Hatırlanacaktır, geçen yazımızda bütçenin Ocak 2006'da iddiaların ve

Hatırlanacaktır, geçen yazımızda bütçenin Ocak 2006'da iddiaların ve resmi açıklamaların aksine fazla değil, açık verdiğini göstermiştik.Söz konusu iddianın sorgulanmasına yoğunlaştığımızdan, bütçenin fazla vermesinin ne anlama geldiğine değine-memiştik.Bu haftaki yazımızda, bütçenin fazla vermesinin hükümet çevrelerinin seslendirdiği gibi bir başarı ölçütü olup olmadığını değerlendirmeye çalışacağız.

Diyelim ki, Ocak 2006'da iddia edildiği gibi, bütçe fazlası verilmiş olsun. Bu üç şekilde mümkün olabilir:

1- Harcamaların kısılması

2-Vergi gelirlerinin arttırılması

3- Harcamalar kısılırken aynı zamanda vergi gelirlerinin arttırılması

Seçenekleri değerlendirmeden önce, bütçenin ilkeleri arasında önemli bir yeri olan 'giderlerin önceliği' ilkesini kısaca açıklayalım. Bu ilkeye göre; önce toplumsal tercihlere göre harcama tutarı ve kalemleri saptanmakta, ardından bu harcamaların gerektirdiği kamusal gelir (bunlar arasında en önemlisi vergi geliridir) sağlanmaktadır. Bu ilkenin temel mantığı, gelir sağlama konusunda devletin egemenlik hakkının önemli bir güç kaynağı olduğudur. Devletin bu gücü bireylerin üzerinde bir güçtür. Devlet bu gücü toplumun yararına kullanmak durumundadır. Yani, devlet topladığı vergi gelirlerini toplumsal hizmetlerin üretiminde kullanmak zorundadır.

Şimdi bu ilke ışığında, önce birinci seçeneği değerlendirelim. Bu seçenek, toplumsal tercihlerin bütçeye yansıtılmasına büyük bir sekte vurmak anlamına geliyor. Teknik olarak ifade edilecek olursa bu; daha az personel harcaması, daha az yatırım harcaması, daha az sosyal alt yapı harcamaları (eğitim, sağlık vb.) demek oluyor. Yani, devlet açıkça geniş halk yığınlarına 'benden kamu hizmeti beklemeyiniz, ne haliniz varsa görünüz' demiş oluyor.

İkinci seçenek, büyük ölçüde dolaylı vergilerin yükseltilmesiyle uygulamaya konuluyor. Sınıfsal güç dengelerinin bozulma riski nedeniyle, doğrudan vergilere (gelir vergisi, kurumlar vergisi, servet vergisi vb. vergiler) yüklenebilmek pek mümkün olmuyor ve dolayısıyla yük dolaylı vergilere kaydırılıyor. Bu ise, 'vur abalıya' demek oluyor. Yani geniş halk yığınları başta KDV ve ÖTV olmak üzere birçok tüketim vergisinin yükü altında ezilmiş oluyor.

Üçüncü seçenek ise, olabilecek en kötü senaryoya denk geliyor. Bu seçenekte, vatandaşın vergi yükü yükseltiliyor. Ama ödediği vergi kendisine yol, su vb. hizmetler olarak geri dönmüyor.

Görülüyor ki; her üç seçenekte de bütçenin fazla vermesi iddiaların aksine halkın yararına değil zararına sonuçlar yaratıyor.Ne dersiniz, bu durumda bütçenin fazla vermesi, bir başarı olarak değerlendirilebilir mi? Yorumunu size bırakıyorum.