Sevgili Fatih Terim seni kutlamıyorum...

Sevgili Fatih Terim seni kutlamıyorum
Çünkü,  takımı son otuz dakika savunma oynattın diye.
Ali Sami Yen TT Arena’da bir tek koltuk bile boş değil.
Tararftar karaborsadan bileti bin Türk lirası vererek almış.
Tribünlerde muhteşem bir atmosfer.
Zekâ ürünü üç boyutlu görsel görüntüler.
Bitmez tükenmez bir enerjiyle takımını destekleyen ellibin kişilik bir koro.
Maça olağanüstü konsantre olmuş futbolcular.
Ve karşında bu büyük baskının altında sinmiş vasat bir Fenerbahçe.
Almışsın direksiyonu eline istediğin gibi yönlendiriyorsun yılın derbisini.
Karşılaşmanın ilk dakikaları dolarken, Hamit’in füzesi direkte patlıyor.
Hemen arkasından sahanın en iyilerinden Riera’nın altı pas çizgisine attığı falsolu sert frikik.
Kime çarpsa gol olacak cinsten şiddeti çok yüksek bir hava topu.
Bekir üstleniyor bu görevi kafayla Volkan’ı avlıyor.
Sonra, Hasan Ali durumu eşitliyor. Sol ayaklı savunma oyuncusu, Danny’in asistine gelişine sağ ayagıyla vuruyor.
Hatalar zincirine bu kez Volkan katılıyor. Selçuk’un köşeye giden frikiğini pozisyon hatası yaparak, kalesinde gol olarak görüyor.
İkinci yarı daha çoşkulu bir Galatasaray beklerken, tam tersini sergiliyor takım.
Fenerbahçe on kişi kalıyor sahada. Mereiles ikinci sarı karttan soyunma odasını boyluyor.
Atrakşiyon başlıyor derken, savunmaya çekilmiş bir Galatasaray yayılıyor sahaya.
Maç gittikçe tatsız tuzsuz bir hal alıyor.
Fatih Terim, golcüleri Umut ve Burak’ı oyundan alıyor.
Kapandıkça kapanıyor kendi kalesi önünde.
Oyunu bozarak, sadece üç puanı düşünen bir anlayışla yavanlaşıyor gösteri.
Hakkın yok bu şekle getirmeye oyunu.
Ellibin kişi son saniyeye kadar futbol izlemek istiyor sahada.
Diyorsun ki, aldım üç puanı bu bana yeter.
Bir kaza gölü yesen ne olurdu halin hiç düşündün mü?