘Hedef gösterilme tehlikesinin farkındayım’

>>Türkiye’ye dair eleştirel işler yapanlar, özellikle de yabancılar ve gazeteciler hükümet ve yandaşları tarafından hedef gösterilir oldu, bazı insanlar yurtdışına gitmek zorunda kaldı, bazıları sınırdışı edildi. Raporu hazırlarken hedef gösterilme ihtimali sizi endişlendirdi mi?
Evet bu durumun farkındayım. Maalesef hedef gösterilen insanlar oldu, özellikle de gazeteciler ve kadınlar. Bugüne kadar başıma böyle bir şey gelmedi. Bizim görevimiz hiçbir şeyden çekinmeden bu eleştirileri yöneltmek. Bu nedenle çekinmeden devam edeceğiz. HRW olarak ABD ve AB ülkeleri dahil olmak üzere herkesi eleştiriyoruz. Örneğin Suriye’de, Yemen’de ABD’nin İHA’larla öldürdüğü sivilleri ifşa ediyoruz, bu alanda çalışmaya devam edeceğiz.

***

“Yargıya dair ilk kapsamlı rapor”

>> Yayıladığınız rapor birçok alana değinen kapsamlı bir rapor. Türkiye’de ve uluslararası basında ne kadar ilgi çekti?
Bu rapor daha önce Türkiye ile ilgili yayımlanan uluslararası raporlardan farklı olarak yargı üzerine, özellikle de yargıdaki hizipleşmeye dikkat çeken ve bunun tehlikelerinden bahseden bir rapor. Türkiye’ye hükümetin veya cemaatlerin kontrolünde olmayan hizipsiz bir yargı lazım.

Türkiye’nin gündemi çok yoğun, tezkere, Kobane, IŞİD… Bu nedenle gündemin içinde kendimize çok yer bulamamaktan korkuyorduk. Sonuçta bizim yazdığımız sorunlar Türkiye’de zaten biliniyor, basın bu raporu okuduğunda şaşırmaz.
Ama bu rapor kapsamıyla diğer raporlardan farklılaşıyor. Bugüne kadar genellikle ifade özgürlüğü veya basın özgürlüğü ile ilgili raporlar yayımlandı. Bu alanlar hem insanların hem de basının daha çok ilgisini çekiyordu. YouTube, Twitter işin içine girince herkeste yankı buluyor. Bizim hazırladığımız gibi yargı sorunları üzerine duran bir rapor yoktu. Yargı insanların sıkıcı bulduğu, teknik bir konu. Ancak çok da önemli bir konu, özellikle de günümüz Türkiyesi’nde.

Bu nedenle hem Türkiye’de hem de uluslararası basında yer aldı raporumuz, AP ve AFP yer verdi.

Yargı alanında özel yetkili mahkemelerin kalkması iyi bir gelişmeydi. Ancak yeni yaratılan ve yine özel yetkileri olan sulh ceza hâkimliği de tehlikeli. Şu an uygulamanın sonuçlarını yeterince göremedik. Ancak özgürlükler açısından risk teşkil ediyor yetkileri. Kendilerine yapılan itirazlar üst mahkemelere değil yine sulh ceza mahkemelerince değerlendiriliyor. Orada kurulacak tamamen hükümet yandaşı bir ekip ile bu sistem hükümetin arzusuna göre kullanılabilir. Zaten az sayıda insan oldukları için hükümet tarafından kontrol edilmesi de daha kolay olacaktır. Hükümet yanlısı kararlar alan bazı hâkimlerin terfi ettirilerek buraya getirilmesi bizi endişelendiriyor.

MİT yasası Türkiye için çok büyük bir risk. MİT görevlilerini yargılamak, işkence yapsa bile, özel bir izine tabi kılındı. MİT izin vermediği sürece bu kişiler yargılanamayacak. Anayasa Mahkemesi’nin önündeki bu kararı iptal etmesini arzuluyoruz. Bu yasa gazetecilerin de işlerini çok zorlaştırıyor. Bugün Türkiye’de Snowden gibi bir kişi çıksa ve bir gazeteci söylediklerini yazsa çok büyük cezalarla karşılaşır.

***

 

“Batı’nın suskunluğu karşısında ısrar edeceğiz”

>> Raporda Ortadoğu’daki karışıklıklar devam ederken Türkiye’deki demokratik ortamın ve insan haklarının ABD ve AB için çok önemli olduğunu, bu alanda iyileşmeler için Türkiye’ye baskı yapması gerektiğini söylüyorsunuz. Ancak bugüne kadar Türkiye’nin uluslararası alanda Batı’nın istediği doğrultuda hareket edince insan hakları eleştirilerinin kesildiğini gördük. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, böyle bir gerçek var. Türkiye istediklerini yapınca susuyorlar. Ama bizim amacımız yine de ısrar etmek. Stratejik olarak şunu diyoruz: Türkiye’nin demokratik, stabil ve insan haklarının kısıtlanmadığı bir ülke olması çok önemli. Zaten içinde bulunduğu bölge kaos içinde, her yerde savaşlar ve ayaklanmalar var. Türkiye’nin bu ortamda stabil bir ülke olması AB’nin de işine gelecektir. Türkiye’de insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün güvence altına alınması çok önemli. Eğer hukuk sistemi çalışmaz, hukukun üstünlüğü tanınmazsa bölgesinde dengeli bir ülke olarak kalamaz. Örneğin Suriye’de hukuk diye bir şey kalmadı. Türkiye’de tatmin edici olmasa bile hukuk, demokrasi ve işleyen kurumlar var. Biz bunların daha da iyileşmesini istiyoruz.

***

‘ABD çıkarlarının hizmetkârı değiliz’

>> HRW hakkında ABD’nin dış politikasına endeksli bir şekilde hareket ettiği, ABD Hükümeti’nin bir enstrümanı olduğuna dair eleştiriler var. Bunlar hakkında ne söylemek istersiniz?
Evet, CIA için çalışıyorsunuz gibi şeyler söyleyenler oluyor. Maalesef yalnızca hükümetin çevresindeki gruplar tarafından değil sol gruplar tarafından da söyleniyor böyle şeyler. Herkesi dış mihrak olarak gören bir zihniyet var bazı kesimlerde.
Böyle iddialar yanlış. Bunları söyleyen kişilerin doğrudan somut iddialarla gelmesi lazım. Örneğin “Suriye’ye dair şunları söylediniz ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiniz”, “Türkiye hakkındaki şu rapor ABD politikasını yansıtıyor” diye bir şey söylesinler, oturup tartışalım. Öbür türlü çok basit iddialar olarak kalıyorlar. Bu tarz iddialar neredeyse bütün uluslararası sivil toplum kuruluşları için ortaya atılıyor.