Temel Pennsylvania’ya arkadaşını ziyarete gitmiş. Arkadaşı Temel’i havaalanında karşılamış. Birlikte dışarı çıkmışlar. Temel bir bakmış 10 metre boyunda bir limuzin! "Uyyy, amma da büyük bu, da?!" Arkadaşı; "Temel burası Amerika! Burada her  şey büyük!" Yola çıkmışlar, arkadaşının  çiftliğine gelmişler, lakin ev bir hayli içeride, sanki çiftlik içinde çiftlik.  Bunu gören Temel; "Uyy, amma da büyük çiftlik, da?!" Arkadaşı;  "Temel burası Amerika! Burada her  şey büyük!" Aksam olmuş, yemek salonuna geçmişler. Salonun ortasında kocaman bir masa. Bir ucunda Temel, bir ucunda Arkadaşı. Temel Arkadaşını  uzaktan zor seçiyor. "Uyy!" diye bağırmış "amma büyük masa, da!" Arkadaşı masanın öbür ucundan seslenmiş; "Temel burası Amerika! Burada her şey büyük!" Yemekten sonra Temel’in tuvalete gitmesi gerekmiş. Arkadaşı;  "Alt kata in, soldan üçüncü kapı" diye tarif etmiş. Temel alt kata inmiş ama sol yerine sağdan üçüncü kapıya girmiş. Burası evin havuzuymuş. İçeri giren Temel elektrik düğmesini ararken havuza düşmüş. Can havliyle bağırmaya başlamış: "Sifonu çekmeyiiin daa!! Sifonu çekmeyiiin!" 

Amerika’da her şey büyük olur da Türkiye’de olmaz mı? Olur elbet. Ailede çocuk sayısından tutun, eve, arabaya kadar her şeyin büyüğüne sahip olma fikri ha bire pompalanır. Madrabazlığın, kalpazanlığın yalanın, riyanın, dezenformasyonun, düzenbazlığın, canbazlığın, yalakalığın velhasıl aklınıza gelebilecek her şeyin büyüğü mevcuttur. 

Bu kadar büyük kirliliğin olduğu yerde bunu göstercek bir de büyük resim olmalıdır değil mi? İşte o da bir süredir dillendirilen lakin bu günlerde daha da bir ünlenen bir söylem olarak karşımızda; “Büyük Resim.”

Ne menem bir şeydir bu “Büyük Resim” ki,  Cumhurbaşkanından Cemaatin Sesi Gazetesinin köşe yazarlarına kadar dillerdedir son günlerde. Örneğin biri, büyük fotoğraftaki tarihi sorumluluğa dikkat çekerek ; “Türkiye'deki şeffaflaşma süreci partileri de, sivil toplum kuruluşlarını da aşıyor; o yüzden bugün yaşananlar bir çatışmanın nedeni değil; demokratikleşme ve şeffaflaşma sürecinin tabii bir sonucudur. Büyük fotoğraftaki tarihî sorumluluğu unutarak güncel olayların toz dumanı arasından olmayacak çıkarımlar yapmak zincirleme yanlışlar doğurur. Aman dikkat!” diyor. Bunu derken de ‘ toz duman’ bir ortamın varlığınının kabulünü yapıyor. Türkiye’nin toz duman bir siyasi ortam içinde çalkalandığı şu günlerde “Büyük Resmin” açılımı ne ola ki? Aslında önceleri bir miktar Hükümet ve yakın çevrelerinin kendi algılarıyla bir miktar da bu çevrenin dışından dillendirilen bir söylem; “Yeni Osmanlıcılık” söylemi idi. Başbakan Erdoğan pek çok konuşmasında, Türkiye’nin bir çevre ülke değil yakın coğrafyasında merkez ülke olduğunu, bu bağlamda tarihi misyona sahip bulunduğunu ve bu zengin arka plana uygun bir rol üstlenmenin borçları olduğunu sık sıkı dile getirmiştir.. AKP Hükümetinin çeşitli mensupları da zaman zaman, dış politikada “Osmanlı coğrafyası” olarak adlandırılan bu etki sahasına sürekli vurgu yapmış ve bu bölgede tarihsel, kültürel ve dinsel ortaklıkların kullanılması suretiyle siyasi ve ekonomik ilişkilerin – aslında hegemonyanın- geliştirilmesini dile getirmişlerdir. İşte bu “Yeni Osmanlıcılık “ tamınlamasının  yerini bir süredir ana başlık olarak, “Büyük Resim” tanımlaması almıştır. Suriye’ye müdahele çılgınlıkları hep bu resmin çerçevesi içerindedir. Ancak bu “Büyük Resim” çerçevesi, içerisinde pek çok çatışmayı da barındırma potansiyeline sahiptir. Nitekim, son günlerde yaşanan toz dumanın kaynağıda bu olup; “Büyük Resim” kaçınılmaz olarak kendi içinde Fagosit hücreler doğurmuştur.

Bakara suresiyle; “Bana verdiğin sözü tut ki ben de ahdimi yerine getireyim” şeklinde mesajlar gönderilmekte, ‘Hakka Hizmete Engel Olan Gaflet Türleri’ sıralanarak; “Sûzî gibi diyecek olursak: “Sefine-i kalbime alevli bir kor attın ey dost! Bülend âvâz ile dersin, bakın deryada yangın var!” Eğer derya yanıyorsa, o zaman yanmadık yer yok demektir” sözleriyle sitemler dile getirilmekte, kimi zamansa daha da öte gidilerek,’ “Esasında bu gafletlerin her biri insanı yerin dibine batırmaya yetebilir. Hatta bu tür gafletlere düşen insanlar sadece kendileri batmaz, aynı zamanda gafil bir kaptan gibi, arkalarına takılan insanları da beraberlerinde batırırlar” sözleriyle siteme, tehdit eklenmekten de kaçınılmamaktadır.

Peki, bu itiş kakış içerisinde emekçiler “Büyük Resmin” neresinde yer alıyorlar? Büyük Resmin Fagosit hücreleri kendi kendisini yerken elbette emekçiyi ve emek örgütlerini de ihmal etmiyor. İşte, sendikalar basılmaya devam ediyor. Tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi yeni tehditlerden imtina edilmiyor. Daha dün Cemaatin Sesi’nde;” Benim açımdan bu son gelişmelerin bir faydası oldu. Terör örgütüne sızmış devlet görevlilerinin varlığından haberdar olduk.  Darısı diğer alanlara sızıp, oralarda ahkam kesenlerin, kumpas tertip edenlerin başına. Medya gibi mesela! “ cümleleriyle  hedef gösteriliyor.

Evet, bir şeffaflaşma söz konusu bu sayede pislikler daha rahat görünür oldu. Tehdit kültürü, kaset kültürü, belden aşağı vurma kültürü “Büyük Resmin”içinde daha da bir görünür oldu. İşte bu nedenle siz gelin Temel’i dinlemeyin, tüm pisliklerin bunca büyük olduğu bu ortamda; Çekin sifonu!