İstanbul Tabip Odası, yeni yönetim kurulunu belirlemek için seçime gidiyor. Demokratik Katılım Grubu’nun yönetim kurulu adaylarından Dr. Ertuğrul Oruç, “Odalarda siyaset yapılmasın talebi, patronlara yarıyor” diyor.

Çabamız iyi hekimlik için

Yunus YANIK

Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) bağlı odalar içinde 30 bini aşkın üyesi olan İstanbul Tabip Odası’nda (İTO) iki yılda bir yapılan seçimli genel kurul heyecanı yaşanıyor. Odanın olağan seçimli genel kurulu 16 Nisan Cumartesi Şişli Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi, seçimiyse 17 Nisan Pazar Çapa Fen ve Selçuk Mesleki ve Teknik Anadolu liselerinde düzenlenecek. Seçimler öncesi Demokratik Katılım Grubu yönetim kurulu adaylarından Dr. Ertuğrul Oruç ile konuştuk.

Seçimler bu kadar yakınken Demokratik Katılım Grubu’nun vaatleri nedir? Çözüm odaklı tavrınızı hangi sorunlara yönlendireceksiniz?

Demokratik Katılım Grubu 35 yıllık bir oluşum. Bu 35 yılda temel anlamda sağlığa ve Türkiye’deki demokrasi ortamına dair söylemlerimiz hep benzerlik göstermiştir. Fakat sağlıkta dönüşüm programının getirdiği yıkım ve mevcut ekonomik kriz neticesinde en öncelikli amacımız ve taleplerimiz hekimlerin maaşlarının düzenlenmesi ile ek göstergelerin yükseltilmesi. Diğer üzerinde duracağımız konu ise hekimlerin çalışma şartlarının düzeltilmesi. Örneğin, 5 dakikalık muayene süresi dayatmasına karşı Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği 20 dakikalık muayenenin başat kılınması. Ve tabii sağlıkta şiddete karşı etkin çözümler yaratmak. Bunun için talebimiz ise Malpraktis yasasının çıkarılması. Biraz açmak gerekirse malpraktis, ‘kötü uygulama’ şeklinde Türkçeleşiyor. Hekimin hastasına yaptığı müdahalenin, uluslararası şartlara uygun olup olmadığının denetlenmesi aslında.

Fakat Türkiye’de bu bir tehdit şeklinde konumlanıyor. Milyonlarca liralık tazminatlarla, hekimler uğraşır duruma gelmiş durumda. Biz buna dur demek istiyoruz. Hekimlerin hastalarına, sadece müşteri odaklı ya da kendisine dava açılmayacak şekilde doktorluk yapmasına engel olacak şeklide “iyi hekimlik” uygulaması dediğimiz bir sağlık ortamı yaratmak istiyoruz.

Peki, nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz? Projenizi biraz daha açar mısınız?

1980’den sonra dünyadaki gelişmelerle beraber Türkiye’de de sağlık, giderek piyasalaşmış bir yere doğru evrilmiş durumda. Türkiye’de bu “sağlıkta dönüşüm programı” denen AKP’nin getirdiği programla beraber, ciddi bir boyuta ulaşmıştı. Yaklaşık 2003-2004 yılından itibaren bunun başladığını düşünürsek 20 yılda gelinen nokta, hekimin tamamen sağlık piyasasının bir uygulayıcı, sağlık piyasasının da başat olduğunu görüyoruz. Yıldan yıla sağlığa ayrılan bütçenin düşmesiyle beraber, bu sağlık piyasasına gelen aktörlere verilen pay giderek azaldı. Bu nedenle, başlangıçta ithalatı patlatacak politikaların körüklenmesi bütçeden rahatlıkla karşılanabilecek boyuttaydı, dövizin düşük olmasından kaynaklı. Fakat ekonomik krizle beraber, sağlıktaki harcamalar çok ciddi bir yük haline geldi. Demokratik Katılım Grubu olarak yalnızca sağlığa dair bir bakış açımızın değil Türkiye’ye dair bakış açımızın olmasının önemli bir nedeni de budur.

cabamiz-iyi-hekimlik-icin-1002914-1.
Dr. Ertuğrul Oruç

Çünkü yalnızca sağlığa dair söylemlerimizle bunu aşamayacağımız ortada. Bu nedenle Türkiye’nin sağlık ortamının derhal kamulaştırılması lazım. Dışardan alınan piyasalaşmış ilaç ve sağlık malzemelerinin, derhal devletin kuracağı fabrikalarda ya da kamulaştıracağı özel fabrikalarda yapılması ilk aşamada bizim savunmamız gereken politikalardan bir tanesi. Hekimlerin rolü ise bu alanda şöyle olmalı, hekimin bu sağlık piyasasına bir sacayağı şeklinde değil de sadece hastasını iyileştiren bir konuma yerleştirilmesi temel hedefimiz.

EKSİK KALDIK

TTB hemen her dönem iktidarın hedefi halinde, haliyle İTO da… Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

TTB’nin politikalarını benimseyen tabip odaları, özellikle genç hekimler tarafından hedef haline getirilmiş durumda. Genç hekimler TTB’nin politikalarına karşı çok büyük ön yargı taşıyorlar. Bu hekimleri anlamak gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar ön yargılarının yanlış olduğunu düşünsek de bu ön yargılara karşı yapılabilecek en doğru hamle, onların yanında yer almaktır. Özellikle çalışma alanlarında, yani bizzat hekimlik uyguladığı alanda, hekimlerin yanında yer alan bir tabip odası yaratabilirsek biz bu dönemde, ki bu çaba bizden önceki yönetimlerde de var olan bir şeydi. Buradan yola çıkarak belli alanlarda eksik kaldığımız açık. Özellikle genç hekimlerin sorunlarının, başa yazıldığı bir tabip odasının alanda, sahada görünür kılınmasını çok istiyorum. Onların her sıkıştığı ortamda, arkalarında bir odanın olduğunu hissetmeleri, tüm bu ön yargıları kıracak bir noktada. Genç hekimlerin “ön yargıları” dediğimiz noktada karşımıza en çok çıkan şey TTB ve tabip odalarının siyaset yapıldığının ve hekimlerin özlük haklarıyla uğraşılmaması. Bunu açıklamak gerekirse, TTB’nin ve tabip odalarının oluşum dinamiklerine bakmak lazım.

PATRONLARA YARAR

Örneğin, İngiltere veya ABD’ye benzer nitelikte olan tabipler birlikleri, gerçekten tarihsel anlamda hekimlerin özlük hakları üzerinde yükselmiş ve bu şekilde gelişmiş şekildeler. Türkiye’ye geldiğimizde ise 60’lı yıllar itibariyle Türkiye’de başlayan siyasi ortamın getirdiği emek bilinci, TTB’nin ve tabip odalarının her zaman halk sağlığı ve hekimlerin özlük haklarını bir dengede ilerletmeyi hedef haline getirdiği bir noktaya doğru ilerlemiştir. Bu bağlamdan yola çıkarak, bir ülkede yalnızca sağlık alanının iyi olup ekonominin, siyasetin kötü olduğu bir ortamı biz hayal edemeyiz.

Bir ülkede demokrasi olmadığı takdirde orada sağlık yoktur. Onun için sağlıkta uygulanan politikaların, siyasette ve diğer alanlarda uygulanan politikalardan çok da farklı olmadığını görmemiz gerekir, nasıl siyasette patronlardan yana ve işçilerden yana siyaset varsa, aynısı sağlık için de geçerli. Bugün için söylenebilir ki hekimlerin çoğu proleterleşirken bir kısmı da patronlaşıyor. O yüzden proleter olarak mesleğe başlayan genç hekimlerin de “siyaset yapılmasın” talebinin aslında patronlara yarayacağını belirtmek gerek.