Ölümün iyisi kötüsü olur mu bilmem ama, geçi erkeni var onu bilirim. Üşüyorum ve dile getiremiyorum...

NİLGÜN AKLAR

İçimden geçenleri sözcüklere dökmek en zorlandığım anlardır. Bugün de böyle.. Beynim ateş püskürüyor, lavlar akıyor dışıma, biryerlere takılıyor, soğuyor, ben üşüyorum ve dile getiremiyorum bugün..

Ölümün iyisi kötüsü olur mu bilmem ama, geçi erkeni var onu bilirim. Bazıları için ölüm hep erkendir. Sevgili İnönü Alpat'ın da yazdığı gibi ''O beyefendiyi'' tanıdım, birlikte, yanyana, omuz omuza il binasında, dışında beraber oldum. O benim için güvendi, dayanışmaydı, centilmenlikti, nezaketti, sevgiydi, dostluktu...

FEVZİ DAYI’YI ÖZLER GİBİ

Bir süreliğine ayrıldığında kendimi yalnız hissettirendi.. Şimdi yalnızlığımın bir parçası onun yokluğundandır...''ÖDP'ye sevdalandım'' (partide yaptığı bir konuşmada kırgınlığını da dile getirirken söylemişti bu cümleyi ve bazı arkadaşlar fazla romantik bulmuşlardı) diyecek kadar romantikti. O beyefendi, o can romantik bir devrimciydi benim için.. Onu özlüyorum, tıpkı Fevzi dayıyı özlediğim gibi, tıpkı Kazım Koyuncu'yu özleyeceğim gibi tıpkı...

Evet bugünlerde içim acıyor. Eskişehir'de de içim acıdı, kanadı.. Muhtemelen henüz ergenliğe bile girmemiş o küçücük çocuğun en büyük suçu lastik bir topla cam kırmaktır ya da sapanla kuş kovalamaktır, tıpkı diğer yaşıtları gibi..

Bilmem kaç hızla ve döne döne gelen ve içinde santimetreler çapında oyuklar açan tam 13 kurşunun hedefi oldu, küçücük bir hedefte tam 13 kurşun. Yüreğim ağlıyor kaç gündür. İşte bu hem çok erken hem de kahrolası bir ölüm, failleri belli bir ölüm. Onlar dışarda, onlara mahkeme salonunda polis kumanyasından yiyecek içecek ikram ediliyor devlet tarafından...

ÇAPRAZ SALDIRI ALTINDA

Eskişehir'deydim çarşamba günü, failler çapraz sorguya çekilirken ve ikramları afiyetle yerlerken, dışarıda biz de çapraz saldırılar altındaydık. Kadınıyla, genciyle, çocuğuyla demir bariyerlerle çevrilmiş bir parkta savunmasız bekliyorduk.

İnsan haklarını savunan tüm partilerin ve örgütlerin temsilcileri, Uğur'un annesi-Ahmet'in eşi, amcaları.. Fasişt saldırılara hedef oluyorduk Emniyetin de izniyle. Vilayetin merdivenlerine kadar çıkmalarına izin verilen faşistler, bayraklarla bizlere küfür ediyorlar, Emniyet bakıyor sadece... Ve onları dağıtıp uzaklaştırmak yerine, parkın çevresine yayılmalarına kolaylık sağlıyor. Yaşanan taşlı sopalı saldırıdan sonra ise şehrin her yanında kolları altında bayraklarla dolaşıp, halkı, esnafı galeyana getirip, dükkanlarına bayrak astırıyorlar...

KALEMİNİZ ÖZGÜR OLSUN

Duruşmadan sonra otobüslerin adliyenin yanına getirilmesiyle ve küfürlerle, otobüsümüze vurulan sopalarla polis panzeri de dahil polis araba ve minibüsleriyle şehrin dışına çıkarılıyoruz...''defolun bu topraklardan'' cümlesi beynimizde zonkluyarak..

Bir daha ki duruşma 24 Ekim'de yine orada... Buradan sesleniyorum, Ankara'ya alınsın duruşma ki bir Mersin, Trabzon yaşamayalım... Yaşanmasın artık Sivaslar, Çorumlar, Maraşlar ve diğerleri...

Yine sözcüklerimin süzgecine takıldım yazamıyorum. Basın emekçileri siz yine de anlatın, yazın, çizin.. Sansür tehditlerine pabuç bırakmayın, bırakın kaleminiz özgür olsun. 13 kurşun değil 13 güldür Uğur'da açan...

Dostlar bugün içim çok acıyor...