1971Mayıs. Cannes Film Festivali’nin civcivli günleri...

Büyük adamın ardından küçük veda yazısı

MURAT MERİÇ - muratmeric@gmail.com

1971Mayıs. Cannes Film Festivali’nin civcivli günleri... Genç bir gazeteci, yanında memleketinin en büyük rock yıldızlarından biri olduğu halde orada. Bulunma sebepleri, John Lennon’ın ilk kez gösterilecek kısa filmi “Fly”ı izlemek ve onunla röportaj yapmak... Bunun talihsiz bir zamanlama olduğunu bilmeden salona girerler; film gösterilir, sevilmez, Lennon ve Yoko Ono protesto edilir. Çıkışta, genç rock yıldızı bir hamle yapar, kimsenin ulaşamadığı Lennon’ın yanına gider, kulağına bir şey fısıldar ve ertesi gün için randevuyu kapar. Birkaç gündür ortada dolanan meşhur fotoğraf, o randevuda çekilir: John Lennon ve Yoko Ono, Milliyet gazetesinin genç muhabiri Arda Uskan ve rock yıldızımız Erkin Koray’la...

İlk değil belki ama Arda Uskan’ı tanıtan haber ve fotoğraf bu. Uskan, başarılı gazetecilik hayatının başında böylesi bir sansasyonel “haber”e imza atmasına rağmen şımarmadı, yoluna bildiği gibi devam etti.

60’ların sonunda, henüz gazeteciliğe başlamadan önce, yine böyle önemli bir yolculuk var Uskan’ın tarihinde: Yanına mahalleden arkadaşı (o günlerin genç rock heveslisi) Fikret Kızılok’u alarak Sivrialan’a, Âşık Veysel’i görmeye gider. Bu seyahat, öncesinde “beat” şarkılar söyleyen Kızılok’un yüzünü memlekete dönmesine vesile olur. Döner dönmez Veysel’in en meşhur türküsü “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı plak yapan sanatçı, o dönemde bunu yapma gerekçesini şöyle açıklar: “Piyasa, öylesine Türk benliğinden uzak melodilere kucak açmıştı ki, beni dinlemeyeceklerdi bile. Bugün ise durum büyük bir hızla değişiyor. Bu öz benliğimize dönüşte ben de üzerime düşen görevi yapmaya karar verdim.”

Memleket müziği ve sinemasıyla alakalı haberler, birbiri ardına çalıştığı gazete ve dergiler, saptığı yan yollar... Arda Uskan’ı tanıtmak, tanımlamak zor. Kâh menejer (Mazhar ve Fuat’lı Kaygısızlar’ın işbitirir menejeri), kâh müzisyen (Erol Evgin’li Sarı Süveterliler ve Neşet Ruacan’lı Vahşi Kediler’in haylaz elemanı), kâh film yönetmeni (Seyyal Taner’li “Çizmeli Kedi”), kâh senaryo yazarı (avantür filmlerden tutan dizilere pek çok “iş” yaptı), kâh fotoromancı (Barış Manço, Bora Ayanoğlu, Fikret Kızılok, Ajda Pekkan ve pek çok sanatçı onun “yönettiği” fotoromanlarda “oynadı”)... Koltuğunun altına onlarca karpuz sığdıranlardan. Düşürüp kırdıkları da olmuş ama ne gam: Onu bugün şahane işleriyle anıyoruz, yetiyor.

Milliyet’in müzik sayfalarından aynı ekibin hazırladığı Hey’e, efsanevi Nokta’dan hâlâ hayırla anılan Güneş’e memleket basınının yüzaklarında, bir köşede hep onun imzası var. Kiminde sade ama hevesli bir muhabir, kiminde isim babası, kiminde yayın yönetmeni... Her ne olursa olsun, hep heyecanlı.
BüyükKeyif, Cuma günü bana Arda Uskan’la alakalı dört küçük soru sordu. “Bir ‘an’ var mı ona dair hatrınızda?” sorusuna şu cevabı verdim: “An değil, acıtıcı bir anı: Üç yıl kadar önce twitter üzerinden uzun bir sohbetimiz oldu, yüzyüze hiç gelmemiştik, ‘bir yemek yiyelim’ dedik. Sonra araya ‘işler’ girdi, unuttuk. Geçenlerde, Twitter’a geri döndüğünde mesajlaştık, ‘Biraz rahatsızım, en kısa zamanda’ dedi. Olmadı. ‘Keşke’ kelimesini kullanmayı hiç sevmem ama burada kullanmak istiyorum: Keşke olabilseydi.”

Arda Uskan, bu ülkenin gördüğü en acayip insanlardan biriydi. Şu anda her ne yapıyorsak onu 40 yıl önce misliyle yapmıştı. Pirimiz, duayenimiz, örnek aldığımızdı. Ondan çok şey öğrendik. Olmasaydı eksik kalırdık. Büyük adamdı. Bana ardından bu küçük yazıyı yazmak kaldı. Keşke bunu yazmak zorunda kalmasaydım ve keşke benim bir yazımı okuyup bana kızsaydı. Hep yazıştık, hiç yüzyüze gelmedik ama yüz yıllık arkadaşım kadar yakınımdı. Gitti, eksildim.